19. Bölüm: Mektup Arkadaşlığı

63 38 137
                                    

Doktor ellerimden tutu, yürümeye çalıştım. Bacaklarım hala titriyordu, bileklerimi krem ve merhemlermiş sonrada bezle sarılmıştı. bu kötü hissetmeme neden oluyordu. Bileklerime bakmamaya çalışıyordum. Psikolojik eziyet resmen!

"İşimiz bitti mi?" dedim. Bıkmış ve soğuk bir sesle.

Doktor gülümseyerek kafasını eğdi.

"Evet prenses. İlaç ve kremleriniz için geleceğiz."

Kafamı salladım ve kapıya yöneldim. Sarayda eğitim alan -yada kim olduklarını bilmiyorum - dört kadın yürümeme yardım ettiler.

"Nasılsınız prenses?" dedi biri, kibar bir şekilde.

"İyiyim."

Kafalarını salladılar, az konuşuyorlardı. Zeki olduklarını ve eğitim aldıklarını varsaydım. Beraber odama geldik, iki muhafız kapılarımı açtılar, herkeste belli bir merak vardı. Beni gerçekten merak etmişlerdi. Odamda sekiz kadın vardı ve bir adet Menekşe. Yüzümü buruşturarak, burada neden bu kadar çok kişi olduğunu anlamaya çalıştım. Kesinlikle sevinmemiştim. Menekşe öne doğru fırladı ve eğildi. Diğerlerinde eğildiler. Beni taşıyanlar beni bıraktılar. Kapı kapandı. Çiğdemi göremiyordum ama.

Elbiseler, takılar çıkmaya ve herkes bir şeyler söylemeye başladı. Bu ne demekti; BANA UYKU FALAN YOK! odada belli bir uğultu oluşmuştu. Ne kadar endişelendikleri... Veya bunun bana ne kadar yakışacağı ile alakalıydı. Kimse ne olduğunu sormadı, sanırım söylemeyeceğim bildikleri için saygısızlık yapıp, gözümden düşmek istemiyorlardı.

Bense yatağıma hasret ona bakıyordum, acı çekiyordum, onu istiyordum. Bu sözler aklıma bir anıyı getirdi; Berat bir kere onu bir gün boyunca uykusuz tutuğumda 'kavuşamayan iki aşık tanıyorum; yatağım ve ben' demişti. Yatağım bana aşık mıydı bilemem ama ben ona kesinlikle hasrettim... sonra bunun hain kuzenimin söylediğini anımsayıp gözlerimi yumdum.

Önceden kombinenmiş olan köpük yeşili elbiseyi giyerken, Biri bir sandık getirdi ve kutusunu açtı. İçinde zarif taç çıktı, zümrüt ve yakut ve pırlantalarla yapılmıştı, bu taç özeldi... çünkü bu, Bu annemin tacıydı!

Kutuyu Tutanın yüzüne baktım. Bunu takarsam herkesin gözünde kraliçe varisi olarak görünecektim. Kraliçe olarak görünecektim! Bunu bilerek mi yapıyorlardı?

"Annemin tacı?" dedim sinirlenmeye başladığım belliydi.

Arkamdan biri "Evet prenses. Ama siz büyük prensesiniz, sizin takmanız daha doğru." sinirden gülecektim.

Kendi başlarına bunun doğru olduğunu da nereden çıkartmışlardı böyle. Artık herkes neyin doğru olduğunu ilgilendiren kişiye sormadan mı yapıyordu!? Kraliçe yardımcıları olmak istediklerini biliyordum, ama bu kadarda olmazdı!

Başkası "Ayrıca, küçük prenses bunu sizin takmanızı istedi."

"Ben kraliçe değilim! Kendi taçlarımdan birini getirin ve ben yada kardeşim emretmedikçe bu tacı hazine odasından çıkartmayın. Anlaşıldı m!" sesim kaba ve kükrece çıkmıştı.

Kutuyu tutan kafasını eğdi ve hemen kapıdan çıktı. Hızlı nefes alıp vermeye başlamıştım ve yorulmuştum. Yatağıma oturdum, elbise zarifçe yatağa dağıldı. Parmağımdaki yüzüğe baktım ve nefesimi düzenlemeye çalıştım.

Çok halsizdim! Yorgundum! Ama yine de ayaktaydım. Ne kadar saçma. Belkide herkesten daha çok uyumuştum ama yorgundum.

Bileğimdeki sargıları kapatmak için eldiven giymiştim. Siyah bir eldivendi. Nefesimi düzenlemeye çalıştım, Saçım yarım kalmıştı ama öfkelendiğim için herkes bekliyordu.

Kaplidio Efsanesi:1 (Tamamlandı) Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon