on birinci sayfa | kelebeklerin tadı

84 11 77
                                    

Tatilin ikinci gününün sabahı en erken kalkan Felix yorganı üzerinden atmış, kollarını kaldırarak vücudunu esnetmeye başlamıştı. Yanına baktığında Lenore'u kendisine dönük, hafif yüz üstü dönecekmiş gibi bulmuştu. Jisung da başını Lenore'un sırtına yaslamış, yastık kullanmamaya özen göstermiş ve vücudu çok uçta kalmıştı. Dikkatlice kalktı, kendi yastığını çekip Lenore'a yer açtı ve Jisung'un kafasını horlamaması için yastığın üzerine aldı, vücudunu da yataktan düşmemesi için iyice yaklaştırdı.

Birlikte görmekten hep zevk aldığı ikiliyi bir süre izledikten sonra odadaki diğerlerine baktı. Tek kişilik yatakta Chan yatıyordu, onu uyurken görmek çok huzur vericiydi çünkü genç adam genelde uyumak yerine çalışırdı. Yerde yatan Hyunjin ve Jeongin de yorganlarına sarılmış, birbirlerinin üzerine bacaklarını atmış bir şekilde uyuyordu.

Felix gülümseyerek dışarı çıktı, çaktırmadan diğer odaya girdi. Minho, Seungmin ve Changbin tek kişilik yataklarında rahatça yatıyordu. Onları uyandırmadan aşağı indi ve kendi başına olmanın huzuruyla evin tadını çıkardı. Yaklaşık bir saat sonra herkesi uyandırmalıydı, ormana gideceklerdi. Bu süre zarfında kendine kahve yaptı ve terasta oturup etrafı izledi. Kapının açılmasıyla arkasını döndüğünde Jeongin'i gözlerini ovuştururken gördü ve neşeyle ayağa kalktı.

"Günaydın!" dedi ve sarılmaya gitti. Jeongin'in kendisine temasta bulunmasına izin verdiği tek kişi olabilirdi Felix, onun sarılmalarını ilaç gibi buluyordu. Tabii bu herkesin ortak düşüncesiydi.

"Günaydın." dedi pürüzlü sesiyle Jeongin. Felix ona içini ısıtacak ve uyandıracak bir kahve yapmak için mutfağa götürdü. Genç adam abisinin hareketlerini izlerken uyukluyordu. Merdivenlerden Seungmin ve Changbin'in indiğini gördü Jeongin gözünün kenarıyla. Yüzlerine su çarptıktan sonra Seungmin de kendine kahve yapmaya başlamıştı ve teker teker herkes uyandı.

Chan, Hyunjin ve Minho aşağı inerken Lenore ve Jisung da sesten uyanmış ve peşlerine takılmıştı. Felix yerinde zıplayarak, "Günaydın millet! Hayatta olmak için harika bir gün!" diye duyurunca Minho kulağını kaşıdı.

Sivri burunlu olan, "Neden normal bir insan gibi huysuz kalkamıyorsun?" dediğinde Jisung bardağını almak için giderken yolundan dönüp Felix'e sarıldı ve güldü. Felix burnunu çekerek ağlıyormuş gibi yapınca Minho yumuşadı ve kedi gibi arkadaşına yaklaşıp saçlarını karıştırdı.

Chan hayranlıkla izlediği dostlarından sıyrıldı ve "Kahvaltı yapalım da çıkalım artık." dedi. Yemek yapabilen kısım mutfağa geçerken diğerleri sofra kurma görevini üstlendi. Changbin bu sırada yumurta kırmayı denemek istiyordu, etrafına ilgiyle toplanan Jisung, Lenore, Felix ve Seungmin'in yanında her an kurtarmak için Minho da güvenli bir mesafede duruyordu. Genç adam iki yumurtayı başarıyla kırmıştı, ancak sarı kısmı dağıtırken elindeki kaşıkla tavaya çarpmıştı.

"Size Changbin hyungun iyi yemek pişirdiğini söylemiş miydim?" diye sordu Seungmin. Changbin neyseki tavayı düşürmemişti ama o korku herkese yetmişti ve işi bilenine, yani Minho'ya bırakmışlardı. Seungmin'in sorusuyla gururlanan Changbin, "Yaa, hayır, dememiştin." diye cevapladı.

Lenore bu konuşmanın altında yatan mesajı merakla ve şişmiş gözlerle beklerken Seungmin çok ciddi bir ifade ile, "O zaman neden hâlâ pişirmeye devam ediyorsun?" diye ekledi. Changbin'in hemen yüzü düşmüş, mızmızlanarak mutfağı terk etmişti. Felix de bir yandan kalın sesiyle gülüyor, bir yandan da onu teselli etmeye çalışıyordu. Lenore beklediği cevabı almıştı, Minho'nun tavayla ilgilenirken sırıttığını görünce gülümsemesi büyüdü ve hoşuna gittiğini belirten sesler çıkardı.

"Yine ne yaptılar?" diyerek Lenore'un dibine giren Jisung kızı aniden korkutmuştu. Kız turp turşusunu güzelce doğramakla uğraştığı için odaklanmıştı.

sunflowers still grow at night | han jisungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin