Bölüm 12: "Sert Cezalar"

553 377 336
                                    

   Sert bir şekilde bileğimi tutuyordu ve çıplak ellerinden yayılan ateş derimi yakıyordu. Bu acıyı nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum ama utanç verici derece canım yanıyordu. Sonunda nasıl böyle güçlü olduğunu anlamıştım denebilir. Çünkü onun silahı kalbindeydi. Ellerindeydi, hatta vücudunda kontrol hâlindeydi. Bana zarar vermek için yeterli bir yeteneğe sahipti. Fakat cezalandırırken fazla acımasızdı.

"Bırak beni..." Dedim fısıldayarak

"Seni cezalandırmam gerekiyor."

   Acıdan dolayı gözlerim dolmuştu ve bunu görmesini hiç istemedim. Ağlamak üzere olduğumu hissettiğim an başımı eğdim ve onun bana bakmasını engellemeye çalıştım. Nefesimi tuttum ve çaresizce dua ettim.

   Tanrı duamı kabul ettiği için mi, yoksa Kraliçe Fartalla bana merhamet gösterdiği için mi bilmiyorum. Ama birkaç saniye sonra bileğimin serbest bırakıldığını fark ettim. Çaresizce ve biraz da tahminimden korkarak hemen elime baktım. Kahretsin...

   Orada fenâ bir yanık izi oluşmuştu. Kalıcı mıydı yoksa geçici miydi bilmiyorum. Ancak bildiğim tek bir şey vardı, hâlâ çok acıyordu. Hayatımda ilk kez böyle bir hasar almıştım ve onu görmek beni çok kötü etkilemişti. Derimin yanma kokusu midemi bulandırdı ve başımı döndürdü. Hafifçe yere çöktüğümde, gözlerim kararmıştı. Tam o sırada yöneticinin telsiz sesini duydum. Sanırım sinirliydi ve birisine bağırmaya başladı.

"Onu yakalayamayacak kadar
beceriksiz askerler misiniz?"
"........"

"Ben durdurmak zorunda kaldım."
"........"

"Canavar olduğumu düşünüyordur."
"........"

"Aptal muhafızları cezalandıracağım."
"........"

   İşte bunlar, son duyduğum şeylerdi. Çünkü sonra boğazım kurudu ve bilincim azalmaya başladı. Birkaç dakika sonra da tamamen yere yığıldım. Düşen tansiyonumun ağırlığını hissederken, görüş mesafemin tamamen siyahlaştığını kabul ettim. Sanırım yine en nefret ettiğim şeylerden birisi oluyordu. Yabancı birinin önünde zayıfça bayılıp kalmak...

***
11:53 PM (Gece Yarısı)

   Gözümü hafifçe açtığımda, kendimi ilk vurulduğum zamanki zindanımda buldum. Dürüst olmak gerekirse, burayı hiç özlememiştim. Zira burası hâlâ pis ve dardı. Hatta öncekinden daha da beter. O yüzden pek değişmeyen buraya, alışmam uzun sürmedi. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım, fakat büyük bir acıyla durmak zorunda kaldım. İşte o an, gözüm bileğime doğru kaydı. Bir anlığına yanık izi olduğunu unuttuğum elime baktım ve cidden çok kötü hissettim. Onu tekrar görmek bana hiç iyi gelmemişti. Bu iğrenç bir şeydi.

TAK! TAK! TAK!

"Hiç uyanmayacaksın sandım."

   Kapı açıldı ve Başmuhafız Zozo denilen adam yavaşça içeri girdi. Elinde ilk yardım çantasına benzeyen birçok eşya vardı. Uzandığım yatağa doğru yürüdü ve sakince yatağın kenarına oturdu. Şimdi ayaklarımın oradaydı. Bir metre önümdeydi.

"Başmuhafız Zozo?" Şaşırdım.

"Evet, bandaj için gönderildim."

"Hem bana zarar veriyor hem de
tedavi edilmem seni gönderiyor?"

   Bana hiçbir cevap vermedi. Bileğimi sertçe çekti ve birkaç merhem sürdükten sonra, sargı bezleriyle çevirmeye başladı. O kadar fazla katman doladı ki, sıktığı bileğimin mumyalandığını hissetmeye başladım. Neyse ki sonra işlemi bitirdi ve derin bir nefes vererek konuşmaya başladı.

GECE SAVAŞLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin