2. ÖLÜMÜN PARODİSİ

414 107 1.5K
                                    

Bu kitapta bahsi geçen karakterler, kurumlar ve olaylar her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir ve kalemime aittir.

İyi okumalar güvercinlerim.  

Sarp Palaur, Belki ♪



Bir acının anatomisi, son gün yaşanacak ölümün parodisi.

Hayat saçmaydı, kendini tahtında tatmin etmeye çalışanların altında zayıfların ezilmesi kadar. Verilen sözlerin yerle bir edilmesine rağmen her defasında suçu karşıda aramak kadar. Bu sözler de bazen birer birer unutuluyordu, insanların bu sözlere rağmen çekip gitmeleri neden unutulmasın ki?

 Cennete gitmek için ölmek gerekirdi ve ben ölmek istiyordum.

Peki siz kaç kere öldünüz? Nefes alırken kaç kere öldünüz ha? Sahte arkadaşlıklardan ihanete kaç kere uğradınız, kaç kere duyuldu kasvet sesinizden kırgınlığınız, kaç kere annenizi andınız dünyanın zorluğunda, kaç kere hayalleriniz büyük olmasına rağmen hayatınız küçüldü, kaç kere?

Kaç kere her şeye rağmen kendinizi affettiniz?

Ölümü kaç kere hayal ettiniz?

Vuramadım yüzüne yüzüne. Kanamasını durduramadım, Sokak Güvercini'nin kanatları kanamaya devam etti. Yüzüne vuramadım, gittim buralardan. O öldüğünde kimseye ruhumu açamadım, vuramadım, duyuramadım sesimi. Bir onunla dertleştim, bütün içimi ona döktüm. Babama, Barış Demir Deniz'e...

Mesajlaşmalara girip babamı seçtim, ağır basıyordu duygularım ama tek çare o mesajlardı. Beni ayakta tutan bu mesajlardı. Tek bir kelime yazdım.

Özledim...

Bir insanın pek çok acısı vardır. Acıların en ağır olanı, yaraların en çok kanayanı da insanın çok sevdiği birisini kaybetmesiydi benim için. Gücünü acılarından alan insanlar tanıdım. Ne olursa olsun pes etmeyen insanlar... Ben pes etmemeyi babamdan öğrendim, benim hayatımın kahramanı babamdı. Gücü, gülüşü, kokusu, bakışı bir başkaydı. Babamın bakışlarında bir savaşçı görüyordum. Ayaz'ın bakışları da bana tanıdık geliyordu çünkü onun bakışlarında gördüğümü babamda da görmüştüm. Sanki onunda korumak istediği birisi vardı, sanki onun da dokunmaya kıyamadığı birisi vardı. Annem ise çok merhametliydi, güçlü bir kadındı. Bana "keşke" demek yerine "iyi ki" demeyi o öğretti. "Keşkeler geleceği bulandırır, iyi ki demeyi öğren." derdi hep.

Bıktım günlerin geçmemesinden, geçse bile hiçbir şeyin değişmemesinden. 

Kendimi bu düşüncelerden sıyırıp nihayet toparlayınca görev için akademiye gittim, akademinin hâlâ negatif enerji veren bulutları dağılmamıştı. Binaya girdim, merdivenlerini çıktım ve sınıfa doğru yürüdüm. Sınıfa ilk girdiğimde gözlerim Ayaz'ı aradı, onun bana karşı hissettirdiği o pozitifliği aradım ve buldum. Asel'in yerinde oturuyordu, beni görünce yüzünde ufak bir gülücük oluştu. Fazla uzun sürmedi gülümsemesi, hemen ciddi halini yeniden aldı ben yanına yaklaşınca. Asel ve Uras ortalıkta gözükmüyordu. Sınıfta sadece beş veya altı öğrenci vardı bizim dışımızda. 

"Günaydın," dedim yerime geçerken.

"Günaydın, Güvercin. Nasıl oldun, iyi misin?" Başımı sallayarak onayladım sadece, bu onu yeniden konuşmaya itti. "Hastalığın biraz ağır geçiyor sanırım, buna rağmen şu an seni daha pozitif gördüm."

LALELERİNDEN SERİSİ (düzenleniyor)Where stories live. Discover now