*14*

34.2K 1.6K 87
                                    

"Sadece arkadaşım. Neden anlamak istemiyorsun?" dediğimde ela gözlerini yüzüme sabitledi. Tuhaf bakıyordu. Her an kötü bir şey olacak gibi. Konuşmak için bir hamle yaptığında Arda ve Esma içeri girdi. Baran dudaklarını birbirine bastırıp kafasını televizyona çevirdi. Ondaki bu hal değişimini anlayamıyordum. İki günde ne olmuştu? Benim değiştiğimi söylüyordu bir de! 

"Ben artık gideyim." Esma'nın düşüncelerim toz bulutuna döndü. Bir zamanlar güvendiğim tek arkadaşım şimdi bir yabancıdan farksızdı. İçimde ona karşı hiçbir his yoktu artık. Mesafeli sesimi koruyarak "Dün burada kaldığın için teşekkür ederim." dedim. Hüzünlü bir gülümsemeyle karşılık verip evden ayrıldı. Pişman olduğunu gözlerinden okuyabiliyordum ama bu onu affedeceğim anlamına gelmiyordu. Onu her gördüğümde aynı sahneyi tekrar yaşıyordum. Aynı acı tekrar yüreğime düşüyordu.

"O kız bana asıldı." Abimin cümlesiyle aniden ona döndüm. "Ne demek asıldı?" Omuz silkip "Odada sürekli tuhaf bakışlarına maruz kaldım." diye mırıldandı. Kaşlarımı çattım. Hayatımda belli bir yer edinmiş erkeklerle ilgilenmek zorunda mıydı? Bilerek mi yapıyordu? 

"Ne oldu Asya? Yoksa arkadaşını kıskanıyor musun?" Baran'ın alaylı sesiyle birlikte kısık gözlerimi ona çevirdim. Arkadaş kelimesine ayrı bir baskı yapmıştı. Yapmacık bir sevimlilikle "Kıskanmak ne kelime! Ölmek istiyorum. Ah, Baran! Sadece değer verdiğim her erkekle bir şeyler yaşaması sinirlerime dokunuyor." diye bağırdım. O an söylediğim şeyin farkına vardım. Lanet olsun... Arda gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Kahretsin, komik değildi! Anlamamış olmasını umarak hızla konuyu değiştirdim. 

"Arda sen yorgun görünüyorsun. Gidip uyu istersen." Abim yarı kapalı gözlerle kafasını sallayıp oturduğu koltuktan yavaşça kalktı. O odadan çıkınca tedirgin bir şekilde kehribar saçların sahibine baktım. Kafasını yere eğmiş, gülümsüyordu. Hayır, hayır... Bunu yapma... Fazla tatlı oluyorsun Baran Andaç... Bunu bana yapma. Öyle gülme...

"Ben artık gideyim." dediğinde hemen harekete geçip  onu durdurdum. "Bu halde gitmene izin veremem. Burada kalacaksın." Bir iki saniye yüzüme bakıp pes eder gibi ellerini kaldırdı. Hemen pes etmesine şaşırsam da bir şey demedim. Değişen tek kişi ben değildim. Bu o kadar belliydi ki... Baran değişmişti. Fazlasıyla. Ona ne olmuştu bilmiyorum ama tuhaf bir şekilde eski umursamaz ukala adamı özlemiştim. Yine umursamadan bildiğini okusa mutlu olacaktım neredeyse. Bu tavırları ona karşı duyduğum suçluluğu büyütüyordu. Benden nefret edecekti belki de. Her şey bitecekti. O kuşlarıyla dans ederken ben yine onu izleyecektim. Gökyüzü olduğunu söylemişti. Yağmurlarını defalarca bilmeden üzerime bırakmış karanlık bir gökyüzüydü. Kuşları hep onunla olacaktı, benim yokluğum onun için bir anlam ifade etmiyordu. Ya ben? Baran'ın yokluğunu düşündüğümde ruhumda rüzgarlar esiyordu. Gidecekti benden. Hiç bana gelmemişken, gidecekti. Gerçekler gün yüzüne çıktığında, gidecekti...

"Asya sen iyi misin?" Baran'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. O an kehribar saçlımın çok yakınımda olduğunu fark ettim. Yüzü çok yakınımdaydı. Kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. Gözlerimiz buluştuğunda daha fazla dayanamadım ve ağlamaya başladım. O gözler bana baktıkça bir yalanın içine hapsoluyordum sanki. Gerçekleri bilmek onun hakkıydı. Sırf yanımda kalsın diye bencilce davranamazdım. 

"Neden ağlıyorsun?" diye sordu yumuşak bir sesle. Konuşamadım. Kelimeleri bir araya getiremiyordum. Bir cevap arar gibi yüzüme baktı uzun uzun. "Biraz konuşalım mı dışarıda?" diye sordum nefes nefese. Duruşumu düzeltip ondan uzaklaştım. Bu gece son sırrımı da söyleyecektim sırdaşıma. Usulca kafasını sallayıp yarasının izin verdiği kadar bir hızla evden çıktı. Elimin tersiyle ıslak yanaklarımı silerek peşinden gittim. Aşağı indiğimde apartmanın önündeki kaldırım taşlarından birine oturduğunu gördüm. Yarası onu kısıtlıyordu. Bu durum beni de rahatsız ediyordu. Canının acımasından korkuyordum, az sonra canını acıtacak olmama rağmen. Aramıza biraz mesafe koyarak ben de yanına oturdum. Gökyüzü uyanıktı ve yıldızlar parlaktı. Bu gece dolunay vardı. Ay ışığı Baran'ın güzel yüzünü aydınlatıyordu. Bu görüntü ona biraz daha aşık olmama neden oluyordu. O konuşmuyordu. Gökyüzüne bakıyordu sessizce. Bense onun güzel yüzünü inceliyordum. Hiç dokunamadığım saçlarını izledim bir süre. Sonra uzun kirpiklerini seyrettim. İnsanı kendine hayran bırakıyordu. Günlerce, aylarca hatta yıllarca burada böyle oturup izlerdim onu şikayet etmeden. Derin bir nefes aldım. Nasıl başlayacaktım cümleye? Nasıl tarif edecektim duygularımı? Hangi cümle anlatabilirdi içimdeki fırtınayı? 

SİYAHIMWhere stories live. Discover now