*8*

43.3K 1.8K 194
                                    

Karanlık geceye çöken yalnızlığımla birlikte yeni odamın penceresine ilerledim. Elimdeki kahve kupasını pencere kenarına bırakıp telefonumdan bir şarkı açtım. Yalnızlık böyle bir şeydi işte. Konuşacak kimse olmayınca dört duvarlar arasına hapsoluyorsunuz. Bir şarkının notalarına sarılıp hayal denen yastığa koyuyorsunuz başınızı.

Eve döndüğümde Baran'la eşyalarımı yerleştirmiştim. Sonrasında ise bir işi olduğunu söyleyip aceleyle gitmişti. Soğuk havanın aksine içimi ısıtan kahveden büyük bir yudum aldım. Yağmur nazlı nazlı düşüyordu toprağa. Nisan ayında olmamıza rağmen sonbahara girmiş gibiydik.

Sıkıntıyla iç çekerken cama vuran yağmur tanelerini izledim. Hiçbiri birbirine çarpmamaya özen gösteriyordu sanki. Birbirlerine zarar vermeden ilerliyorlardı. Keşke insanlar da böyle olsaydı. Menfaatleri için kimse kimsenin yanında olmasaydı, sadece sevdikleri için kurulsaydı ilişkiler. İçimdeki toy kelebek de en çok bunu isterdi. Telefonumdaki şarkıyı kapattım.

Yeni yatağıma doğru adımlarken Baran'ın gitmeden önce söylediği şeyi düşünerek sırıttım. Kapıyı arkasından kapatmadan önce "Yarın seni alacağım. Okula gitmeden önce kahvaltı yaparız." demişti. Galiba o sinir bozucu görünüşünün altında iyi bir insan yatıyordu. Dışarıdan egoist ve umursamaz gözükse de öyle değildi. Tamam belki birazcık umursamaz olabilirdi. Kabul ediyorum, fazlasıyla umursamazdı.

Yastığıma iki kez vurup kafamı koydum ve saçma sapan düşünceleri uzaklaştırdım. Yorganı çeneme kadar çekerek sevimsiz bir sessizlik içinde gözlerimi yumdum.

Sabah uyandığımda inanılmaz bir baş ağrısı hissettim. Halbuki gece geç yatmamıştım. Zorlanarak yataktan kalktım. Evde hiçbir yiyecek olmadığı için alışverişe çıkmam gerektiğini not edip mutfak tezgahındaki su şişesini bir dikişte içtim. Dün geceki yağışın aksine bugün güneş tüm sıcaklığını bize hediye edercesine açmıştı. Üzerimi giyinip Baran'ın gelmesini bekledim. Çok geçmeden kapının çalmasıyla adımlarımı oraya yönlendirdim. Baran dağınık kehribar saçları, giydiği koyu kot pantolon, siyah t-shirt ve gri hırkayla fazla çekici görünüyordu.

"İncelemen bittiyse..." diye başladığı klasik cümlesini tamamlamasına izin vermeden "Çantamı alıp geliyorum." dedim. Salonda koltuğun yanında duran çantamı aldığım gibi kapıya fırladım. Kırmızı spor ayakkabılarımı giyip bağcıklarını bağlamaya koyuldum. Baran'ın umursamaz fakat dikkatli bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Sonunda evden çıktığımızda sessizce yan yana yürüdük.

"Arabayı almayacak mıyız?" diye sordum.

"Gerek yok. Gideceğimiz yer yakın."

Caddeden geçerken yol kenarında gitar çalan çocuklara baktım. Bir kalabalık önlerinde toplanmış şarkıya eşlik ediyordu. Gülümseyerek Baran'a baktım. Pek ilgisini çekmişe benzemiyordu. Yüzümdeki gülümseme solarken kafeye gidene kadar ona bakmama kararı aldım. Çok şirin bir çay bahçesine girdiğimizde manzara karşısında gözlerim büyüdü. Çay bahçesi iki bölümden oluşuyordu. Kapalı alan ve açık alanı vardı. Kapalı taraftaki duvarlar rengarenk çiçek desenleriyle süslüydü. Açık alanın da boğaza bakan bir manzarası vardı. Masaların etrafı küçük menekşe saksılarıyla doluydu. Kelebeğim de benim kadar heyecanlanırken açık alanı tercih ettik. Baran'la karşılıklı otururken saçlarını düzeltmesini izledim. Bu manzaranın mı yoksa boğaz manzarasının mı daha çekici olduğuna karar veremediğimden bakışlarımı dizlerimde duran ellerime indirdim. O, garsonu çağırıp siparişleri verdiğinde nihayet mavi denizi seyretmeyi başarabilmiştim.

"Özel olarak bir şey ister misin?"

Sorusuyla birlikte ona döndüm.

"Yok, teşekkürler." dedim samimi bir sesle.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin