12| Sonra sustum, hep öyle olur ya zaten

9.3K 699 1K
                                    

Pacify Her, Melanie Martinez

Yanıma bitkin adımlarıyla yaklaştığında ona minnetle bakmaktan başkasını yapamadım o an da. Üzerine giydiği gömleğinin kollarını dirseklerine kadar baştan savma katlamıştı. Yorgun bir adamı andırıyordu keza öyleydi de. Yanıma oturmuştu önce, otururken pantolonunun ipek kumaşını hafifçe yukarı çekmiş, rahatça oturmayı gözünde hayal etmişti belki. Sonra yüzüme bakmıştı biraz, parmakları çeneme yerleşir yerleşmez yüzümü sakince oynatmış, iki yanını da incelemişti uzunca. Hiç konuşmamıştı o dakikalar. Gerek de yok gibiydi, gözleri yetmişti konuşmaya. Ardından sehpaya eğilmiş, küçük pansuman çantasını açarak bir şeyler aramıştı. Aradığı her neyse bulamamış olacak ki kalın kaşları çatılmış, ağzından birkaç serzeniş dolu mırıltılar çıkmıştı. Hemen kalkmıştı yanımdan akabinde, arka odalardan birisine girmişti. Çok sürmedi ama, tam bir dakika yirmi üç saniye.

Şimdi karşımda duruyordu. Oturmamıştı bu defa yanıma. Sağımda duran sehpaya çantayı koymuş karşımda öylece elindeki iki krem arasında gidip gelen gözleriyle bir şeyler okuyordu. "Herhangi bir şeye alerjin var mı?", diyor sonra başını kremlerin üzerinde okuduğu bilgi birikiminden kaldırarak.
"Toz." diyorum öylece, "toza var alerjim." diye de tekrarlama zahmetine giriyorum. Uzun süredir konuşmadığımdan sesim bi' hâyli kısık çıkıvermişti. Biraz ruhsuz, biraz cansız. Kimsesiz çokça. Can havlinden çok uzakta.

"Öyle değil, bir ilaca veya maddeye." diyerek açıyor benim için. Kaşlarım havalanırken, "Yok sanırım, bilmiyorum tam." diyorum. Sesim hep aynı durağanlığın ortasında. Cevabımı aldığında kremlerden birisini çantanın içine ötekisini ise sehpanın üzerine, kullanmak için çıkardığı diğer malzemelerin yanına koyuyor.

Hâlimiz nasıl ama, siz sormayın. Ben anlatayım; koltukta oturmuşum fakat bacaklarım neredeyse koltuğun yumuşaklığına boyun eğmiş vaziyette iflas bayrağını çoktan çekivermişti. İzin verseler şuraya kıvrılır yatarım. Öyle bir ağrı var ayaklarımda, kemiklerimin hiç şakası yok. Yüzümü anlatmaya dilime bir kelâm yanaşmıyor pek tabii. Ayna lazım bana diyorum, karşımdaki adamın her yüzüme baktığında kaşlarını birleştirdiği şu yüzüme bakmaya bir ayna gelmeliydi, o bana ben ona bakmalıydım. Üzerimdeki kurumaya yeltenmiş soğuk terlerim var, düşününce izin verselerde yatamazdım sanırım koltuğa bu pisliğimin içinde. Ondan bu put gibi oturuşum.

Ona gelirsek, bugün aklı başında olmayan bir gençle uğraşmaktan epey sıkılmış duruyor. İşim bitse de gidip yatsam, diyor belki. Göz altlarındaki ince deri hiç canlı değil, sevdiğim koyuluğu oraya hiç yakıştıramadım. Keşke bunu ona söyleyebilsem. Koyu renkler onun giydiği kazaklarda, ruganlarında, saçında, kumaş pantolonlarında yahut da sağ bileğindeki bileklikte daha çok ona ait duruyordu. Hoştu o zaman işte. Göz altlarına hiç yakışmıyor, aitlik eki gözlerimde hiç yanaşmıyordu oraya.

Adını hasını bilmediğim bir mahallenin ara sokağında zemine oturduğumuzdan kumaş pantolonu kir toz içinde keza benim de öyle. Bir şey demiyor yine de, tek isteği bu saatlerin bir an evvel bitip gitmesi olabilir diye düşünüyorum. Bilmiyorum ancak.

"Yaklaş biraz." diyor, yaklaşıyorum. Onu daha fazla yormak istemiyorum en nihayetinde. Dizlerim bacaklarına değiyor o ara, bacaklarını aralayıp dizimden birisini iki bacağı arasına aldığında başımı kaldırıp ona bakınıyorum aşağıdan. Daha yakınımda şimdi. Nefeslerim bir mevtanın saniyeler önceki soluklarına benziyor.

"Önce yüzünü temizleyelim." diyordu, elindeki neydi bilmiyorum ama yüzümdeki acılarımın üzerinde gezdiriyordu. Sesimi çıkarmadım, oturdum durdum sadece. Kokusunu aldım hep, ciğerlerim dinlensin istedim bu vakit boyunca. Gözlerim ara ara kapanıp durdu bir müddet, elleri yüzümde gezindikçe bir an için sürekli dayak yemeyi istedim sanki.

scary loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin