9.Bölüm

489 49 44
                                    

İnsan, birini sevmek felaketine uğradı mı, esir gibi bir şey oluyor.

 Çalıkuşu, Neşat Nuri GÜNTEKİN


Güvenliğin formaliteden cihazdan geçirdiği çantamı alırken ufak bir baş selamı vermekle yetindim. Halbuki beni gören herkesin yüzüne yerleşen o şaşkınlık ifadesi o kadar komikti ki gülmek istiyordum. Vefa Şahzade çok sevdiği abisinden miras kalan şirkete yedi sene içerisinde ilk kez geliyordu, patronlarını tanıyorlardı ve bu elbette onları şaşırtıyordu. Yine de binanın içini çok iyi biliyormuşum gibi bir özgüvenle ilerledim asansörlere, Teoman kendisi için en üst katta, boğazı gören bir oda seçmediyse tüm bu zenginliğin sebebi neydi ki? Zaten beni kendi halime de bırakmadılar. Benden iki ya da üç yaş küçük, güzel bir kadın koşar adım yakaladı adımlarımı. Danışmadan biri olduğunu içeri girdiğim ilk an fark etmiştim ve muhtemelen onu daha önce yanıma gelmekten alıkoyan şey şaşkınlığından ziyade Teoman'a haber vermek için telefona sarılmasıydı.

"Hoş geldiniz Vefa Hanım." Dedi, beni baştan aşağı süzmemek için verdiği mücadelede kısmen de olsa başarılı sayılırdı. Yüzünde kibar bir gülümseme vardı. "Zannediyorum ki Teoman bey ile görüşmek için buradasınız, kendisi sizi bekliyor. Benden odasına kadar size eşlik etmemi istedi."

Rahatsız olabileceğim bir yönlendirmeydi ama içten içe hak da veriyordum. İlk kez geldiğim bu binada yolum başka kimin odasına düşebilirdi ki? Biraz o yüzden biraz da gözlerdeki merakı arttırmayı sevdiğimden hafifçe başımı sallayarak onayladım, yaka kartından isminin Gülşah olduğunu öğrendiğim kadını. Ben konuşmadıkça üretilen teorilerin sayısı artacaktı ve ben konuşulmayı severdim. Sekiz kat boyunca beş kez durdu asansör, doldu boşladı ama son kata çıktığımızda asansörde ben ve Gülşah'ın haricinde yalnızca ellili yaşların sonunda gibi duran, kır saçlı bir adam vardı. Üzerindeki takımdan ve ona olan göz aşinalığımdan üst düzey yöneticilerden biri olduğunu anlayabiliyordum ama beni es geçti. Beni tanıdığı ve yine benden hoşlanmadığı yüz ifadesinden belliydi halbuki anlamsız bir hareketti benimle ne derdi olabilirdi ki? Maaşını mı beğenmiyordu ya da beklediği terfii mi alamamıştı? İkisinde de benim bir suçum olmadığı kesindi. Bu gereksiz tavrı ile kendisini mimleme sebep olduğunun da farkında değildi. Ama en nihayetinde asansörden önce bizim inmemizi bekleyecek kadar nezaket sahibiydi. Ama beni gerçekten bana tavır yapacak kadar tanıyor olsaydı bunun kendisini kurtarmaya yetmeyeceğini bilirdi.

"Bu taraftan Vefa Hanım." Dedi asansörden benden daha önce inen Gülşah beni sağ kanada açılan geniş bir koridora sokarken. En azından zevkli döşenmiş bir iş yeriydi. Duvarları süsleyen ve pahalı olduğu ilk bakışta anlaşılan replika tablolar, sağa sola serpiştirilmiş çiçek dolu vazolar, yüksek gişeli filmlere taş çıkaracak kadar kaliteli reklam afişleri... Belki kendime de bir oda ayarlamalı ve ara sıra röportajlarımı burada vermeliydim. İş kadını imajı bana yakışıyordu ve binanın bu cephesi gerçekten boğaza bakıyordu. Herhangi bir ekonomi dergisinin kapağının görebileceği en güzel çekimi yapabilirdik, mesela Mehmet Efe'nin okuduğu dergilerden biriyle. Belki ileride birlikte poz dahi vermemizi isterlerdi. Bu düşünce keyfimi yerine getirdiyse bile önünde durduğumuz kapı bu keyfi bir gülümsemeye dönüştürmedi.

"Sizin yapabileceğim başka bir şey var mı Vefa Hanım?" diye sordu Gülşah gayet kibar bir tavırla halbuki beni buraya getirmesini ben istememiştim, Teoman için yaptığı bir şeydi yine de başımı olumlu anlamda salladım.

"Bizimle birlikte asansörden inen beyefendi?"

"Finans müdürümüz." Dedi olayda bir gariplik olduğunun farkına varacak kadar zeki bir kadındı. Koskoca holdingin büyük hissedarı ve finans müdürü aynı asansöre biniyor ve kimse kimseye selam vermiyordu. Olacak iş değildi. "Hakan Bey."

ARAFWhere stories live. Discover now