twenty

1K 116 132
                                    

Keyifli okumalar🥂

"Hey Jong, biz gidiyoruz artık!"

"Ben kalıp biraz daha çalışacağım"

"O zaman yarın görüşürüz"

"Görüşürüüz"

Arkadaşları büyük sahadan çıkarken Jongho saatini kontrol etti. Henüz vakit erkendi bu yüzden önündeki uzun saatleri sıkı çalışarak geçirmek istiyordu. Kısa bir mola vermek için kenarda duran çantasının yanına ilerledi. Yere oturup cam şişesinin kapağını açtı ve birkaç yudum içti. Sürekli aklında çıkmadan önce yapması gerekenleri tekrarlıyordu. İlk kez okulda akşam antrenmanına kalıyordu ve çok ağır bir sorumluluk hissediyordu.

Yaklaşık bir hafta kadar önce Güvercin Parkında olanlardan sonra Hongjoong o parka gitmesini kesinlikle yasaklamıştı. Hatta biraz daha ileri giderek herhangi bir parka gitmesini yasaklamış ve öğretmenler ile görüşerek okulun sahasında akşam geç saatlere kadar çalışabilmesi için izin çıkarmıştı. Bunu yapması kolay olmamıştı elbette ancak günlerce öğretmenleri darlayarak sonunda olumlu sonuçlarla dönmüştü.

Hatta saha işini duyan futbol branşı öğrencileri de bu çalışmalara katılmak istemişlerdi. Yaklaşık bir-bir buçuk saat kadar çalıştıktan sonra diğer öğrenciler birer ikişer dağılmıştı ve Jongho sahada tek başına kalmıştı.

Okul sahasını kullanıyor olmanın kendisine bu kadar büyük baskı hissettireceğini hiç tahmin etmemişti. "Malzeme odasını kilitleyeceksin Jongho. Malzeme odası, unutma malzeme odası. Açık ışık kalmayacak. Etrafta malzeme kalmayacak. Ve saha kilitlenecek." Kendi kendine konuşurken kolundaki saate göz attı. Neredeyse on dakikadır dinleniyordu. 'artık kalksam iyi olur' diye düşünerek yerinden doğruldu.

Birkaç saat kadar süre geçmişti ki kulağına ufak bir tıkırtı ilişti. Normal zamanda olsa buna asla takılmazdı ama son olan olaylardan sonra daha tedirgin olmaya başlamıştı. Bir süre daha antrenmanına devam etse içi pek rahat değildi. Okula en yakın evi olan Wooyoung'du. Woooyoung'u arayıp telefonu açmasını bekledi.

"Alo hyung, müsait misin ?"

Kısa bir konuşmadan sonra Wooyoung'un evde olduğunu öğrenmişti. Açık lamba olup olmadığını ve kapıları kontrol edip çantasını alarak okuldan çıktı. Yirmi dakika kadar sonra Wooyoungların evinin önündeydi. Zile basıp bir dakika kadar bekledi.

Kapı açıldığında Wooyoung uzun sweati, kısa şortu ve meraklı bakışları ile karşısındaydı. Jongho'yu içeri buyur ettikten sonra salona geçmişlerdi.

Kanepenin üzerinde kıvrılıp yatan beyaz tüy yumağını gördüğünde adımlarını sürdürerek kanepenin en ucuna yerleşti Jongho. Aralarında duran kocaman mesafe kafasını kaldırıp evdeki yabancıyı süzen Wooyoung'un kedisi Pişmaniye için yetmemiş gibiydi. Rahat pozisyonunu bozarak halıya atladı. Ardından vakit kaybetmeden diğer koltuğa yerleşmiş olan Wooyoung'un dizlerine çıkarak kucağına kıvrıldı.

"Hyung sen bu kediyi özel olarak mı eğitiyorsun bizden nefret etsin diye? "

Wooyoung mırıldanarak uykusuna devam eden Pişmaniye'nin tüylerini okşadı. " Ne yapsın evladım, benim gibi mükemmel birinin çocuğu olunca sizlerden haz etmiyor doğal olarak. "

Jongho sabır dileyerek başını iki yana salladı. "Hyung Pişmaniye senin çocuğun değil. Hem sen erkeksin. Hem de pişmaniye ile aynı tür canlılar değilsiniz."

Wooyoung yan tarafında oturan
küçüğü umursamadan eğilip beyaz yumuşak tüylere bir öpücük kondurdu. Çocuğu olmasa bile çocuğuydu Pişmaniye. O kadar.

pitcher and batter  ● woosan ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin