0.7 | armaya

200 24 45
                                    

"Gelene kadar sır gibi sakladığın yer gerçekten burası mıydı?"

Fari'nin sorusuna karşılık yalnızca sırıtmakla yetindim. Sır gibi sakladığım falan yoktu aslında ama olaya bir gizem katmak nedense hoşuma gitmişti.

"Evet," dedim o arabayı park edecek yer ararken. Neyse ki çok geçmeden bulabilmişti ve biz de emniyet kemerimizi çıkararak arabadan inmiştik. "Bizi nereye getirdin?" dediğinde koluna girip onu yönlendirmeye başladım kafeye doğru.

Küçük bir işletmeydi burası. Sadece kahve değil, yemek servisi de yapıyorlardı ama henüz onlardan denemeye fırsat bulamamıştım.

"Burası benim arkadaşımın." Söylediğim şey yeterince net olmadığından düzeltme ihtiyacı hissettim aynı anda: "Daha doğrusu buraya gelince arkadaş olduğum birinin. İnanılmaz kafa dengi bir insan ve kahveleri de çok lezzetli."

"Senin benden başka arkadaşın mı vardı?"

Eh, doğruydu.

Bunu Fari yerine başka biri söylese kendimi kötü hissederdim muhtemelen çünkü haksız değildi söylediği şeyde. Ne İtalya'daki yaşantımda doğru düzgün bir arkadaş çevrem olmuştu ne de Türkiye'ye geldiğimden beri birileriyle yakınlık kurmuştum. Takımdakilerle henüz yeni yeni birbirimize alışıyorduk ve bu tamamen alışmak zorunda olduğumuz içindi. Genel anlamda arkadaş olabileceğim, kafamızın uyuştuğu çok fazla insan yoktu zaten, olanlarla da belli bir mesafe çerçevesinde konuşuyorduk.

Sanırım hiç kimse ile Farioli ile olduğum gibi olamazdım çünkü insan canlısı biri değildim. Geldiğimiz kafenin sahibi olan arkadaşım Yasmin'le bile 1 ayda anca mesafe katedebilmiştik.

"Arkadaş edinmeye çalışıyorum işte," dedim kafeden içeri girerken. "Yoksa burada tek başıma takılmak çok sıkıcı olurdu."

Fari aniden durdu ve dolayısıyla onunla beraber ben de durmak zorunda kaldım. Sorunu anlamak için dönüp ona baktığında TikTok fenomeni Khaby gibi hareketler sergiliyordu kendini göstererek. Nihayet konuşmaya karar verip, "Ben neyim?" dedi alayla. "Pizza mı?"

"Senin yerin ayrı." dediğimde yeniden onu yönlendirmeye başlamıştım. "Ayrıca sen benim arkadaşım değilsin."

"Birlikte kedi de büyütecek miyiz?"

"Belki." dedim gülerek. Dışardaki masaların tamamı boştu hava soğuk olduğu için. Muhtemelen uzun bir süre de böyle olurdu çünkü Türkiye'de inanılmaz belirsizdi bu hava olayları. Yeni gelmeme rağmen ben bile fark edebilmiştim çünkü birkaç gün öncesine kadar güneş açıyorken şimdi her yer buz gibiydi. Bu yüzden biz de içeride oturmayı tercih edenler arasındaydık.

Fari'yle kol kola olduğumuzdan -ya da ben onu koluna girip sürüklediğimden- kapıdan aynı anda geçemeyecek bir duruma gelmiştik. Bundandır ki Fari yavaşça kolumdan çıktı ve bana yol verdi. "Ne kadar kibar bir beyefendisin." dedim içeri girerken.

Tek gelmiş olsam muhtemel tercihim tezgâhın önündeki bar tabureleri olurdu ama Fari ile daha sağlıklı iletişim kurabilmek adına normal bir masaya geçmiştik. Burası self-servis olduğu için kendimiz alacaktık siparişleri.

"Ne içeceksin?" dedim Fari sandalyeye oturduğunda.

"Fark etmez. Kendine ne alıyorsan bana da ondan alabilirsin."

"Tamamdır," dedikten sonra onu geride bırakıp kasaya gitmiş ve vazgeçilmezim olan içecekten almayı aklımın bir köşesine not etmiştim. Ne çok tatlı ne de çok acı bir kahveydi ve henüz çözemediğim bir aroması vardı. İçerken güzeldi, içtikten sonra da kötü bir tat bırakmıyordu ağızda. Yasmin'e ne kadar sorarsam sorayım cevaplamamış ve bu kahve tarifinin Yengeç Burger tarifi kadar sıkı korunduğunu söylemişti.

maestro | josé ernesto sosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin