1. Kırmızı Şarap

443 37 131
                                    

17.08.22

Kimsesiz Ruhlar Müzesi

1. Kırmızı Şarap

Valse triste Op. 44
People Watching Conan Gray
Yalnız Ölmek Can Güngör











Siyah şemsiyem bedenimin yanında siper olmuş beni altında ıslanmaya alışık olduğum yağmurdan koruyordu. Bordo oje sürdüğüm tırnaklarımla renklenen ellerim sıkıca şemsiyenin sopasını  kavramıştı. Üstümdeki siyah kabanım, önümdeki insanların varlığıyla zar zor durağanlaştırdığı rüzgar yüzünden hareket edip duruyordu. Okuldan çıkmıştım ve hızlı adımlarla yayınevinin binasına gidiyordum.

Yağmur daha da hızlanmaya başlamıştı. Herkeste bir koşuşturma vardı, çoğu kişinin mesai saati daha yeni bitmişti. Anne babalar işlerinden dönüp çocuklarının kapıların ardında, onları beklediği veya beklemediği evlerine gitmek için yağmurun altında ellerindeki şemsiyelerle yürüyorlardı. Sokaktaki hayvanlar apartmanların aralarına saklanmışlardı, son baharın daha yeni yeni bitmek üzere olduğundan ve daha kış mevsiminin varlığından bihaberlerdi belki.

Hayat akıp gidiyordu, insanlar dünyaya bir düşüşle merhaba diyor sonrasında ise veda bile edemeden varlıklarını yitiriyorlardı. Yaşamın kanunuydu çünkü bu. Herkesin başına gelecekti ve kaçabilen de olmayacaktı. Sıfır neyse, ters sıfır da oydu. Bir hiç, devam eden ve sonu olmayan bir döngü. Baştan sona...

Normalde işe gitmeden önce kahve alırdım. Yaz kış sıcak veya soğuk, sütlü veya sade, sert veya yumuşak. Her türlü kahvenin oluru vardı benim için. Zaten yemek, içecek ayırt eden birisi de olmamıştım hiçbir zaman.

Şiddetli yağmur yüzünden kafeye girmeye uğraşmadan direkt yayınevi binasına gittim. Büyük demir kapıyı açıp içeri girdim. Eski ve tarihi havası olan bu binanın merdivenleri de bir o kadar görkemliydi. Bir yandan şemsiyemi kapatırken hızlıca krem rengi mermer merdivenlerden çıkıyordum. İlk katta bulunan avukatlık bürosu yine kapılarını kapatmış, içerideki herkes bir şeyler hakkında konuşuyordu. Fazla sesli bir ortamdı benim için.

Bir kat daha yukarı çıkıp yayınevinin kapısından kartımı okutarak girdim. Üç katlık bu eski binanın ikinci ve üçüncü katı yayınevine aitti. Burada staj yapmaya başlayalı neredeyse bir ay olmuştu ve önümde iki ay daha vardı.

"Karin, masana okunacak iki tane taslak bıraktım. Onları yarına kadar okuyabilirsen sevinirim." Yüzüme yorgun olduğumu belli eden bir tebessüm yerleştirdim ve editörün odasının önündeki masalardan bana verilene gidip oturdum. Pek bir eşya getirmemiştim, birkaç kalem defter, bekli de yapıştırmalı notlardan. Zaten kısa süreliğine bulunacağım yerlere yerleşircesine eşya getirmeyi de sevmezdim.

Önümdeki taslaklara baktım ve ilgimi daha çok çekeni öncelikli olarak okumaya başladım. Bir yandan da yazım yanlışlarını bulup işaretleyerek düzeltmeye çalışıyordum.





***





Duvarda pili bitti bitecek gibi duran saatin akrebi altı sayısının dışındaki gri çembere yaklaşmıştı. Bordo ojeli tırnaklarım masa lambasının altında parlıyorlardı. Yağmur azalmıştı ancak tamamen terk edememişti güzelim İstanbul'u. Baş editör odasından toplanıp çıkarken ben de çantamı topladım ve taslakları ona teslim edip binadan çıktım. Bugün fazla mesaiye kalmıştık ancak anladığım kadarıyla yayınevi için hareketli bir gündü.

Kimsesiz Ruhlar MüzesiWhere stories live. Discover now