26. BÖLÜM: "GEÇMİŞİN YALANI"

6.4K 253 24
                                    

Beni wattpad üzerinden takibe almayı unutmayın! ❤ (sosyal medyalarımı da en aşağıya koyduuum, bana yazdığınız ve benimle dedikodu yaptığınız anlar>>>>>>>>)

Arkadaşlarınıza da silah zoruyla okutmayı unutmayın (el sıkışma emojisi)

SONUNDA HERKESIN ERINIP ÇÖZMEDİĞİ O MEKTUBU ÇÖZDÜLER. SONUNDA YANİ.

Not: BU BÖLÜMDE EĞİK YAZILI KELIMELERI VE CUMLELERI OZELLIKLE OKUYUN.

İyi okumalar... <3

🌙

26. GEÇMİŞİN YALANI

Vasmina,

Sır cam çerçeve uçak sır cam cerceve ucak Sır cam çerçeve uçak sır cam cerceve uçak...

Sekizli kombinasyon halinde bulunan harfleri tek tek listeleyip bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan kelimeler bunlardı ve bütün sayfayı kaplıyordu.

Önümüzde masanın üzerinde duran kağıdın üzerine son kelimeyi de yazdıktan sonra kağıdı bana ittiğinde ikimizin de gözleri kağıdın kısa net kelimelerini anlamaya çalışırcasına bakıyordu.

''Benim dil bilgisi bu kadarmış,'' diye mırıldandım. ''Ne demek istediğini gram anlamıyorum.''

Dediklerim onun tıslarcasına gülmesini sağladığında verdiğim uzun soluk sıkıntıyla çalkalanıyordu.

''Uçak, cam, sır, çerçeve.'' Alt dudağını üst dudağının üzerine kaydırdı, düşünceli bakan gözlerini bana çevirdiğinde bir şeyi anımsamak istercesine gözlerini kıstı.

''Uçak.'' Aynı anda birbirimize bakarak konuştuğumuzda göğsümde bir ağrı vardı, bu ağrı o kadar ağırdı ki yüreğimi hissedemeyeceğim kadar hızlı atmaya zorlamıştı.

Titremeye başlayacağını hissettiğim tırnaklarımı avuç içlerime yuvarlayarak etime bastırdığımda ucu sivriltilmiş kırmızı tırnaklarım etimi oymaya başladı.

Artun ve Berta Hanse.

Babam ve annem.

Bir uçak kazasında, havada patlayan bir uçak kazasında paramparça olarak ölmüşlerdi.

Uçak. Uçak. Uçak...

Siktir, bu hiç normal değildi.

Dudaklarımı konuşmak için aralamadan hemen önce dilimle kuruyan dudağımı ıslattım, dudaklarım titredi. Tenim bir anda buz kesti ve sızlayan burnumla yüzümü buruşturmamak için zor dururken hızlı nefesler almaya başlamıştım.

Normal değildi, hiç normal değildi.

''Zenbar,'' dedim ayağa kalkmak için bir elimi koltuğun sırtıma baskı yapan koluna diğer elimi de Zenbar'ın bacağına koyarken. ''Sanırım...''nefesim boğazımda tıkandı, yutkundum. ''Sanırım panik atak, sakinleşltirici... Odamda... Nolur...''

Parça parça, tıpkı elimizdeki mektup gibi kesik kelimelerden oluşan cümlemle Zenbar bacağının üzerindeki elimin bileğine parmaklarını zarifçe sardı. Dokunuşu ve tutuşu beni incitmekten korkarcasına bir hafiflikteydi. Göğsümün üstündeki baskı giderek artarken elimi koltuğun kolundan çekerek boynuma baskı uygulayan tişörtün yakasına götürerek asıldım.

Kavis alan kaşları gözlerinin irice açılmasını sağladığında koltukta geriye kaymasını sağladığında yırtarcasına önünü asıldığın tişörtün yakasına ellerini koydu ve göğüs oluğumun başladığı noktaya geleceği kadar yırttı.

Yırtılan kumaşın sesi, kafamın içinde büyüdü. Şömineden gelen çatırtılar, odadaki sessizliğin var ettiği o uğultu, nefeslerimiz, kalp atışlarım...

Titreyen dizlerimle öne doğru düşmek üzereyken Zenbar diğer elimi de tutup beni ayakta kalmaya zorladığında ''Nefes...'' öksürmeye başladım, kalbim daha hızlı atmaya başladı. Etim uyuştu, buz kesen parmak uçlarım soğuk soğuk terlemeye başlarken tenimden yükselen ateş beni bunaltıyordu.

''Bebeğim,'' yatıştırıcı bir sesle konuştu.

Boyumu aşan işlere kalkışmıştım.

Her şey başlarken bana böyle söylememişlerdi. Her şey istedikleri gibi, istediğim gibi olacaktı...

Olay artık Zenbar'ın babasının sahip olduğu bilimden, İn'den, Norm'dan ve Ring'ten tamamen sapmıştı.

Olay bendim ve aynı zamanda değildim.

Bana sarılıp kafamı göğsüne yaslamamı sağladığında sırtı koltuğun arkasına yaslandı.

''Dinle,'' dediğinde ellerini gözlerimin üzerine kapattı, yarım kalan nefeslerim artık birer hıçkırığa dönüşmüştü. ''Bu ritmi dinle, düzenli olan şeyler böyle sivrilikleri bastırırmış.''

Nefesimi birkaç saniyeliğinde tuttuğumda eli gözlerime kapanmışken bende gözlerimi yumdum.

''Uçak,'' diye fısıldadığımda sesim titredi. ''Uçak patladı.''

''Şimdi değil.'' Deyip beni susturmaya çalıştığında kafamı olumsuz anlamda sallayarak onu reddettim. ''Uzhan Elendes camların üzerine düşerek öldü, karnından ve göğsünden geçen camlarla beraber kan kusarak...''

Çerçeve ve sır.

Bunların ne anlama geldiğini henüz çözememiştim.

''Olay artık Uzhan hocanın ölmüş olması değil sadece.'' Diye kelimelerimi devam ettirdiğimde onun nefesleri bir an kesilir gibi oldu. ''Olay artık biziz.''

Daha önce demiştim, sıfır çarpı sonsuz belirsize eşitti. Belirsizliği sağlayanın Zenbar olduğunu öne sürmüştüm lakin yanılmışım.

Belirsiz olan bizim geçmişimizdi.

Geleceğimizdi ve bugünümüzdü.

Şayet üç boyutlu yaşayan bedenlerimiz dördüncü boyutu bilseydi, ışıktan farkımız kalmazdı.

''Çerçeve,'' diye fısıldadığımda gözlerim şöminenin üzerinde asılı olan o fotoğrafa kaydı. Aynısı Uzhan Elendes'in odasında da vardı. ''Bu fotoğrafı sana kim çıkarttı?''

''Babam.''

''Zenbar,'' dediğimde göğsü sıkıntıyla şişti, başım yükselirken tişörtünü parmaklarımın arasında sıktım.

''Daha fazla değil,'' diye konuştu. ''Artık acı vermeye başlıyor. Daha fazla babamın ölümüyle ilgili bir şey duymak istemiyorum.''

Sustum.

Göğsünde asılı kaldığım vakitlerde sessizlikle bu anı sürdürürken yarın ilk işim Uzhan Elendes'in ofisine gitmek olacaktı.

Ve Zenbar Elendes'in bundan asla haberi olmayacaktı.

İkiyüzlü madalyon, bir yüzü hep yalancı.

🌙

Eee?

Her şey istediğim, istedikleri gibi olacaktı derken ne demek istedi?

Sizce Vasmina kiminle beraber çalışıyor?

Zenbar her şeyin farkında ve rol mü yapıyor yoksa habersiz mi?

Her hafta 2 BÖLÜM GELECEK. Pazar ve çarşamba.

Bir saniyenin önemini bilin, zamanı çağlara ayırın ve her dönemde devrimler yaratın.
Sizi seviyorum.
-yas ve yük

CÜRETKAR ~ SONSUZU YAŞAMAK | +18Where stories live. Discover now