11, Jisung'un kalpli kurabiyeleri

307 47 26
                                    

Bu okuma ve oy arasındaki uçurum beni gerçekten dehşete düşürüyor,,hic1 zaman rakamları takarak yazmadım ama okuyorsunuz, okumaya devam da ediyosunuz demek ki seviyorsunuz ama oy yok neden ya ltfn oy da verin(⁠╥⁠﹏⁠╥⁠)

İyi okumalar


Bir keresinde Changbin demişti ki; Felix'in yanında çok heyecanlandığım zaman istemsizce zıplamaya başlıyorum sonra Felix de bana tuhaf tuhaf bakınca, zıplamak boy uzatıyor ya, gel beraber zıplayalım, diye onu da kolundan tutup kanguru gibi geziyorum.

O kadar büyük bir sel çıkmıştı ki içimde bunun bir adının olduğunu bile sanmıyorum. Heyecanlanmak yanından bile geçmiyordur şu an bende olanların. Üstelik içim içime sığmayacak kadar enerji de dolu olsam yerime çivilenmişim gibi parmağımın ucunu bile kaldırmıyorum şu an. Yani bırakın kanguru gibi zıplamayı normal insan gibi başka tarafa bile bakacak durumda değilim.

Minho bana endişeli olduğunu düşündüğüm şekilde bakarken odaklanabildiğim tek yer dudakları ve bu çok tehlikeli çünkü az önce o dudaklarla beni öptüğünü düşününce daha fena oluyorum. Şu anda çok tehlikeliyim.

"Jisung, beni dövecek misin yoksa ağlayacak mısın bir karar ver, cidden korkmaya başlıyorum."

Onun da ağlamaklı çıkan sesi benden pek farkının olmadığının bir göstergesi aslında ama gerçekten yapabileceğim bir şey yok. Yine de kendimi zorlayıp sabahki yaptığım gibi on saniyelik bir nefes egzersizine başlıyorum. İçimden saydığım sırada boğuk bir şekilde nefes almaya çalışıyor olmam belki de daha korkunç görünüyor ama bunu da düşünmüyorum.

Salak Jisung, bir, sadece yanağından öptü, iki, bi de bayıl istersen Jisung, üç, of çok güzel bakıyor, dört, benden enayisi mezarda demiştim ya, beş, hayır abi benden gayi mezarda, altı, ben de onu mu öpsem acaba, yedi, oldu, bir de ben sana fena yanıyorum diyeyim tam olsun, sekiz, yanıyorum yani kesin mi bu? Dokuz, yok yapamayacağım, on.

"Yanıyorum."

"Ne yanması?" Dedi telaşla.

"Bilmiyorum." Diyebildim sadece ama duyuldu mu sesim emin olamadım o sıra.

Minho bir elini sert bir şekilde alnıma diğer elini de kendi alnına yerleştirdi. Onun hamlesiyle bir iki adım sendeleyecek gibi olduysam da alnımdaki eliyle sıkıca kavradı kolumu beni dengede tutmak için ve sonra ayakta durabilecek durumda olduğuma kanaat getirip tekrar alnıma çıkardı soğuk elini. Dokunuşuyla irkilsem de birkaç saniye hareket etmeden bekledim. Az önce ona yandığımı söylediğim için ateşim var mı diye kontrol ediyordu minik bebeğim ama benim ateşimin şu an yaptığıyla alakası bile yoktu.

"Normal gibi geldi bana." Değişken ifadesi yine onu yakalamamı zorlaştırsa da şu an biraz da olsa korkuyordu olduğumuz şu durumdan. Bunu anlayabilecek kadar tanıyordum onu fakat fazla korkutmak istemediğimden dolayı elinden kurtulup "iyiyim." Dedim normal çıkması için büyük çaba sarf ettiğim bir ses tonuyla. Fakat Minho ikna olmamış gibi gözlerimin içine bakmaya devam edince ona sağlam bir açıklama yapmamı beklediğini anladım.

"Sen," dedim, kelimeleri bir araya getirmeye çalışırken. "Beni öptün ya." Az öncekine göre biraz daha dik durmaya başlayarak ellerini arka ceplerine soktu. "Ee, ne olmuş yani?" Umursamaz görünmeye çalışmasına sırıtmayı sonraya erteleyip "ben utandım biraz." Dedim fısıldayarak. Bunun üzerine elleri hala cebindeyken bedeni sarsıla sarsıla gülmeye başladı Minho. "Oğlum, senin de bir sözün diğerini tutmuyor. Hani cesurdun sen, gryffindorların yüz karası!" Diye bağırdı şakayla.

Bu arada olduğumuz yer oldukça soğumaya başlayınca yürümeye başlamıştık biz de. Nereye gittiğimizi ikimiz de bilmiyorduk ve Minho hâlâ gülüyordu bana.

aramızdaki iğneler, minsung✓Where stories live. Discover now