11. O AN

242 25 1
                                    

VOTE VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.

VOTE VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Bas bas mermiyi bas!




🇹🇷

Hastaneden çıkalı iki saat olmuştu ve biz askeriye helikopterinin içindeydik. Neredeyse üç gün hastanede yatmamın ardından kendimi hızlıca toparlayıp göreve geri dönmüştüm fakat yaralanmamdan dolayı görevi yarım bıraktıklarını öğrenince üzülmüştüm.

Hastanede Savaş ve Emre birbirlerini sataşmamışlardı hatta birbirlerini alttan alıyorlarmış gibi hissediyordum. Helikopter yavaşça bizim karargaha iniş yaptığında Savaş ayaklandı ve elini bana uzattı. Sargılı kolumu uzattım. Yaralı kolumu kullanmaya alıştırmak için hareket ettiriyordum durmadan. Savaş elimi tutup arkasına döndü. "Hakkınızı helal edin, bir daha göremeyiz belki birbirimizi."

"Helal olsun." Çıktı hep bir ağızdan. İkimizde helikopterden indik ve indiğimiz gibi helikopter tekrar çalıştı ve havalanarak uçmaya devam etti. "Saat kaç Savaş?" diye sordum yorgun sesimle.

Kolundaki saate baktıktan sonra, "Gece yarısını saat çoktan geçti."

"Beni senin lojmanına götürsene yürüyecek halim yok." Güldü ve bir elini belime yaslayıp diğerini bacaklarımın altından geçirdi. "Gel buraya minik kaplanım."

"Kaplan değilim ben, unutma aslanın dişiside aslandır." Yüzündeki sırıtış büyüdü ve hayhay der gibi başını salladı. "Emredersiniz bebeğim." Karargahın bahçesinden geçtikten sonra Savaş sanki kucağında ben yokmuşum gibi rahatça yürümeye devam etti. Kapıyı ittirdi ve lojmanın içine girdi. Asansöre bindik beraber. Kapısına geldiğimizde beni yavaşça yere bıraktı ve Çelik kapının üzerine elini uzatıp sıkıştırılmış anahtarı çıkardı. İki kere kilitlediği kapısını açtı ve beni içeri davet etti. Yorgunda güldüm ve içeri girdim. Günlerdir hastanedeydim ve bu koku beni mahvediyordu. "Bana kıyafetlerinden verir misin? Duş almak istiyorum."

Hınzır bir bakış atıp dudağı kenara çekildi. "İstersen çıplak dolaşabilirsin bebeğim."

"Çok beklersin." dediğimde yüzünde sahici bir gülümseme belirdi. "Umarım çok bekletmezsin, ayrıca odamda dolabın içinden kendine bir şeyler alabilirsin küçük kızım." Küçük kızım. Kasıklarıma neden bir ağrıyı yolluyordu ki şimdi. Eğilerek burnumun ucuna naif bir öpücük bırakıp mutfak bölümüne ilerledi. Arkasından biraz baktıktan sonra adımlarım sonunda harekete geçtiler ve karşıma çıkan ilk kapıyı açtım. Bir anda onun kokusu burnuma nüfuz ettiğinde vücuduma gelen rahatlama ile gözlerim anlığına kapanıp açıldı.

İki kapılı kahverengi, eski dolabın kapaklarını araladım. Gözüme ilk çarpan şey iki takım haki üniformaydı. Özenle askıya asılmışlardı. Onun yanında bir siyah bir talim elbise vardı. Bir anda aklıma onu nasılda çekici göstereceği geldi ve istemsizce alt dudağımı dişledim. Askılıkta bir iki mont ve hırkada vardı. Askılığın altında özenle katlanmış tişört ve pantolonları gördüm. Pantolonların altında eşofmanlar vardı. Elim rastgele bir tişörte gitti ve siyah bir tişörtü çekip aldım. Eşofmanlardan birini üzerime tuttuğumda bana baya büyük olduğunu gördüm ve giymekten vazgeçtim. Hiç utanmadan alt çekmecesine uzandım ve çoğunlukla koyu renklerin hakim olduğu baksırlara baktım. Gözüm hiç açılmamış, hala paketinde olan, çok pahalı bir markanın baksırlarına kaydı. Bu adamın kesinlikle iç çamaşırında marka takıntısı vardı.

Siyah yeni baksırı açtım ve tişörtü yatağın üzerine bırakıp baksırı elimde tutup banyoya girdim. Küçük, duşa kabini olan klasik bir lojman banyosuydu. Üzerimdekileri çıkardım ve hepsini makineye attım. Sütyenimde dahil. Onun şampuanıyla hızlı hızlı yıkandıktan sonra siyah havluya vücudumu sardım. Saçlarımın ağırlığı başımı geriye çekiyordu. Kurulanıp az önce bıraktığım baksırı giydim havluyu göğüslerime kapatıp banyodan çıktım ve gözlerim hızla odayı taradı. Yatağa yaklaştığımda yatağın üzerinde gördüğüm siyah gömlekle kaşlarım çatıldı. Sahtekar Savaş. Göğüslerimi örteceğine emin olduğum gömleği üzerime geçirdiğimde gömlek nasıl her kitapta olduğu gibiyse banada tam bir elbise gibi olmuştu. Kalçalarımın biraz aşağısına geliyordu. İlk iki düğmesini açık bırakıp kollarını dirseklerime kadar katladım. Gömleğin koyu rengi tenimi dahada ortaya sermişti. Havluyu da makineye attım ve odadan çıktım. Burnuma gelen güzel koku ile gülümsedim ve parmak uçlarımda yürüyerek küçük mutfağa adımladım. Savaş üzerini çıkarmış, altında bir eşofmanla fırına eğilmiş duruyordu. Geldiğimi anladığını adımdan iyi biliyordum fakat hiç pas vermeden yapacağım hamleyi bekledi.

Parmak uçlarımda yürüdüm, yürüdüm ve kollarımı beline bağlayarak başımı sırtına yasladım. Onda anlam veremediğim bir güven vardı. İşte o an anladım ki abim giderken arkasından bir emanet ve onun koca dağını bırakmıştı.

"Imm," diye bir mırıltı çıkardı ve yavaşça arkasını dönerek yüz yüze gelmemizi sağladı. Gözleri hızlıca ilk yüzümü ardından vücudumu taradı. "Benim gibi kokuyorsun bebek kızım."

"Çünkü her şeyim sana ait."

Dudağı kenara çekildi. "Demek her şeyin bana ait." Bakışları bacaklarımda yoğunlaştığında gözlerindeki kararmayı gördüm. "Siktir ama bebeğim, sen bunun altına bir şey giymedin mi?" Sözleri bir har gibi bedenime düştüğünde yutkundum ve cesur gözlerle ona baktım.

"Kontrol etmek ister misin?" Kısık çıkan sesimle sertçe yutkundu ve adem elması bana küçük bir gösteri sundu. "Ala beni çıldırtıyorsun, aklımı yitirdim senin için." Erotik sesi, büyüyen göz bebekleri, belimde hareket eden elleri... Ah!

Elleri kalçalarıma inerek orayı okşadığında bir anda inleyeceğim sandım. "Ala," siye seslendi bana. "Ala durdur beni, lütfen durdur beni." Yalvarıyordu. Düşmanı yalvartan Çelik Bilek, Mermi'nin gözlerine baka baka yalvarıyordu.

"Hani evlenmeden olmazdı bebeğim." Nasır tutmuş avucum onun yüzüne tutundu ve orayı bir güzel sahiplendi. Gözlerindeki şehvetle güldü. "Doğru ya evlenmeden olmaz, ben en iyisi anneme biriyle görüştüğümü söyleyeyim ki bana bir ahlak dersi versin." Tenimdeki ateşi umursamadan içtenlikle kahkaha attım.

Bu bakılmanın nerelere sürükleneceğini anladığımda ellerimi onun üzerinden çektim ve o da aynı şeyi benim için yaptı. Boğazını temizledi ve arkasını dönerek fırını kontrol etti. Geri adımlayarak masaya çarptım ve en yakınındaki telefonu çekip oturdum.

"Bu gün menümüzde ne var şefim?" diye sordum gülerek. Omuzunun üzerinden gülünç bir bakış atıp, "Şefimiz pek yemek yapmaz o yüzden hazır yiyoruz tabiki. Şefimizin özenle aldığı pizzaları yiyoruz bu gün." Fırını açtı ve kenarda duran örtülerden biri yardımıyla tepsiyi tezgahın üzerine bıraktı. Gerçekten güzel kokuyordu. Bir pizzayı benim, diğerini kendi önüne koyduktan sonra ikimizede meyve suyu çıkardı. Sessiz bakışmalarla yemek yedikten sonra şipşak bulaşıkları yıkamıştık. Canım sigara istiyordu fakat Savaş kullanmıyordu bile.

Bir anda kucağıma atılan şeyle irkildim. Bu bir paket sigaraydı, hemde mentollü. Büyük gözlerle Savaşa baktığımda elinde bir tarak ve ilk yardım çantası ile yanıma oturdu. "Lisedeyken bunlardan alabilmek için kaç takla atardım inanamazsın. Çok teşekkür ederim." Ona kalpli gözlerle mi bakıyordum ben acaba.

Gülümsememe karşılık verdi. "Arkanı dön bakalım minik aslanım, ilk önce saçlarını tarayayım sonra omzunu saracağız." Ona itaat ederek arkamı döndüm.

Ben bu adamla cidden çok mutluydum. Allah mutluluğumu daim etsindi.

🇹🇷

Selaaaam. Biraz geciktim ama burdayım. Yanlış yazdığım yer varsa affola. Bir sonraki bölümde istediğiniz bir şey var mı?

Hoşçakalın!

MAVİYE YAKIŞAN HAKİ// (VATAN AŞIKLARI SERİSİ 1) //Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin