Nil...

128 12 16
                                    


Başının zonkladığını hissediyordu Nil. Vücudundaki her bir kemik zonkluyor, göz kapakları çok güçlü bir yapıştırıcı ile birbirine yapıştırılmış gibi açılmıyor ve kırk sekiz saat uykusuz kalıp komiteden hemen sonra acillik olarak, iki hafta hasta yattığı üçüncü sınıftan beri kendisini ilk kez bu kadar kötü hissediyordu. Yine de kendi yatağında veya evinde olmadığının farkındaydı. Zira onun yatağı da evinde boylu boyunca uzanabileceği her koltukta insanın içine gömülebileceği kadar yumuşaktı. Bu aynı zamanda Vefa veya Alparslan'ın evinde de olmadığını gösteriyordu. Üstelik ağrıyan başına misilleme yaparcasına ciğerlerine dolan baskın kokuda hiç tanıdık değildi. Hastanede de olamazdı zira hem dün gece hastaneden koşarcasına kaçtığını hatırlıyor hem de yarı çıplak tenini okşayan yumuşak nevresimleri hissedebiliyordu. Peki o halde Nil neredeydi?

Aklına dolan pek çok ihtimal iyice ağırlaşan göz kapaklarını daha sıkı yumma hissi uyandırıyordu içinde. Ve aynı zamanda içinde merakla beslenen haşin bir canavarın uyanmasına sebep oluyordu. Yapmış olamazdı değil mi? On sekiz yaşında bir ergen ya da çoğu zaman beyninin pek az kısmını kullanan bir erkek gibi küfelik olup, hiç tanımadığı bir adamla yatmış olamazdı değil mi? Yattığı yerde yan dönüp yüzünü başının altında kalan yastığa bastırıp ufak bir çığlık attı. Zaten kağıt gibi kurumuş bir boğazla istese bile hemen yanında olan biri hariç herhangi birinin duyulabileceği kadar yüksek bir çığlık atması mümkün değildi. İkinci bir şok dalgası ile kaplandı vücudu. Ya zaten yalnız değilse? Eğer geceyi biriyle geçirdiyse pekala şu an yanında uyuyor olabilirdi öyle değil mi?

Hayır diye düşündü yapmamışımdır, niye yapayım ki? Ama içindeki bir taraf sorusuna aynı mantıkla cevap verdi, neden yapmamış olasın? Dün geceye dair ne hatırlıyordu ki? Hastane de zorlu bir gün ve hatta zorlu bir akşamdı. Kendisinin ameliyathanenin kapısından dışarıya atabildiğinde saat on biri nihayet hastaneden dışarı çıkabildiğinde ise gece yarısını geçiyordu. Soğuk havaya hiç aldırış etmeden Seçkin yaptıkları otuz yedi dakikalık telefon konuşmasının tamamında hastaneyi görüş açısında tutan bir banka oturmuş ve hatta zaman zaman sesinin yükselmesini bile umursamamıştı. Hemen ardından hınçla telefonunu komple kapatmış sonra da kendisini daha önce hiç gitmediği hastaneye yakın bir bara atmıştı.

Mantıklı düşünmeliyim, diye teskin etti kendisini. Hastaneye çok yakın bir yere gitmiştim belki de hastaneden tanıdığı biri ile karşılaşmıştı. Telefonu kapalıydı ve muhtemelen bilinci de o yüzden kibarlık etmiş ve kendisini o halde bırakmak yerine evine getirmişti.

Ya da hastaneden tanıdığı biri ile kocasını aldatmıştı. Koca bir çığlık atıp imdat diye bağırmak istiyordu Nil ama bunun yerine her iki kolunu da küçük hareketlerle yana açıp yatakta kendisinden başka biri olup olmadığını anlamaya çalıştı. Ama bu hareket yatağın tam ortasında yalnız olduğunu ve yatağında kollarını yana açmış olmasına rağmen kenarlarına ulaşamaya yakın bile duramayacağı kadar büyük olmasını anlamasından öteye gidemedi.

Allah kahretsin diye düşündü, bir daha da bu kadar içersem de Allah benim belamı versin. Keşke tam da şu anda ışınlanmak ya da zamanı geriye almak gibi bir gücü olsaydı ama herhangi bir süper gücü olmadığı gibi korkunun da ecele faydası yoktu. Tamam dedi yüzleşmeye hazır değildi ama öyleymiş gibi davranmaya hazırdı. Derin bir nefes alıp gözlerini hafifçe araladı ama aynı şekilde kapaması da bir salise sürdü. Odanın ışığına alışıp gözlerini bütünüyle açabilmesi için yaklaşık iki dakika boyunca göz kapakları ile mücadele etmesi gerekti ama en nihayetinde gözlerini bütünüyle açtığında birkaç parça mobilyadan başka bir şeyin olmadığı orta büyüklükteki odanın düzeni içini biraz da olsa ferahlattı. Dün gece üzerinde olan kabanı köşesinde kalan dilsiz uşağa asılmış spor ayakkabıları da hemen dibine konmuştu. Odadaki tek fuzuli eşyaymış gibi duran yatağın ayak ucundaki bencte ise üzerinde olması gereken gömleği ve pantolonunu katlı bir şekilde duruyordu. Kendi üzerinde siyah renkli geniş erkek tişörtünün aksine ikisi de krem rengiydi. Kimin evinde olduğunu anlamak istercesine odayı iyice tarayıp bir ipucu aradı. Bir fotoğraf, duvara asılı bir diploma veya bir odayı bir insana ait kılabilecek herhangi bir şey ama yüksek ve dar şifonyerin üzerinde yalnızca birkaç parfüm ve deodorant şişesinden başka bir şey yoktu. Şişelere bakacak olursa bir erkeğin evindeydi ve daha sakin bir kafayla düşününce fark ettiği üzere dün gece kimse ile tam manası ile sevişmemişti. En azından bu kadarını anlayabilecek kadar vücudunu tanıyordu ama hala Seçkin'i aldatıp aldatmadığından emin değildi. Yani birini aldatmanın yalnızca tam bir cinsel birleşmeden geçmediğini idrak edecek bir yaştaydı. Üstelik tam şu anda bir katilin, bir psikopatın ya da bir organ mafyasının evinde olabilirdi.

ARAFOù les histoires vivent. Découvrez maintenant