4 Mart 2015

307 36 34
                                    


Vefa'nın Nil'i ve benim Melda'm... İyi ki doğdun kardeşim, yeni yaşın sana hep güzellikler getirsin. Seni seviyorum.


..................................................................


  Nil'in sonsuza kadar sürecekmiş gibi duran kahkahalarının arasında bir yerde yanağına bıraktığı öpücüklerin izlerini silmekle uğraşıyordu Seçkin. Sahte memnuniyetsizlik ifadesinin altında esasında olabildiğince keyifli ve huzurluydu yine de yüzünün tamamını kaplayan ruj izleri konusunda pek memnun olduğu söylenemezdi. Allah aşkına hangi erkek bundan hoşlanırdı ki?

 "Bir şeyler daha mı söylesek ya?" diye sordu Sevil, Nil'in tek kardeşi değildi belki ama en sevdiği kardeşi olduğu bilinen bir şeydi ve muhtemelen de bu sebeple –Vefa tarafından düzenlenmiş bu sürpriz doğum gününde- kendilerine eşlik ediyordu. Zira on sekiz yaşında bir üniversite hazırlık öğrencisinin başka türlü Vefa'nın radarına girmesi mümkün değildi.

 "Senin uyku saatin geçmedi mi?" diye sordu Barbaros olabildiğince alaycı ve çakırkeyifti, elindeki şarap kadehinin bittiğinin farkında bile değildi. Uykuya Sevil'den daha fazla ihtiyacı olduğu su götürmez bir gerçekti.

"Karışmasana sen ya." Dedi Nil, kafasını yasladığı masadan kaldırıp parmağını Barbaros'a sallarken, bakışlarını adama bile odaklayamıyordu. Aksine masanın diğer ucunda Vefa'nın elinden bardağını almaya çalışan Utku'ya düşürmüştü göz bebeklerini. "Neyse parası veririz kardeşim."

"Ben parasında mıyım?" diye yükseldi bir anlığına kızıl saçlı adam ama hemen sonra alkol koması, aşırı sarhoşluk ve benzerleri hakkında açıklama yapmak zor gelmiş olacak ki pes edercesine garsonu çağırdı. "Ne istiyorsunuz?"

 "Şampanya!" diye bağırdı herkesten önce Vefa, bir yandan da Utku'nun az önce önünden çektiği kadehe ulaşmaya çalışıyordu. Eğer masada bir en sarhoş kim sıralaması olsaydı Vefa, düğünde masanın altında portakal suyuna votka karıştıran enişte seviyesiyle birinciliğe otururdu.

 "Sen artık bir şey içmiyorsun." Diye diretti Utku bu kez.

 "Yaaa ama bugün benim doğum günüm." Diye itiraz etti Vefa'ya fırsat bırakmadan Nil, kolunun hemen yanında yirmi beşinci yaş günü pastası duruyordu ve hatta dirseği biraz krema bile olmuştu. Saçlarının bir kısmı ensesindeki topuzuna ulaşan örgülerden kurtulmuş yüzüne düşmüştü. Gözünün hala alışamadığı bir şekilde kızıla boyalıydı. "Bugün istediğimiz kadar dağıtabiliriz."

 "Haklı." Dedi Vefa ciddi bir tonda.

 "Olacak O Kadar Levent Kırca gibisin şu an."dedi koca bir kahkaha atmadan evvel Alparslan ama sonrasında ciddiyetle devam etti. "Tamda bu sebeple artık daha fazla içmemeli Sarışın. Bu gece kimsenin alkol komasına girip ölmesini ve bu geceyi bir trajediye dönüştürmesini istemeyiz öyle değil mi?"

"Çok biliyorsun sen." Diye mırıldandı Vefa ama ikna olmuşçasına kadehini almak için çabalamayı kesti. Seçkin bir anlığına Vefa'nın buraya gelmeden hemen önce bir şeyler almış olmasından korktu. Hap ve belki de daha beter bir şeyler ama alışılagelmiş bir sarhoşluktan başka bir şey yoktu üzerinde ve böyle bir şey olması durumunda Alparslan hala bunu anlayabilecek kadar ayıktı. Yine de geçmiş ve trajediler kolay unutulmuyordu ve Seçkin hala daha çok sarhoş olduğu her seferde Vefa için fazladan korkuyordu. "Hem Nil artık sarışın değil ki."

"Sahi ya." Dedi karısı bu detayı ancak Vefa söyleyince fark etmiş gibi, bu haliyle biraz şaşkın çokça sevilesiydi. Huzur dolu bir gülüş kapladı Seçkin'in yüzünü, Nil'i kendisine çekip göğsüne yaslarken sarhoşluktan veya çok seviyor olmaktan dolayı ağlamak istiyordu. "Sen bana hala neden Sarışın diyorsun? Deme oğlum Sarışın falan, benim tüm havlularım şu an hep kırmızı." Diye veryansın etti Nil, kendisini öylesine kaptırmıştı ki tadı gerçekten kaçmışa benziyordu. "Canım havlularım ya, hepsini Bursa'dan almıştım ben onların. Seçkin, Bursa'ya havlu alamaya gider miyiz bir daha, ne olurr gidelim."

ARAFWhere stories live. Discover now