1.

674 51 158
                                    

Kusur bir zamanlar insanların örtmeye tenezzül etmedikleri,aksine ökçeleriyle ezdikleri; kusurlularınsa bilinmesinden ölesiye korktukları bir acıdan ibaretti. Ve öyle zamanlarda ten renginden, saçlarına, yüzlerine, bedenlerine kadar utanan kişiler ancak gizlediklerinde kusursuz olduklarını zannederdi.

Oysa kusursuzluk, tüm kusurlarını kabul etmekle başlardı. Kusurlarsa asla Tanrı'nın bahşettiklerinden ibaret değildi.

Ancak yaşadıkları dönemde kusur sayılan hiçbir şeyle doğmamasına rağmen, eksik olduğu söylentisi sırtına kambur gibi çöken genç, çoktan abilerinin kamburu üzerine kor yüklü sözleriyle binmelerini kabullenmişti.

Vefat etmiş babalarının nimetini küçük kardeşlerinden sakınmak isteyen abileri, henüz küçücük olan çocuğu önce ezdiler. Sonra neredeyse her şeyden eksik büyüttüler. Babalarına en çok benzeyen küçük kardeşleriniyse günün birinde hiç tanımadıkları bir Kont'a vermeyi uygun gördüler.

Ve onların birbirlerinden habersizce, ancak birbirlerine tutunabildikleri hikayelerini böylece alevlendirdiler.

Malikanelerine gelen her yaştan onlarca konuğun avuçlarına parmaklarının ucuyla sürdükleri yeşil bulamaça duygusuz gözlerle bakıyordu. Mulberryhill'in en eski zamanlarından kalan bu gelenek evlenmek üzere olan bütün gençler için yapılırdı. Şehirlerinin tek ünü olan dut ağaçları bu yerde yaşayan herkesin önem duyduğu neredeyse tek şeydi. Bu geleneğin de oluşmasında etkili olan dut ağaçlarıydı zaten. Dut suyu tene bulaştığında kolay kolay çıkmazdı, ancak dut ağacı yaprakları ezilip üzerine konduktan sonra bekletilirse çıkardı. Evlenmek üzere olan gençlerin de avuçlarına gelen herkes dut ağacının ezilmiş yapraklarından birazcık sürerdi. Bu gelenek, evliliğinde kötü günlerin, kötü hislerin ve anlaşmazlıkların üzerinden silinmesi anlamına geliyordu.

Yirmilerden altmışlara kadar kadın, erkek gelen herkesin birazcık sürdüğü artık ellerinin içini tamamen kaplamış yaprakları bomboş izlerken etrafta samimiyetsiz sohbetler yaparak bayat parfüm kokusu içerisinde kadeh tokuşturan insanları dinliyordu. Kendi şehrinden bile olmayan bir Kont ile evlenmesine karar verilmişti ki onun yaşadığı yer yani Oldercliffs hakkında neredeyse hiçbir bilgisi yoktu. Evlendiğinde onunla mı gitmesi gerekiyordu? Kont'un adı dışında hiç bilgi verilmemişti ona.

İçini çekeren oturduğu büyükçe koltuğun rahat gözükse bile oldukça sert olan minderi üzerinde kıpırdandı. Gözleri kapının hemen yanında gelen konukları karşılan abilerine takıldı. Jeff herzamanki gösterişli, büyük vatkalı takımlarından birini giyiniyordu. Ayaklarında ben ucuz mal değilim diye bağıran ayakkabıları sırf düğünü için alınmıştı. Albert ise Jeff gibi gösterişi tercih etmemişti belli ki, siyah ve önü iliklenmiş takımının vatkaları Jeff'e göre daha küçüktü. Kendisinin tam tersi olarak fırfırlardan nefret eden abileri beyaz gömlekleriyle Harry'nin aksine tek ortak noktaları olan yeşil gözleriyle gelen her konuğu onurla karşılıyordu.

Jeff'in esmer teni, Albert'ın ise çilleri hiçbirinde yoktu. Harry'ye nazaran ikisi birbirine daha çok benzerdi. Albert kumraldı ve belirgin çillere sahipti, yuvarlak ve hafifçe tombul bir yüze sahipti. Jeff ise esmer ve iri yapılıydı, oldukça kemikli hatlara sahipti. İkisi de dümdüz ve dik saçlara Harry'den bir kafa  kadar uzun boylara sahipti. Albert Harry'yi doğururken ölen annelerine benziyordu. Jeff ise vücudunu babasından alıyordu. Harry ise ikisinin de yıllarca kıskandığı üzere babasının neredeyse kopyasıydı, görenin ürperecefi kadar beyaz bir teni, kıvırcık saçları, yüzünde beyazlığından dolayı daha da kızarık duran yanakları ve dudakları vardı. Bir tek vücudu anne tarafına çekmiş abilerine kıyasla kısa kalmıştı.

Abilerini ruhsuzca süzerken yüzlerinde hiçbir konuk için belirmeyen sırıtışla bakışları bu kez sonuna kadar açık olan kapıya döndü. Çift kanatlı, yüksek tavana kadar uzanan kapının ardından abilerinden daha uzun ve hatta daha iri olan tanımadığı bir silüetin girişiyle istemsizce dikleşti. Adamın ıslak saçları dağınıkça geriye verilmişti, alnından gözlerinin üzerine doğru düşen bir tutamı takip edip çatık kaşları altında etrafı sorgulayan bakışlarla turlayan mavi gözlerini gördü Harry. Kaba duran  yüzünde sıktığı keskin çenesi göze batıyordu. Ve muhtemelen Jeff'in giyindiği o pahalı takımdan çok daha değersiz olan siyah takımı onun üzerinde Jeff'inkinden pahalı duruyordu. Boynundan aşağı kat kat salınan beyaz fırfırları olan gömleğinin üzerinde omuzlarına yükselen askıların olduğunu önü iliklenmemiş ceketinden anlayabilmişti. Her adımında kalın topuklarından duyulan ritmik seslere Harry'nin birkaç defa yutkunması eklendi. İki eli de üzerine oturan tek bir kırışığı olmayan pantolonun ceplerinde olan adamın kim olduğunu gayet iyi anlamıştı. Abileri aceleci bir görgüsüzlükle adama doğru ilerlerken Harry'nin kıvırcık tutamları altından bakan yeşil gözleri tekrar mavi harelere yükseldi. Tam olarak gözlerinin içine omuzlarının ürpermesine neden olan bakışlarını dikmiş adam onun eşiydi.

Flawless Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin