3

504 78 48
                                    

Bölüm şarkısı: I don't want tı accept ıt - Bangchan

Hyunjin etrafına bakınıp portakalı aradı. Ama hiçbir yerde yoktu. Son birkaç gündür de gelmiyordu. Yine de Hyunjin ümidini kaybetmemek için büyük çaba veriyordu. Nerdeyse bir aydır sürekli beraberlerdi ve Hyunjin derslerde öğle olsun diye saniyeleri sayar olmuştu.

Portakalından hoşlanmaya başlamıştı belki de aşıktı. Çok hızlı ilerlediğinin kendisi de farkındaydı ama bu durdurabileceği bir şey değildi. Ne zaman onun gülüşünü görse hemen karnı kasılıyor, kalbi hızlanıyordu. Yine de ondan hoşlandığını söylemeyi düşünmüyordu. Minho'nun erkeklerden hoşlanmama ihtimali oldukça yüksekti. Bunu geç, eğer kendisi -Hyunjin- Minho'nun hayatına bir şekilde girse bile, ona sadece yük olurdu. Beraber bir yerlere gidemez, eğlenemzlerdi. Hatta daha ilerisi onunla sevişemezdi bile. Kim engelli biriyle birlikte olmak ister ki?

Hyunjin'in iştahı kaybolmuştu. Bu engeli nerdeyse iki yıldır vardı. Üniversiteye başladıktan kısa bir süre sonra kaza geçirmiş ve belden altını sakatlamıştı. Kazada ne kendisinin, ne de şöförün suçu vardı. Bütün suç otobüse makas atmaya çalışan araçtaydı. Otobüsten birkaç yaralı çıksa bile iyiler vardı.

Ama Hyunjin iyi değildi. Cam tarafında oturuyordu ki ne şansa tam o kısım duvara çarpıp bacaklarını sıkıştırmıştı. Böylelikle sakat kalmıştı. Yine de iyileşme ihtimali de vardı. Yok değildi. Ama Hyunjin sanki hiç iyileşmeyecekmiş gibi bir hâle bürünmüştü. Doktor'un dediğine göre bu biraz da psikolojik bir şeymiş. Ama Hyunjin o psikolojik desteği kimseden kabul etmiyor, kendi kendine kafasında kuruyordu.

Önünde ki yemeğe bakıp dudaklarını birbirine bastırdı. Yiyesi yoktu. Tepsiyi almayı unutup gidecekti ki portakalın burda olmadığını hatırlayıp tepsiyi kucağına aldı. Yavaşça gidip tepside ki yemekleri döktükten sonra tepsiyi bırakıp yemekhaneden çıktı. Bugün sadece bir dersi vardı ve saat iki deydi. Yani bir saati daha vardı. Yemekhane'nin biraz ötesinde çıkış kapısı vardı. Oraya doğru gitti ve dışarıya çıktı. Hava oldukça güzeldi.

Yüzünde ki hafif tebessüm ile ağacın aktına ilerledi ve durdu. Bacaklarına örttüğü örtünün altından okuma kitabını çıkarıp okumaya başladı. Yarım saatten az bir süre kitap okuduktan sonra sıkılıp kitabı kapattı. Derse de giresi yoktu.

Sahil tarafına gitmek istiyordu. Üstelik okula da uzak değildi. Elleri tekrar tekerlerinde ki demirleri buldu ve kendini ilerletmeye başladı. İnsanlardan kaçınıp en rahat bir şekilde sahile varmıştı sonunda. Sahilde fazla kişi yoktu. Üstelik hava da soğumaya başlamıştı. Hyunjin kumsala sandalyeyle gidemediği için betonda kalıp biraz uzaktan da olsa denizi izledi.

Denizi izlerken aklından Minho geçiyordu. Onu merak ediyordu. Neden gelmediğini ve ne yaptığını. Eğer onu bir daha görecekse numarasını almayı kafasında bir yere yazdı. Eğer unutmazsa alacaktı. Bir süre daha denizi izlemeye devam etti.

Minho'nun şuan yanına gelmesini ve o sıcak gülümsemesini sunmasını istiyordu. Hastalanıp hastalanmadığını merak ediyordu.

'Belki de vermesi gereken projeleri vardır.' diye geçirdi içinden.

Eline düşen suyla başını havaya kaldırdı. Bu sefer yüzüne gelmişti su. Yağmur çiseliyordu. Eğer elini çabuk tutmazsa sırılsıklam olurdu. Fazla hızlı olmayan ama yağmura yakalamak istemeyecek kadar hızlı bir şekilde tekerlekli sandalyesini sürmeye başladı.
Yolu nerdeyse yarılamıştı ki yağmur şiddetini arttırmıştı. İnsanlar hızlı hızlı yüreyerek kendisinin yanından geçiyordu. Kendisine çarpanlar da vardı.

Hyunjin'in saçları ıslaklıktan dolayı yüzüne yapışmaya başlamıştı. Ne yapacağını bilemeyerek ilerleyecekti ki kitabı yere düştü. Eğilip almaya çalıştı ama alamadı. İnsan kalabalığı da etrafından geçip duruyordu. Elleri titremeye başladı. Ne yapacağını bilemez bir şekilde dolan gözlerle sandalyenin tekerleklerini buldu elleri. Ama ilerletemedi. Çenesi hem soğuktan, hem de yaşadığı durumdan titrerken gözyaşları iki yanağından da akıp yağmur damlalarına karıştı.

Kucağına koyulan kitap, yağmurun kesilmesi ve sandalyesini itilmesiyle sandalyeyi iten kişiye baktı. Portakal büyük ciddiyetle kendisini ilerletiyordu. Portakal başını eğip Hyunjinle göz göze gelince Hyunjin daha çok ağlamaya vaşladı. Her gözyaşını silişinde yenisi ekleniyordu. Portakal hem şemsiye ile ıslanmalarını engelliyor, hem de tek eliyle arabayı itiyordu. Sonunda bir sokak bulup oraya sığındıklarında portakal Hyunjin'in önüne geçti. Bir saçağın altına sığınmışlardı.

"Hey, ağlama."

Portakal Hyunjin'in ellerini tutup yüzünü açtı.

"Ağlama lütfen. Ağlama."

Hyunjin'in ıslaklığını takmayıp ona sarıldı. Kulağına şarkı mırıldanmaya başlayınca Hyunjin'in şiddetli ağlaması hıçkırıklara dönüşmüştü. Minho yavaşça Hyunjin'den ayrılıp omuzlarından tutarak yüzüne bakmasını sağladı.

"Daha iyi misin? Hm?"

Hyunjin burnunu çekip başıyla onaylayınca Minho gülümsedi. Hyunjin'in yanakları bulunduğu durumdan dolayı kızarırken, portakal onun yavaştan kızaran yanaklarını öptü. Yüzüne bakıp gülümsedi. Hyunjin bu sefer daha çok kızarmıştı. Portakal bu sefer dudaklarını birleştirince Hyunjin'in gözleri kocaman açıldı.

Portakalı onu öpüyordu...

ĞAĞAĞAĞAĞAŞAŞA

OFFFF ÇOK İYİ ÖLÜYORUMM

AP ĞAĞAĞAĞAĞAŞAŞA

Çok soft şeyler yazmaya alışmamışım gerçten ficlerimde hep bi darklk hardlık varr AŞMSXNK NXMSND

Bahsi geçmişkn dğer ficlerime baksanız güzel olurrr

Neyse

Hadi eyw


𝙋𝙤𝙧𝙩𝙖𝙠𝙖𝙡 HyunhoWhere stories live. Discover now