8

528 71 81
                                    


Jake

"Jake!" Sunoo'nun bana seslenişini duymamla elimdeki kalemi kağıdın üzerine bıraktıktan sonra sandalyemden ayağa kalktım. Odanın kapısını açıp mutfağa adımladım. "Sunghoon seni çağırıyor." Elindeki telefondan bir şey izliyordu. Annesi de yemek hazırlıklarına başlamıştı sanırım tezgahın önündeydi.

"Ne istiyormuş?" İşim yeni bitmişti ve biraz dinlenmeyi hak ediyordum. Umarım iş için çağırmıyordur. "Dikilecek birkaç fidan daha varmış. Bunlar da bahçeyi iyice seraya çevirdiler ya çiçekten bahçeye adım atamaz olduk." O yine bir şeyler şikayet edip söylenirken ben mutfak kapısından çıkıp villaya doğru adımlamaya başlamıştım. Birkaç fidanı önemseyeceğini düşünmediğimden başka bir şey diyeceğine emindim.

Yaklaşınca şezlongda onu ilk gördüğüm seferki gibi çıplak bir şekilde uzandığını gördüm. Altında kısa bir şortu ve gözlerinde güneş gözlükleri vardı. Buradan bir sanat eseri gibi görünüyordu. İç çekip yanına yaklaştım ve tepesinde dikildim güneşine gölge olarak. Gölgeyi fark ederek yattığı yerden doğruldu ve kaşlarını çatarak gözlükleri çıkardı.

"Sonunda gelebildin, bahçıvan. Seni çağıralı epey oluyor." Sunoo söylemeyi unutmuştu belki de çünkü o der demez yanına gelmiştim ben. "İtaatkarsızlık mı yapıyorsun yoksa?" Olumsuz anlamda başımı salladım. Bu konu üzerinde fazla durmadı. Yanındaki şezlongu işaret etti. "Otur, istersen ama sakın bana karşı saygını kaybetme bu iyiliğimden dolayı." Onunla yan yana oturmanın benim için çok büyük bir şey olduğunu ima etmişti. Gözlerimi devirdim. "Sunghoon, sen benim efendim değilsin. Ben de senin yavru köpeğin değilim."

Ben oturduktan sonra yattığı yerden bana dönüp sırıttı. "Sıcak olduysa gömleğini çıkarabilirsin, istersen yardımcı olabilirim."

Ayaklanıyormuş gibi yaptığında hemen etrafa kaçamak bakışlar atıp elimi 'hayır' anlamında kaldırdım. Bu telaşlı halime içten bir kahkaha atmıştı. Beni kandırmıştı, doğrulduğu yoktu aslında. Sinir olup çemkirdim aklıma ilk gelen şeyle. "Neden, sonra alıp yüzüme fırlat diye mi çıkarayım?"

"Ah sen hala orada mı kaldın?" Sahte bir üzüntüyle dudak büzdü. "Yoksa seni üzdüm mü, gururun mu kırıldı? Tüm gece ağlamadın, değil mi?"

"Daha önemli işlerim vardı."diyip göz devirdim. Kendini çok önemli görmesi sinirimi bozuyordu. Tamam öyleydi ama bunu bilmemeliydi işte. Koz olarak kullanıyordu.

"Duydum bu önemli işleri." Birkaç saniye alkışladı beni. Kaşlarımı çatarak sorgular biçimde baktım ona. Nereden duymuş olabilirdi ki? "Sunoo anlattı. Bayağı yardımcı olmuşsun seni kovmamdan sonra. Takdir ettim doğrusu bana kin besleyeceğini düşünürdüm." Kinci birisi değildim ve hala olanların gerçekliğini kavrayamadığımdan bunu düşünmemiştim bile. Ayrıca anlatmamasını tembihlememe rağmen anlattığı için Sunoo'ya bir çift lafım vardı. "Bu evdeki en iyi bahçıvan sensin artık benim gözümde. O köylü babanı da geçtin, aferin. Başka rakip de yok gerçi karşında."dedi alaylı ses tonuyla. Ardından da burnundan gülmüştü.

Kaşlarımı aniden çattım. Kimse babama saygısızlık yapamazdı. Herhangi bir hareketinde kim olduğunu umursamadan haddini bildirirdim. Köylü diyerek bunun aşağılayıcı bir şey olduğunu mu ima etmişti gerçekten? Emin olmadan içim rahat etmeyecekti. "Bir köylü olarak sizin gibi üst sınıftan birinden bunları duymak beni memnun etti."dedim iğneleyici ses tonumla. Köylü, efendi gibi lafları insanları tabakalaştırdığını hissettiriyordu bana ve bu çok yanlıştı.

"Alınmadın değil mi köylü lafıma." Yüzündeki bu samimiyetsiz mimiklerin amacını anlayamıyordum. Ne zaman kendisi gibi davranıyordu bu çocuk? "Köylü milletin efendisidir. Bla bla bla."

apocalypse • sunki, jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin