17. Bölüm: Patlak

1.2K 70 12
                                    

Vaaaay be!

Kafamı nerelere vuracağımı cidden şaşırdım! Kasım ayından beri tek bir etkileşimde bile bulunmadım ve buna rağmen 7K! Cidden ilginize ve varlığınıza çok teşekkür ederim. Kalben'in bu denli ilgi göreceğini tahmin etmiyordum.

En son bölüm paylaştığımda 2K falan olmalıydı. Hiç yorum ve oy sıklığı olmadığı için 4K oluncaya dek ben bile fark etmedim bu hızlı artışı. Zaten sonra da Funda'ya bölüm attıkça burası da hızla kalabalıklaşmaya devam etti.

Yalnızca 7K ve 300 oy ile Kalben'i, hani şu dikkat çekmek için +18 paylaşan yazarlar olur ya, onların kitaplarına benzettim ve bir an kendimden şüphe ettim 😂 Bu durum Funda için de geçerli. Elbette okunmanın artışı beni çok mutlu ediyor ama bu orana göre fikir belirten cidden çok az kişi var. İnsanların okur gözüyle ne düşündüğünü merak etmek de haliyle biraz can sıkıcı oluyor. Bu yüzden oylarınızın beni çok mutlu edeceğini söylemek isterim ☺️

Bu bölümden sonra Kalben maratonu resmen başlayacak diyebilirim size. Bu yüzden şimdiden keyifli okumalar diliyorum efendim!

Karamsarlık hiç bu kadar can yakmamıştı. Sahi? Güneş en son ne zaman bu kadar dipte hissetmişti? Sadece bir buçuk ay öncesine kadar kendince bulduğu işlerde çalışarak hayatını sürdürmeye çalışan, genç bir kadındı. En büyük sıkıntısı babasının, içtiği sigara yüzünden problem çıkarıp durmasıydı. Lakin onu her anlamda sıkıştırsalar bile ailesiyle ilerlemeyi bir şekilde kabullenip alışmıştı. Peki ya şimdi? Kalbinde koca bir hasarla yapayalnız kalmıştı. Üstesinden nasıl geleceğini bilmediği bu acıya nasıl son verebilirdi? Tarık'ı unuttuğu gibi, Çetin'i de kalbine gömüp hayatına devam edebilir miydi?

"Bu bina mı?"diye sordu, hala yanında oturan, sevdiği adam. Arabaya binip adresi verdiğinden beri ağızlarını bıçak açmamıştı. Yarım saat süren yol boyunca sadece arka koltukta oturan Nil'in mırıldanmaları duyuluyordu.

Mahalleye girdiklerinden beri gerginliği had safhaya ulaşan Güneş "Evet,"dedi. Bugünü atlatırsa belki de her şey daha kolay olabilirdi. Ailesiyle yüzleşecek ve Çetin'le vedalaşacaktı. Tabii ya, bu bir vedaydı. Bu durumda daha fazla Nil'in bakıcısı da olamazdı.

Çetin arabayı park edip kemerini çıkarmaya yeltendiğinde "Sen inme,"dedi Güneş, aceleyle. Hareketi yarıda kalan Çetin ona dönerken en az Güneş kadar üzgün görünüyordu. En doğru şeyi yaptığını bilse bile vicdanı onu yiyip bitirmişti. Kendini Güneş'in duygularıyla oynamış kötü kalpli bir adam gibi hissediyordu.

"Ailene durumu beraber anlatabiliriz."

"Hayır, seni görmeleri işi sadece yokuşa sürer."

Güneş, Çetin'e diyecek bir şey bırakmamıştı. Bu sessiz vedayı bir an önce bitirip eve gitmek, odasına kapanmak istiyordu. Artık çalışmayacağına göre vaktinin tümünü evde geçirebilir, Çetin'i en azından hayallerinde yaşatabilirdi.

"Görüşürüz,"dedi ve daha fazla uzatmanın anlamı olmadığını düşünerek arabadan inmek için yeltendi. Çetin o an içinden gelen bir dürtüyle ne yaptığını bilmeden kolundan tutup ona engel olmuş lakin Güneş'in bu sabah zedelenen kolunu hesaba katmayı unutmuştu.

Acı içinde inleyen Güneş'in boğazı yine aynı yumruyla dolarken Çetin "Özür dilerim,"dedi alelacele. Yaptığı unutkanlık onu daha fazla kötü yapar mıydı, bilmiyordu fakat kendine biraz daha hakaret etmek için yeni bir sebebi olmuştu.

"Özür dilerim, Güneş. Ben sadece... Yarın gelebilir misin, diye merak etmiştim."

O an Çetin'in düşündüğü şey belki de ilk defa Nil değildi. İyi kötü Nil'e bakacak birilerini bulabilir, en iyi ihtimalle işe gitmezdi. Ama aralarındaki bu sessizliğin bir anlamı var mıydı, merak ediyordu. Güneş'le beraber olamayacağını söylemiş olsa bile onu kovmamıştı. Evdeki varlığına alıştığı bu kadının onunla çalışmaya devam etmesini istiyordu fakat bu ayrılık kararı üzerine tehlikeli bir durum olduğunu bildiği için de en iyisinin gitmesi olduğunu düşünüyordu. Yine de bunca şeyin üstüne ona bir de beraber çalışmak istemediğini söyleyemezdi.

KALBENМесто, где живут истории. Откройте их для себя