23. Bölüm: Komşu

534 34 1
                                    

"Merhaba," dedi sinir bozucu derecede enerji dolu ve canlı bir ses. Karşısında duran uzun boylu, sarışın kadın görüntüsüyle sesi uyuşacak bir enerji saçıyordu.

"Merhaba..." diye mırıldandı, Güneş. Hafiften kapının arkasına saklanmış, üzerindekileri gizlemek istemişti. Karşısındaki kadını tanımıyordu ancak bakar bakmaz ne kadar alımlı biri olduğunu düşünmüştü. Saçları parlak bir sarıydı ancak ten rengi 'ben solaryuma gittim' diye haykırıyordu.

"Ya canım ben alt komşun, Başak. Günlerdir gelip tanışmak istiyorum ama dışarı çıkmadığını görünce rahatsız etmek istemedim. Hatta Çetin de ortalıklarda görünmeyince balayına gittiniz falan zannettim. Az önce balkonda sesini duyunca çıkıp bakiyim dedim..."

Kadının öylesine tiz bir sesi vardı ki Güneş, onu dinlerken yorulmuştu. Kirpikleri upuzun, mavi gözleri vardı. Üzerinde beyaz bir şort ve pembe renkte, polo bir tişört olduğunu fark etti, Güneş. Başak'ın vücut hatları öyle belirgin ve alımlıydı ki kendini çok zayıf hissetmişti. Ayrıca Çetin'in yokluğunu fark eden birileri vardı. Bunu nasıl gizleyebilirdi ki? Bu kadın tam olarak kimdi, amacı neydi, bilmiyordu. Belki de Tülay'ın arkadaşıydı. Onu içeri davet etmeli miydi? Salonun dağınıklığı bir an gözlerinin önüne geldi.

"Şey... Evet, Çetin burada değil. Ben yalnızım," dedi çaresizce. Kadın ilgiyle onu izliyor, bir davet bekliyordu. Lakin Güneş hem oldukça gerilmiş, hem de kadına güvenememişti. Öyle ki evlendiklerini nerden duyduğunu sormayı bile akıl edemedi. Sonra binaya gelinlikle girdiğini anımsadı, bina kimsenin birbiriyle konuşmadığı soğuk bir yere benzese de gözü açık kimseler vardı demek ki. Acaba Tülay'ın neden gittiğini de biliyorlar mıydı? Ya da Güneş'in buraya bakıcı olarak girip çıktığını?

"Hmm, anladım canım. Sanırım sen müsait değilsin, ben yarın akşam sana gelmek istiyorum müsaitsen. Bir kahveni içerim."

Kadın bozulsa da çaktırmadan konuşmaya devam etmişti. Güneş bu teklife nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Birileriyle sohbet edip hayata devam etme düşüncesi şu an ona çok uzak bir fikirdi. Fakat "Olur, tabii,"demekle yetindi. Herkes onun evlendiğini, buraya yeni geldiğini bildiğine göre evinde her şeyin yolunda olduğunu göstermek istiyordu. Çetin'in burada olmayışı dikkat çekecekti belki ama en fazla ne kadar uzak kalabilirdi ki? İki ya da üç hafta? Güneş o kadar uzun süreceğini düşünmüyordu. Kendi değil, Nil için dönecekti. Başka bir ihtimal yoktu, bu yüzden o gelene dek hayatını normale sokmalıydı.

Başak'ın ince sesi bu defa "Tamam, canım yarın görüşürüz o zaman," dediğinde Güneş, bu ağdalı konuşma şekline doğru öğürme isteğiyle dolmuştu. Kapıyı kapatırken Başak'ın sıcakkanlı birine benzediğini düşündü ancak o ses tonu ve konuşma şekli o kadar iticiydi ki ona ısınamamıştı. Zaten kendinden yaşça büyük olduğu da her halinden belliydi ki bu duruma alışmak zorundaydı. Şimdilik önünde neler vardı bilmese de Çetin'in çevresi ondan yaşça büyük olacaktı.

Onu karşısında bulma hayaline ne kadar kapıldığını anımsayınca içi cız etti yeniden. Dudakları acıyla kıvrılırken kalbinin nasıl sıkıştığını, vücuduna hançerler saplandığını hissediyordu. Lakin artık ağlayamıyordu, ne kadar isterse istesin acıları vücuduna adeta hapsolmuş gibiydi. Yapı olarak kolay ağlayan biri değildi. Buna rağmen günlerdir çok ağlamıştı ama artık gözyaşlarının bittiği, onu yaralayan sancılı düşlerin boğazında bir yumru olarak kalıp canını yakacağı günler gelmişti. Güneş, bu hissi çok iyi biliyordu. Tıpkı Tarkı'la ayrıldığı zaman yaşadıklarını yaşıyordu. Gerçi o zamanlar daha kötüydü. Hem yaşı küçüktü, hem de terkedilmek ve şiddet görmenin gururunu kırması onu içine tamamen kapatmıştı. Şimdiyse nerede olursa olsun Çetin'le evli olduğunu ve illaki geri döneceğini biliyordu. Düşünceler içinde az önce portmantoya bıraktığı kül tabağını alıp mutfağa gitti ve üzerinde bulaşıkların biriktiği kirli mutfağa bir yenisini ekledi. Evin kokusu ağırlaşmıştı, o ferah ve temiz koku yerini yemek artıkları ve sigara kokusuna bırakmıştı. Güneş, bir an annesini hayal etti. Onun bu halini görse muhtemelen kızına güzel bir fırça çeker, günlerce söylenirdi. Çünkü Sevgi Hanım'a göre hayatta temizlikten daha önemli bir felsefe yoktu. Evet, temizlik onun için tam olarak bir felsefeydi. Hayatta kalma felsefesi.

KALBENWhere stories live. Discover now