thirty

840 105 84
                                    

Keyifli okumalar 🍻

Günün son saati sularında yelkovan gece yarısına doğru ilerliyordu.Yunho duvara yaslanarak gücünü toplamaya çalıştı. Ardından bir süre elini duvarda gezdirerek küçük tuşu aradı. Bulduğunda parmağını kısa bir süre bastırıp çekti.

Mingi çalan zil ile salondan kapıya doğru yürüdü. "Ben bakarım" diye seslendi mutfaktaki annesine.

Bu saatte kim gelmiş olabilirdi bilmiyordu. Kapıyı açmadan gözünü minik deliğe yaklaştırdığında kimseyi göremedi.

Temkinli hareketlerle başını dışarı uzattı ve kapının yan tarafında duvara sırtını yaskayarak bekleyen Yunho'yu gördü.

Kapıyı tamamen açıp "Selam Yuyum, Hangi rüzgar attı seni buraya?" dedi.

Yunho sendeleyerek yerinden doğruldu. Mingi'nin karşısına geçtiğinde ne diyeceğini bilemedi. Dili ağzının içinde dolanarak "Selam" dedi.

Mingi Yunho'nun sarhoş olduğunu fark etmesi ile ne yapacağını şaşırmıştı. İçeri göz atarak annesinin hala mutfakta olduğuna emin oldu. Anahtarı alarak kapıyı çekti.

"Bu halin ne Yunho? Tanrım şuna bak kör kütük sarhoşsun."

Yunho ayakta durmakta zorlandığından uzanıp Mingi'nin koluna tutundu. Gelirken bu kadar sarhoş hissettmiyordu. Belki de sızmak üzere olduğundan dolayı iyice bilinci dağılmıştı.

"Tek mi geldin, şöförün aşağıda mı?" dedi Mingi. Eğer aşağıda bekleyen biri varsa güvende olduğuna emin olarak eve yollayabilirdi Yunho'yu.

"Ben tek geldim" dedi Yunho. "Önce bara gittim. İçmek istedim. Acıyordu çünkü. Çok içsem de geçmedi ama. Ben de buraya geldim. Acıyor hala Mingi."

Mingi konuşup duran Yunho'yu ne yapacağını düşünüyordu. Evine götüremezdi çünkü trafikte araba kullanmayı bilmiyordu. Yanına bırakabileveği bir arkadaşı da mantıklı değildi çünkü yine araç kullanması gerekecekti.

Seonghwa ya da Hongjoong'un evinde kalmasını rica etse  de gelip götürmeleri çok uzun sürerdi.  O zamana kadar Yunho nerede bekleyecekti? Tek mantıklı gelen çözüm eve almaktı. Annesine de afilli bir yalan söylerdi ve hallolurdu. Hem böylece Yunho da gözünün önde olur ve kendisi de meraklanmazdı.

Kendisini sıkı sıkı inandırdığı seçenek ile odaya kadar nasıl gideceklerini düşünmeye başladı. Bir kez odasına girseler annesine uyuyacaklarını söylerdi.

Aslında Seonghwa'ya haber verebilirdi. En kötü ihtimalle arabada bekletirdi Yunho'yu. Ya da başka bir seçenek bulurdu ama içten içe istemiyordu. Yanında kalmasını ve gece boyu onu merak etmek istemiyordu. Bu yüzden fazla düşünmeden kendisini işine en çok gelen seçeneğe adapte etti.

Yunho'nun yanaklarına yerleştirdiği elleri ile başını sabit tuttu. "İçeri geçireceğim seni ama hızla odama gideceğiz. Ses çıkarmak vesaire yok. Anlaştık mı? Sessizce odama gireceğiz."

Başını aşağı yukarı sallayan gencin kaç kelimeyi anladığından şüpheliydi. Kapıyı açıp Yunho'yu içeri aldı. Düşmemesi için duvara yaslanmasını sağladı. Kabanını ve ayakkabılarını çıkarıp portmantoya bıraktı.

Kısık bir tonda "ses yapma sakın" dedi. Yine de Yunho'nun gidik aklına güvenmiyordu. Kolunun altına girmek yerine arkasına geçerek kolunu sıkıca vücudına sardı. Böylece diğer eli ile de ağzını kapatabilirdi.

Kendisini organ mafyasıymış da kurbanını kaçırıyormuş gibi hissetse de tek çözümü bu olarak görüyordu. Kafa patlatıp mantıklı şeyler bulacak zamanı yoktu.

pitcher and batter  ● woosan ✔Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora