4.0 (final)

8K 638 127
                                    

"sonra dedim ki ben buna mal mısın? çünkü iyice aksan kaymış ya, ingiliz olup çıkacak başıma. evde ağlayayım mı ben he? ağlayayım mı yastığıma sarılıp? gideli beş ay oldu çok uzun gelsin artık, ben daha fazla-"

"sus artık yoongi."

bir cumartesi gününün sabahı akşamdan kalma olarak diğerleri ile kahvaltıya gelmek büyük bir hataydı sanırım. jungkook masanın altından elimi tutarken dayanamayıp yoongi'ye konuştuğumda da bunun ne derece bir hata olduğunu daha iyi anlamıştım.

"neden öyle dedin ki? üzülüyorum ben, bak sen de gidersen eğer gurbete, englandlara anlarsın beni." dediğinde jungkook tuttuğu elimi sıktı. yüzü gülüyordu ama hareketleri tam tersini söylüyordu.

onun bu hareketine dayanamayıp bir kahkaha attım. "ne gülüyorsun?" diye söylendi sinirle.

"ne yani gülmeyeyim mi? sen şimdi bana gülme mi diyorsun? sen şimdi bugün güzel gözükmediğimi mi düşünüyorsun?" jungkook elimi alttan daha çok sıktığında kahkaham daha da arttı. "puşta bak ya üstünden neredeyse bir asır geçti hala benimle dalga geçiyor." seokjin karşımdan öfleye püfleye konuştuğunda kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı büzerek hareket yaptım ona.

jungkook hızla uzanıp boştaki elinin parmaklarıyla dudaklarımı kıstırdı ve o şekilde yüzümü kendine doğru çekerek öpücük bıraktı dudaklarıma. çok çekici bir hareketti. birden bire inanılmaz etkilenmemi sağladığında uzun süre gözlerine bakakaldım.

"jungkook." mırıldandım. "derslerine çalışıyor musun dersen suratına peçete fırlatırım." yoongi çaprazdan bir elinde telefonunu tutar bir pozisyondayken lafıma girdi. "arkadaşlar ben jimin değilim, dozunda çalışıyorum." dedim hızla.

hiç inanmamış gibi hepsi tıslarcasına dişlerinin arasından ses çıkardı. "pislikler." söylenerek başımı çevirdim.

namjoon saçma bir şeylerden bahsetmeye başlarken jungkook'un parmakları parmaklarımın arasından sıyrıldı ve kolumun üst kısmına doğru sürerek ilerlemeye başladı. odağımı masada toplamaya çalışıyordum ama jungkook bana hiç yardımcı olmuyordu. odağımı dağıtmak istermiş gibi bir hali vardı her seferinde. az önce dönen muhabbetler gibi o da çok şikayet ederdi durmadan ders çalışmam konusunda. odaya kapanıp çıkmıyordum ve durmadan da ders çalışıyordum cidden ama eylemlerim sürekli bunun gerçekliğini reddetmek üzerineydi.

jungkook bazen gelip kapıyı çalardı, kucağıma oturup, dudaklarıma asılarak dikkatimi kendi üzerine çekmeye çalışırdı, çoğu zaman başarılı da olurdu ama bazen ben sadece eski anıları hatırlamamak için biraz daha fazla çalışırdım.

aklımın çoğu anlarda eksilere gitmesine engel olamıyordum. babamı, annemi ve lisenin ilk zamanlarını düşünüyordum. kendimi kötü hissettiğim dönemleri ve o anlara geri dönmemek için de durmadan aklımı dağıtacak şeyler yapmaya çalışıyordum. bay woo ile bu konuyu konuştuğumda bana kafamı bir şeylerle meşgul etmemi söylemişti. ona jungkook'la sevgili olduğumu ve şu an aynı evde yaşadığımızı da söylediğimde, onun karanlık düşüncelere yeniden dalmamam için bana destek olabileceğini söyledi.

öyle de yapıyordu. beni öpüyor, bana sarılıyor ve aklımı bulandırıp lise ikideki olayların tekrar yaşanmaması için elinden geleni yapıyordu.

lise ikide, her şey ben ve arkadaşlarım için bir süreliğine kararmıştı. benim yüzümden. yani, hastalıklı bazı düşünceler zihnimi ele geçirmişti. kendimden hiç memnun olmadığım bir dönemdi ve bir şeyler yapmak için de oldukça isteksizdim. haftalar öncesinde jungkook bana bağırmıştı ve durmadan kafamda iyi bir insan olmadığım dönüp duruyordu. kötü biriydim ben ve kimseye faydam yoktu, kendime de.

dive into youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin