0.2

10.1K 988 392
                                    

Medya: Dalya

Yazar

“Hayırdır oğul? Nereye böyle?” dedi Gülsüm hanım merakla. Oldukça otoriter, sert, ve asla hiçbir şeyden memnun olmayan biriydi. Oğlunun elindeki bavula kısa bir bakış atıp gözlerini tekrar yüzüne çevirdi. “Kızımı almaya gidiyorum, ben gelene kadar evim size emanet Gülsüm hanım. Her hangi bir sorunda yakarım başınızı!” dedi Dağhan sertçe. Nasıl konuştuğunu umursamadan, kadını birer paçavra gibi köşeye savurup koca salondan çıktı.

Hemen ardında, tıpkı kendisi gibi sert iki oğlu çıkmıştı salondan. Mazhar babasına fiziksel olarak benzemezdi. Daha çok Yarene benzerdi fakat babası gibi olmak için çok çırpınmıştı. Ateş ise tam bir Dağhan Kuzgundu. Gerek fiziksel gerek içindekiler, tamamen babasının kopyasıydı.

“Baba? Bizi kabul edecek mi?” dedi Ateş stabil sesiyle. Duygularını ifade etmeyi sevmezdi. Bu yüzden umursamaz görünmek için sesini kontrol etmeyi öğrenmişti. Hep beraber büyükçe bir kapıdan geçtiklerinde, önlerinde hazır halde bekleyenler araca yerleştiler. “Kabul edecek, etmek zorunda! Ben onun Babasıyım.” dedi Dağhan bey kaşlarını çatarak. Fakat bunu söylerken kendisi bile emin değildi. O sırada şoför adamların ardından kapıları kapatıp kendisi bindi. Hızla yola koyulurken, Dağhan beyin aklında tilki gibi dönüp dolaşan soru canını sıkmıştı.

Yedi sene babasını hiç görmeden büyüyen ve Yaren gibi bir kadının dolduruşuna gelen kız çocuğu, kabul eder miydi onları?

“Ne olursa olsun abileriyiz biz onun. Tamam varlığından haberdar değildik uzun süre ama şimdi her şekilde koruyacağız onu. Bize alışması sevmesi şart değil, biz seversek yeter.”Mazharın konuşması son bulurken, arabanın içi derin bir sessizlikle kaplandı. Hepsi farklı bir evredeymiş gibiydi. Farklı hayallerin içinde, sadece fotoğraftan gördükleri o güzel kızı canlı canlı görecek olmanın heyecanına kapılmışlardı.

Araba yarım saatin sonunda, Şanlıurfa Gap havalimanına ulaşınca hiç beklemeden indiler. Özel uçaklarla gitmek istemişti Ateş fakat Dağhan bey böylesini daha uygun bulmuştu. Nedenini hiç biri sorgulamadı, babaları ne yaparsa doğrudu onlar için. “Mazhar, evi ara! Kardeşlerini bilgilendir. Zırt pırt arayıp durmasınlar.” Mazhar babasını başıyla onaylayıp bavulunu korumalardan birine uzattı. Çok fazla dikkat çekmemek için hepsi sivil giyinmişti ve sadece iki koruma vardı yanlarında.

Telefonunu arka cebinden çıkartarak erkekler tuvaletinin bulunduğu alana doğru yürümeye başladı. Uçağın kalkmasına on beş - yirmi dakikalık bir süre vardı bu yüzden fazla rahat hareket ediyorlardı. Serkayın numarasına basıp bir süre bekledi. Bu sırada etrafından alelacele geçen insanlara çarpmamak için bir o yana bir bu yana kayıp duruyordu. “alo? Abi vardınız mı havalimanına?”

“Vardık biraz önce, babam sürekli arayıp rahatsız etmenizi istemiyor. Ben sizi arayıp bilgi verene kadar rahatsız etmeyin abim.” Kardeşi görmeyeceğini bile bile başını sallayarak onayladı onu. Mazhar derin bir nefes alarak elini saçlarına attı. İpeksi saçları dokunuşuyla dağılırken, karşısındaki kadına kaşlarını çattı. Olduğu yerde dolu gözleriyle kendisine bakıyordu. Elinde kırmızı bir bavul, üstünde mini pembe bir elbise vardı. Sarı saçları dağılmış, makyajı olabildiğince akmıştı. Belki kendisine bakmıyordur diye, hiç umursamadan sola dönerek lavabonun içine girdi.

“Tamam abi, haber bekliyoruz mutlaka.” böylece konuşmaları son bulurken, telefonu kulağından indirip ön cebine sıkıştırdı. Ellerini yıkamak için çeşmeye uzanırken, birden bire açılan kapıyla gözleri o yana kaydı. Herhangi erkek bir birey beklerken, biraz önce dağılmış haliyle kadın girdi içeriye. Kaşları iyiden iyiye çatılmış adam, çeşmeyi kapatıp kadına doğru döndü. “Mazhar! Sevgilim!” dedi kadın bozuk Türkçesiyle.

KuzgunWhere stories live. Discover now