1-Altta Kalanlar ve Yok Olanlar

157 41 262
                                    

Herkese selam,,
1. Bölüm için o kadar heyecanlıyım ki! Düşüncelerinizi çok merak ediyorum.
Çok uzatmadan bölüme geçeyim ama ondan önce ufak bir hatırlatma🌱
Oylarınız ve yorumlarınız beni teşvik eden şeylerden biri, lütfen eksik etmeyin.
İyi okumalar.

Kelebekler ömürleri boyunca sadece bir kişinin omzuna, sadece bir kere konarmış. Belki senin bu zamana kadar haberin olmadı ama ben kozamı senin omzunda açıp, zamanla kelebek oldum.
Bir gün değil, mümkünse bir ömür sende kalayım.

Gözlerimi yavaşça açtığımda fark ettim, beyaz duvarların, beyaz çarşafların arasında olduğumu.

Yastığı, hafifçe dikleştirerek doğruldum, her yerim o kadar ağrıyordu ki.
Başımı yavaşça, sol tarafa çevirdim.
Yanımda kimse yoktu, acaba kim getirmişti beni hastaneye.

Telefonum sağ tarafımda, komodinin ucunda duruyordu. Eğilip uzanmaya çalıştım ama aniden kasıklarıma giren ağrı buna engel oldu.
Pes ederek tekrar yatağa yerleştiğim sırada, kapı hafifçe açıldı.
İlk önce kimse görünmedi ama yaklaşık 15 saniye sonra Buğra'nın orman yeşili gözleriyle karşılaştım.
Ne yalan söyleyeyim gerçekten özlemiştim, gözlerini, saçlarını, her şeyini...

"Ben gidiyorum, Eda birazdan burada olur." dedi sesini hafif kısarak.
Buğraydı işte, belki de ben çok şey bekliyordum.

"Senin nereden haberin oldu?" diye sordum, meraklı bir ses tonuyla.
Hız kesmeden cevap verdi.
"Dün içmişsin yine o itlerle, onlar da, sen o haldeyken bırakıp gitmişler seni. Eda seni aramış, sen açmamışsın. Öyle olunca beni aradı, şehir dışında olduğu için bana haber verdi.
Açmadın kapıyı, çilingilerle açtık. Kriz geçirmişsin yine."

Kafamı hafifçe sol tarafa döndürdüğümde, gözlerimdeki yaşlar; çarşafa değmişti bile.
Ona geri dönmedim, yanıma oturup; benimle konuşmasını bekledim ama yapmadı.
Çıktı ve gitti.
Beni arkasında bırakıp, gitti.
Yüzüme kapattığı o kapı; boğazımda bir yumru oluşmasına sebep oldu.
Buğra, buydu işte.
Ondan daha fazlasını beklemek benim hatamdı.

Sol elimle gözlerimdeki yaşları silerken, kapı açıldı.
Buğra'nın gidişinden yaklaşık 15 saniye geçmişti, tekrar geldi sandım ama gelen kişi Eda'dan başkası değildi.

"Kızım ne kadar korkuttun beni, ne oldu?" dedi hız kesmeden.
"Bende iyiyim Eda sağol."
Gözlerini devirerek konuşmaya devam etti. "10 kez aradım, açmadın. Çok merak ettim seni, o yüzden soruyorum. Terslenme hemen."
Serumlu kolumu, hafifçe Eda'nın koluna yaklaştırdım.
Çok hareket ettiremediğimi anlayınca, bana biraz daha yaklaştı.
Kolunu sıvazladım ve konuşmaya devam ettim.
"Kriz geçirmişim işte, Buğra öyle söyledi." gözlerim o kadar doluydu ki, Eda herhangi bir şey söylese ağlayabilirdim.
Uzun süre bir şey söylemedi, konuşsa; ağlayacağımı biliyordu.
Beni, benden daha iyi tanıyan tek insandı.

Yataktan yavaşça kalkarak, üstündeki ceketi çıkarttı.
Yatağımın hemen yan tarafında duran kahverengi sandalyenin, arkasına astı.
"Aç mısın? Yemek getirdiler mi?" diye sordu.
Kafamı olumsuz anlamda, yana doğru salladım ve cevap verdim.
"Getirmediler ama bugün içinde taburcu olurum herhalde, dışarıda yeriz seninle."

Kendini rahat bir şekilde sandalyeye bırakıp, cebindeki telefonu çıkardı.
"Buğra bana mesaj atmış."
İsmini duyunca gözlerim, irileşmişti resmen.
Hiç beklemeden "Ne demiş?" diye sordum, meraklı bir ses tonuyla.
"Seni sormuş." dedi, hafif üzgün bir ifade takınarak.
"Tam olarak ne demiş, okusana kızım." diye çıkıştım.
Buğra gerçekten beni sormuştu.

"İzel'den haber gelince, bana yaz lütfen. Ona soramadım, doktor tam bir şey söylemedi ama galiba normal bir kriz değilmiş. Bana yaz mutlaka." dedi.
Mesajın sonlarına doğru sesi kısılmış ve titremeye başlamıştı.

Yenilgiler ve MenekşelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin