Evim mi yanıyor? Evim yanıyor!
Büyük bir endişeyle Buse'ye döndüm. "Ne demek evim yanıyor?"
"Yani yanmış." ,diye rahat bir tepki verdi. Salak mıydı bu kız? Neden soruyorsam. Üstündeki montunun olmasına rağmen gece yarısı kafasının üstünde güneş gözlüğü vardı.
"Ne demek yanmış? Tamamen mı?"
"Yok kız. Mutfak yanmış ama bizimkiler hemen fark edip söndürmüş. Annemle konuştum yaptırcaklar evi."
Evimin pislenmesi yanmasından daha çok moralimi bozsa da en azından sadece mutfak yanmıştı.
"İyi bare Kürtler halleder." ,dedim rahatlığına katılarak.
"Türk , Kürt ayrımı mı yapıyorsun?" ,dedi Buse. Yapmadığımı biliyordu ve o da benim gibi işi dalgaya vuruyordu. ikimizin de şu an ciddi anlamda rahatlamaya ihtiyacı vardı.
"Sizinkiler zengin. Mutfak önemli." ,dedim ve birkaç sonra ikimizde kahkaha attık.
"Benimle bu yüzden mi arkadaşlık kuruyorsun?" ,dedi Buse kahkahalarının arasında. İki elinide dizine koymuş ve kendinden geçmişti.
"Ailen benden zengin olabilir ama bende sende zenginim." ,dedim ve kahkahalara devam ettik.
Buse market kısmına geri dönerken sağ gözümde ki göz yaşını tırnağımla sildim.
"Bize yeniden tuvalet yolları gözüktü. Keşke eldiven alsaydım."
Yeniden elim kapı kulpuna doğru giderken arkadan 'Abla' diye seslenen çocuğa doğru döndüm.
"İçerdeki abla sana göndertti." ,dedi ve lateks eldivenleri elime verip teşekkür etmeme izin vermeden içeriye doğru koştu. Büyük bir ihtimalle utangaç bir ilkokul çocuğuydu.
Eldivenlerden birini elime taktım ve kapıyı açtıktan sonra eldiveni çıkartıp çöpe attım.
İçeriye bir süre göz gezdirdim. Temizdi. Hatta baya temizdi. Neredeyse her yer parlıyordu.
Kapalı olan klozetin kapağını açmak için elime bir eldiven daha taktım. Elimde eldiven olmasına rağmen parmak uçlarımla klozet kapağını açtım ve diğer eldivenin aksine daha çok iğrenerek çıkardığım gibi eldiveni havaya attım.
Benim için böyle şeyler çok zordu. Derin bir nefes aldım. Elime yeni bir eldiven alıp yanımda getirdiğim peçeteleri alafranga tuvaletin üstüne yerleştirdim.
"Artık işiyebilirim." ,dedim rahatlamış bir şekilde çünkü yakında patlayacaktım.
İşimi bitirdikten sonra peçeteleri eldivenimle birlikte çöpe attım. Yeni bir eldiven taktıktan sonra kapıyı açtım ve dışardaki çöp kovasının oraya gittim.
Elimdeki eldiveni son kez çıkarttım ve çöpe attım. Eşofman cebimde olan ıslak mendili aldım ve elimi 3 kez sildim.
"Buyrun hanım efendi." ,dedi Buse arkamdan bana yaklaşırken. Kendi elini dezenfektanladıktan sonra sıra bana gelmişti. Ellerimi ona doğru uzattığımda elime bolca dezenfektan sıktı.
"Buse'mmm. Sen olmasan ne yapardım?"
Busem yaklaştı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. "Sonsuza kadar yanındayım bebeğim."
Bende onun yanağına bir öpücük gönderdikten sonra yeniden arabaya geçtik.
Buse benim kadar temiz değildi. Aslında çevremdeki kimse benim kadar temiz değildi ama hayattaki en büyük şansımı kesinlikle Buse'yle arkadaş olmak için kullanmıştım.
Buse çok titiz olduğumu bildiği için özellikle benim yanımda yaptıklarına çok dikkat ederdi ki zaten küçüklüğümüzden beri arkadaş olup her zaman yan yana durduğumuz için o da normalden daha temiz olmuştu.
Buse ilk önce poşetten cipsi aldı. Benim açmayacağımı bildiği için kendi açtı. "Titiz Queen , annem sana kap gönderdi. İçinde yemek de var."
"Gönül Ablam bee." ,dedim sevinçle. Gönül Abla elinden yemek yiyebildiğim nadir insanlardan biriydi.
Kemerimi açtım ve arkadaki kapların içinde olduğu büyük poşeti açtım. İki kişi oluşumuza ve kaplara bakınca kaç çeşit vardı burada?
"Biz Kürtler kalabalığız." ,dedi Buse gırtlaktan söyleyerek.
"Kalabalık malabalık ama sizin el lezzetiniz var ya kimsede yok. Siz aile olarak yeni bir çağ açmışsınız." En üstte olan kaptaki yapmak sarmalardan birini elime aldım ve ağzıma attım. "Keşke benim yaşımda biri olsa."
"Buluruz aşkım." ,dedi Buse.
Bir tane daha alıp Buse'ye verdim. Buse elimdeki yaprak sarmayı aldıktan sonra baş parmağım ve işaret parmağımı emdim.
"Zehirleneceksin salak!" ,diye bağırdı bir anda Buse.
"Eğer öleceksem dezenfektandan olsun. Hem alıştım ben." ,dedim. Yalan söylemiyordum.
Saatler sonra ben yemeklerin yarısını Buse ise abur cuburların neredeyse hepsini karnına indirmişti. "Sen şişko olup ölcen." ,dedikten sonra Buse kafama vurdu.
"Ne vuruyorsun!"
"Sensin şişko!" ,dedi kendini savunmaya geçer hâlde. Son günlerde birkaç kilo almıştı ve yüzü sivilcelenmeye başlamıştı.
"İyi, benim." ,dedim konuyu uzatmak istemediğim için ama Buse haklı çıkar gibi bir bakış attı. "Ama senin yüzünde sivilceler çıkmaya başladı ve benim cildim doğduğumdan beri bebek poposu gibi."
"Dua et araba kullanıyorum."
"Amin."
Biz ufak ufak böyle tartışmalar yapmaya devam etmiştik ama hepsinin sonunda tatlıya bağlamıştık.
Yaklaşık üç saat sonra eve varmak üzereydik bu yüzden annemi aradım.
"Annecim biz birkaç dakikaya oradayız. Sen kapıya çıkarsın." ,dedim ama iki dakika sonra kapıda sadece annemi göremedim.
Annem , babam , halalarım, teyzem ve başka aile üyeleri vardı. Buse arabayı durduğunda ona döndüm.
"N'olur bana halamlarım olmadığını söyle. Buna dayanamam." ,dedim.
"Uyu. Uyu babanı çağırayım seni yukarı taşısın."
"Biraz önce aradım annemi." ,dedim ve arabadan indim.
Halamlardan nefret ediyordum çünkü aşırı pasaklılardı. Sulu öpücükler , ağız şapırdatmalar , elini kapamadan hapşırıp öksürmeler. O ikisi kesinlikle en büyük kabusumdu.
Gözümde Ares Beyatlı'dan daha kötüydüler.
Korka korka onlara doğru yaklaştım ve büyük bir ihtimalle bunu yüzüme yansıtmıştım çünkü herkes bana garip bakıyordu.
Annem bana doğru gelecek teyzem hemen öne doğru atıldı ve sarılıp kulağıma fısıldadı. "Gelmemeleri ve gitmeleri için çok uğraştım ama olmadı. Kusura bakma teyzecim."
Teyzemin bana sarıldığı gibi sıkıca teyzeme sarıldım. Buse dışında kesinlikle en iyi arkadaşım teyzemdi. Bana göre bir teyzeden daha öteydi.
Sonra babama ve anneme sarıldım. Amcama doğru gidecekken halam eline hapşırdı. Eline! Ağzından çıkan tüm salyaların gittiği yere. Büyük bir korkuya kapılmışken halam koluma dokundu.
Kortuluyorum!
Gözlerimi hafif kapatıp kendimi geriye doğru attım. Çoğu kez böyle bayıldığım için kimse bunu sorgulamayacaktı ama halamın iyi miyim diye herkesten önce atlayıp yüzüme dokunmasıyla cidden bayılmıştım.
Pislik hala!