14 | Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek?

5.1K 423 786
                                    

Isabel larosa-older

Yalnız bir adamdı.

Biraz yorgunluk biraz yaşının getirmiş olduğu ağırlığın sessizliği vardı bedeninde. Şikayetçi değildi, hayatın getirmiş olduğu bu tatlı yorgunluğu her zaman sevmişti. Yoksa nasıl anlardı insanoğlu yaşadığını, meçhuldü. Düşünmese insan, yorulmasa, hareket etmese yaşamazdı elbet. Anlamazdı bu beden kırıklığını.

Şimdi şu lahza arabasından ineli dakikalar olmuş adam da hafif esen rüzgarın altında küçük küçük yanaklarına çalan yağmur damlalarının eşliğinde düşünüyordu. Yaşadığını hissediyordu bir yandan. Ne düşündüğüne ise bir kılıf uyduramıyordu orası ayrı. Kendi evinin karşısındaki eve bakıyordu uzunca sadece. Sokak lambalarının ışığı tam da bu eve düşüyordu o an. Jeongguk'un oturmayı sevdiği bahçeye kurulmuş hamağa bakınıyor adam sonra. Rüzgarın esintisinde hafifçe sallanan ıslanmış hamağa bakınıyor sadece. Yalnızca sallanıyordu. Jeongguk'u bekliyordu belki.

Bu kadar karmaşık olan neydi anlayamıyordu. Her zaman net bir adam olması çoğu vakit hayatını kolaylaştırmıştı. Lakin şimdi düşüncelerinde aradığı netliği bulamıyordu. Jeongguk hakkında düşünmek neden böylesine karmaşıktı yahut Jeongguk'u düşünmek, diyordu adam içinden. Jeongguk'u düşünmek...

Rüzgarın akıbeti gözlerine vurdukça dolmaya meyleden gözlerini sakince kırpıyor. Onun evindeki gözlerini yavaşça kendi evine çevirdiğinde orada bir yerlerde belki salonda belki mutfakta kendisini bekleyen Jeongguk'u düşünüyordu. Kaşları çatılıyor, çenesi geriliyor elinde olmadan. Dişlerini sıktığını kendisi dahi fark edemiyordu. Bir ihtimal diyordu, bir ihtimal düşünmeyi bırakabilir miydi yahut düşünmeyi unutmak, mümkün olsaydı hemen o an.

Ciğerlerine derin bir nefes çekiyor burnundan, adımlarını bakıyor olduğu evine doğru yönlendirirken düşünmeyi unutmak istiyordu. Her şey hakkında, sadece kısa bir müddet.

Evine yaklaştığında anahtarlarını çıkarmak için ceplerini yokluyor. Onu bulup kilide yerleştirirken ceketinin cebindeki telefonu kısık bir melodi eşliğinde titriyordu. Bir mesajdı gelen. Gecenin bir vakti, ayazın ortası. Telefonu çıkarıp mesaja baktığında ablasından geldiğini görüyordu. Anahtarı tutan elleri bir an duraklıyordu Taehyung'un.
Gözlerinde derin bir boşluk. Ablasından gelen, 'Uzun zaman oldu Taehyung, annem seni merak ediyor. İhtiyarlamış ablan da özledi seni. Babamla görüşüyormuşsun, bugün ağzından kaçırdı. Annemi görmen lazım epey bozuldu. Lütfen onu ara.' mesajını öylece okuyor. Belki yüzünde hafif bir tebessüm belki yılların unutturamadığı küçük bir kırgınlığın belirtisi olmalıydı ancak hiçbiri belirmiyor yüzünde. Tek bir mimik dahi oluşmuyor suratında. Telefon ekranını kapattığı gibi yeniden cebine yerleştiriyor. Ablasını yanıtlamıyordu.

Derin ancak yavaş nefesi ciğerlerine ulaşırken içeriye adımlıyordu. Evinin sıcaklık yüzüne vurduğundan derin bir nefes alarak kapıyı kapatıp kilitliyordu. Evin ısısının yüksek olması içini rahatlatmıştı nedensiz. Ceketini çıkarıp vestiyere asarken ayakkabısını da o an çıkarıyor. Yedek anahtarlar hâlâ orada, yerindeydi. Jeongguk'un terlikleri de öyle. Ayakkabılarını terliklerin hemen yanına koyuyor.

İçeriye geçtiğinde önce salona bakıyor, masanın üzeri toplanmış. Gülümsüyor adam. Öylesine söylemişti aslında, bu çocuğun yaralı avuçlarıyla onları toplayacağını düşünmemişti. Mızmızlanır, koltuğa kurulduğu gibi kendisini bekler sanıyordu. Yanılmıştı.

Işığı yakıp süzüyor iyice salonu. Aradığı gözleri burada bulamıyordu. Mutfağa geçiyor ardından yavaşca, dağınıklığın toparlanmış olduğunu görüyor orada da. Hayıflanır gibi mırıldanıyor Taehyung. Avuçlarındaki yaralara su değmemiş olmasını umuyor yalnızca. Yoksa iltihap kapacaklarını biliyordu.

scary loveWhere stories live. Discover now