ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

2.8K 200 45
                                    

Yüzündeki kocaman gülümsemeye bakarken bir insanı bu kadar kolay mutlu edebilmek inanılmaz hissttirmişti. Kendimi çok büyük bir şeyi başarmış gibi hissediyordum. Bunu ben yapmıştım.

"Ben senin çayı pek sevmediğini biliyorum."

Şaşırarak yüzüne bakarken bunu ne ara öğrendiğini düşünmeye çalıştım. Çok fazla çay içmezdim ama ben bile şu an fark ediyordum. Hiç üzerine düşünmemiştim. Samet'le çok fazla bir araya gelip bir şeyler paylaşmamıştık bu bilgilere sahip olabileceği kadar.

"Nasıl biliyorsun ki sen bunu?"

Dudaklarını birbirine bastırıp camdan dışarı bakarken gözlerini birkaç saniye sonra bana tekrar çevirdi. Alev alev parlıyordu yeşilleri.

"Ben seni dün sevmedim ki Leyla."

Yutkundum. Kalbim atlı kovalamış gibi hızlanmıştı. Damarlarımdaki akan kanın hızını bile hissediyordum. Gözlerimin içine bakarken diyecek bir sey bulamadım. O benim bu halimi görüp sözlerine devam etti.

"Mahalle buluşmaları, düğünler, cenazeler hepsinde seni görmek için hemen karşındaydım. Saçını hangi elinle düzelttiğini, üzülünce gözlerinin buğusunu, ağlarken yüzünü kapatmanı, gülerken yanaklarının kızarmasını sana bakarak öğrendim."

Öğrendiğim şeylerle sarsılırken ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. O hep karşımdaydı, ben görmemiştim. O hep oradaydı. Benim gibi o da fark edilmemişti.
"Ama ben hiç fark etmedim."

Yüzünde yine anlayışlı bir gülümseme belirirken masaya kollarını koyup bana biraz yaklaştı. Rahatsız edecek bir yakınlık yoktu. Samimi hissettiriyordu. Ve o çok yakışıklı duruyordu.

"Çünkü ben fark etmeni istemedim de ondan. İnkar etmedim sana olan duygularımı hiç. Ne zaman başladı bilmiyorum. Aramızda yedi yaş var nerden baksan."

Soğumuş çayından bir yudum alırken bardağı yerine koydu. Sabaha kadar bir şeyleri anlatsa dinlerdim. Onunla konuşmak bana anlatılmaz bir haz veriyordu. Devam etmesini istercesine yüzüne baktım.

"Sen küçükken seni o evden, o şiddetten uzak tutmak isterdim. Ama o zamanlar içimde acı çeken bir çocuğa duyulan şefkat vardı sadece. Gözünden korkuyu almak isterdim, her çocuk gibi babası gelince korkarak değil gülerek eve gir isterdim."

Babamın varlığını hatırlayınca buz kestim. Bunları yaşamıştım ben. Ben babam gelince korkarak eve girer yiyeceğim tokadı beklerdim. Ben babam gelince titrerdim. Bu halimi görünce elini tekrar elime koydu güven vermek istercesine. Duygularımı anlıyordu.

"Sen üniversiteye gittin sonra. Bu kez ben o güçlü kızı gördüm. Babana karşı bile güçlüydün. Ama hâlâ da içindeki o ürkek çocuk da duruyordu. Ben bu kez seni daha farklı görmeye başladım. Daha dikkatli inceledim. Sonra senin ona bakışlarını da gördüm."

Boşta kalan elimle kısa saçımı kulağımın arkasına koyarken "Ben-" dedim. "Ben hiç fark edemedim. Özür-"

Hızla sözümü kesti. "Sakın özür dileme Leyla. Ne için özür dileyeceksin? Cihangir'i seviyorsun diye mi? Beni fark edemedin diye mi?"

Başımı iki yana sallarken dişlerini göstererek güldü. Hayranlıkla ona bakıyordum.

"Aslında söylemeyecektim seni sevdiğimi. Sönüp gitmeyeceğini de biliyordum ama sır gibi saklamak istiyordum. Ben ölünce o da benimle gelirdi. Ama olmadı. Annem öğrenmiş günde sana öyle söylediğini öğrenince çok kızdım ona. Bir yandan da seninle olma ihtimali beni yedi bitirdi. Böyle bir ihtimali düşünmek bile kahretti beni mutluluktan. Kapına dayandım. Bende gururun zerresi kalmadı ayaklarına kapandım. Ben seni dün sevmedim Leyla. Ben seni uzun zamandır seviyorum."

LeylaWhere stories live. Discover now