18.Bölüm

241 24 62
                                    


Çok uzun zamandan beridir bu dönemdeki kadar sık bölüm yayınlamamıştım bu sebeple mutlu, gururlu ve heyecan doluyum. Sizlerin de benimle aynı mutluluğu ve heyecanı paylaşıyor olduğunuzu umut ediyorum. Olayların artık Vefa'nın iç dünyasından çıkıp daha genele döndüğü, diğer karakterlerimizin geçmişteki olaylardan daha etkin olduğu bölümlere geçiş yapıyoruz ve ben sizlerin bu konudaki yorumlarını oldukça merak ediyorum. Bilhassa bu bölüm özelinde görüşleriniz benim için çok kıymetli olacak.

Okumanız, beğenmeniz ve yorumlarınızla yanımda olmanız dileği ile.

Ve son olarak elbette bayramımız kutlu olsun. Bir sürü konfeti, bayrak ve yıldız emojisi... 

.........................................

İkisinin yüzüne de yerleşen dehşet o kadar gerçek o kadar yoğun ve o kadar elle tutulabilir duruyordu ki sanki uzanıp dokunsam bir maske gibi yüzlerinden çekip alabilecektim.

"Teoman böyle bir şey yapmaz ki." dedi Nil, ben Teoman ile ayrıldığım anda kesilen bir iletişimleri vardı ama öncesinde biz çok yakın, çok genç ve aptal denebilecek kadar cesurduk. Tüm o ipe sapa gelmez gençlik hatalarını birlikte yaparken çok iyi arkadaş olmuş, birbirlerini çok iyi tanımışlardı. Şimdi o yüzden Nil'in sesine oturan o inanmayışa hak veriyordum ama diğer yanım şaşırma Nil, demek istiyordu. Bu adamın beni nasıl, nerede, ne zaman terk ettiğini hatırlamıyor musun? Teoman beni öldürmeye hep çok meraklıydı, Teoman hep çok merhametsizdi, Teoman hep çok beklenmedik anlarda yara açardı. Neden inanmıyorsun?

"Yapmaz Vefa." dedi bir kez daha beni değil kendisini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. "Niye yapsın? Teoman niye bizim canımıza kastetsin?"

Cevap vermeme engel olan bu soruya verecek bir cevabım olmayışı değil, Alparslan'ın araya girmesiydi. Belli ki ilk şoku atlatmış, daha mantıklı düşünmeye başlamıştı.

"İçeriye geçelim." dedi. Sesi hala daha şaşkınlığın izlerini taşıyordu ama asıl baskın olan şey ben sana söylemiştim hissiydi. "Kapı önünde konuştuğumuz konulara bak anasını satayım."

Haklı çıktın Alparslan peki bundan mutlu musun, diye sorabilirdim ama sadece başımla onaylamakla yetindim. Girişin hemen yanındaki salona Alparslan'ın peşinden birbirimize bağlıymışız gibi ritmik bir tonla ilerledik.

"Şimdi anlat." dedi Alparslan, sesi meraklı, sitemkar ve kuşku doluydu.

"Önce Teoman'ı arayacağım." dedim. Otelden çıkarken çantamı almayı akıl bile etmemiştim. Telefonum muhtemelen içindeydi, kimler beni aramıştı acaba? Utku mesela neden ulaşmamıştı bana? Farkındalık bir kurşun gibi saplandı beynime.

"Utku sizi aradı mı?" diye sordum her şeyi bir anda bırakarak. Utku niye beni görmeye gelmedi? Peki babam? Hele Utku nasıl beni görmeye gelmez? Aylin'in haberi oldu mu ya da en fenası Pera'nın? Ya Utku? Utku nasıl gelmez? "Utku beni sordu mu?"

Alparslan'ın bakışlarındaki tek duygu birden anlayışa dönüştü. Bir arkadaş mı yoksa dost olarak mı karşımdaydı emin değildim ama hangisi olduğunu umursamıyordum da tek istediğim anlaşılmak, haklı görünmekti.

"Haberi olmamıştır ki." dedi Nil kendisini ikili koltuğa bırakırken. Ses tonunu stabil tutmaya ve sanki çok olağan bir şeyden bahsediyormuş gibi davranmaya çalıştığının farkındaydım. "Seçkin kimseden duymadan arayıp ona ve dedemlere haber vermek istedim ama Akif eğer söylemek istemiyorsam gerek olmadığını çünkü basına ya da sosyal medyaya hiçbir şey sızmayacağını söyledi. Ama tabii ki Barbaros aradı. Haberi olmama gibi bir durumu olamazdı zaten. Seni aramış, ulaşamamış."

ARAFWhere stories live. Discover now