13| Siz duydunuz mu sustuklarımı

7K 557 1K
                                    

All of Me - John Legend

Özür dilerim, dedi.

Kabul edemeyecek olduğum basit bir cümle yığınıydı aslen bu. Aklımda yer bile edinemeyecek önemsiz kelimeler bütünüydü, yalnızca basit bir cümle işte. Öyle sanıyordum. Ancak yanılmışım. Bir özrün bile bende ne konumda olduğunu şimdi anladım. Bir özrün onun dudaklarında nasıl da şahla canlandığını gördüm. Hele ki kalbimi kırışını. Öylesine bir özürdü, beni küçüklüğüme götürdü. Dilediğim tonlarca özrün içinde boğdu durdu. Yaşamak böyle bir şeymiş demek, bir özre dahi muhtaç bırakıyordu.

Annemin babama söylediği binlerce özür cümlesi şimdi anı çizelgemde canlandı, kulaklarımda yankılandı sesi. Çaresiz, pişman, eli ayağına dolanmış. Çokça ağlamış, sesi çatlamış.

"Mühim değil." Kupkuru bir cümle çıktı yalnızca sessiz çığlıklarım arasında. Yetti.

Bizim evimizde özrün hiçbir anlamı olmamıştı. Olsaydı şayet, annem sürekli söylemeye gerek duyar mıydı, pek sanmıyorum. Ama Kim Taehyun'un özrü onun evinde bir anlam kazanmıştı şimdi şu lahza.

Saçlarımı karıştırdı özrünü diledikten sonra. Evet, bir kez daha yaptı bunu. İçimdeki onca yapmayın nidalarını bir kez daha duymadı, yapmayınlara inat dokundu saçlarıma. Bana ağlayacağım sebepler verdi, haberi yoktu ancak. Diğer her şeyden olmadığı gibi.

Ses etmeyişim ona iyi gelmiş olacak kalkıp önce avuçlarımdaki sargıları tazeledi. Ne o konuştu ne ben. Birbirimize bakamadık bile. Az önceki sahneleri hiç yaşanmamış saydık, bir kutuya koyup sakladık belki. Ardından o yemeği hazırlamaya koyuldu. Yardım etmek istesem dahi beni ufak bir azarla reddetti. Karşı koyamadım elbet. O yemeği yaptı, ben ara ara onu ve mutfağındaki evini ev yapan şeyleri izledim. Ama en çok onu.

Yemek yaparken çok kez mırıldanmıştı. Bir şarkı mıydı bu anlayamadım öylesine kısıktı. Sanırım sadece kendisi duymak istiyordu. Mutfakta dağınık çalışıyormuş onu fark ettim bugün. Aklımın her yerine kazıdım. Belki bir daha göremem, dedim kedime. Mutfak penceresinin güneş gören tarafına adını bilemediğim güzel birkaç çiçek saksısı koymuş. Beyaz ve ahşap ağırlıklı mutfağında yeşil bitkiler renk katmış. Çiçek seven bir adam olduğunu hiç düşünmezdim. Ancak seviyormuş işte. Bunu da aklımın bir yerine koydum. Belki, belki olurda, anladınız işte.

Ara ara dönüp bana "şunu sever misin?", "bunu eklesem yer misin?" sorularını sordu. Sevmediğim bir şey de olsa sorun değildi, yine de bunu dile getiremedim. Kısa cevaplarımla onu her defasında karşıladım. Yemek yaparken pek de ciddi, bunu sevdim nedensiz.

Annem aramış birde. Bay Kim 'in evinde olduğumu biliyormuş, nasılını ben bilmiyorum. Merak da etmedim. Benim için endişeliymiş, öyle söyledi Bay Kim. İyi olup olmadığımı sormuş, klasik sorular. Jimin'i de arar sorardı hep, eve döndüğümde bana hiçbir zaman sormazdı. Yine sormayacaktı. Başkalarına sormak ve iyi bir cevap almak onun korkularını baskılıyordu, kendini avutuyordu işte. Bana sormuyordu, kendisi de neyin nasıl olduğunu biliyordu pekâlâ.
Bay Kim'in telefon numarasını da taşındığı ilk gün bir ihtiyaç olursa diye vermiş annem. Bay Kim söyledi bunu da. Sormamıştım ama söylemişti.

Bu kadar. Annemden başka bahsetmedik.

Masadayız şimdi. Tuttuğu çubuklarıyla yemeğini yiyor, arada bana bakıyor yiyor muyum diye. İçecek olarak kendisine küçük bir bardakta soju koymuştu, benim önümde ise bir bardak su yalnızca. Her şeyi soran adam ne içip içmeyeceğimi sormamıştı. Alkol almamı istemediği belliydi zannımca.

"Beğendin mi?" diyor ağzındakini bitirir bitirmez. Elindeki çubuklarla da önümdeki yemeği gösteriyordu. "Beğendim," diyorum hemen. Anlamsız biz mahçupluğun ön gösterimi mimiklerime vuruyor ansızın. "Beğendim tabii. Elinize sağlık." Tekrarlıyorum. Çubuklarımı döndürüp duruyorum parmaklarım arasında.

scary loveWhere stories live. Discover now