hayır

1.1K 54 169
                                    

2 Yıl Sonra
Fransa, Épernay

Maman - Louane

"La musique sonne bien..."
"Un autre verre?"
"Oui, s'il vous plaît."

  Çeviri:

  "Müzik kulağa hoş geliyor..."
  "Başka bir içki?"
  "Evet, lütfen."

Akşamın en kalabalık vaktinde, Paris'in nezih davetlerinden birinde suç işlemeyi yaşam tarzı hâline getirmiş bir çift olarak adımızı tarihe geçirmek üzere yaşıyorduk. Yaşamak için de en iyi olduğumuz işi yapıyorduk. Buradaki küçük örgütlere yardakçılık yapıyor ve paralı katil rolüne bürünüyorduk. Özellikle Fransa'daki komün adı altında var olan ufak kentlere uğruyor ve kendimizi asıl beladan böyle uzak tutuyorduk. (!) Vurgundan sonra izimizi bir süreliğine kaybettirmiştik. Vazgeçmiş değillerdi elbette. Fırtına öncesi sessizliğe alışmıştık biz sadece.

Çehrelerimizde açan çiçekler yerlileri büyülüyor ve onların soylarından gelmemiş olsak bile bize tüm misafirperverliklerini sunuyorlardı. Bu küçük kentte birbirlerini içli dışlı tanıyan bu insanlara zarar vermediğimiz sürece bize dokunmayacaklarını biliyorduk.

Şimdi de Atelier 1834 adında bir şarap mahzenindeki davete katılmış, şarap tadımı yapıyorduk. Bu şarap partisini düzenleyen herif Andre Berger, zamanında soykırım suçundan yıllar boyu hapis yatmış; şimdi de ırkçı hayranları için ufak bir davet gerçekleştirmişti. En azından Jungkook bana böyle anlatmıştı. Bu bizim umurumuzda değildi. Biz sadece bize söyleneni yapmaya odaklanıyorduk. Bir soysuzu bitirmek için otuz bin avroya kim hayır derdi ki?

Jeon'un çenesine kadar uzanan -mullet modelden hallice- saçları onu bambaşka birine dönüştürmüştü. Fransa'ya ayak bastığımızdan beri parizyen stili iliklerimize işlemişti. Fil dişi gömlekler, kumaş pantolonlar, ceketler ve retro gözlüklerle buranın yerlisi olmuştuk çoktan.

İncecik parmaklarımın arasında tuttuğum şarap dolu kadehi alt dudağıma yaslamış ve koca bir yudum alıp, o hafif sert tadın genzimden aşağı akmasına izin vermiştim. Son bir saattir gravyer peyniri ile tükettiğim farklı türden şarapların azizliğine uğrayan yanaklarım kıpkırmızı kesilmişti. Jeon'un, kör kalsam bile zihnimde canlandıracak kadar ezberlediğim büyük parlak gözleri bana gülümsemişti. Dudaklarımın kenarları yanlara doğru kıvrılırken gözlerim uyuşuk bir biçimde kısılmıştı.

"...Es si belle."

Çeviri:

"...Güzel görünüyor."

Yarım yamalak, Jeon'un bana bir türlü öğretemediği şu dili az buçuk hatalarla da olsa konuşabiliyordum. Alkolün üzerimde bıraktığı ağırlıkla aptal gibi sırıtmaya başlamıştım. Kafasını iki yana sallayıp, sarı filtreli sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırmıştı. Dumanı içine doğru çekerken gözleri kısılıyor ve karşıya doğru bakıyordu. Onu izlemiştim. Dudaklarının arasından çektiği sigarayı, dişlerini hafif sıkarak tamamen ciğerlerine doldurmuştu. Ben aşıktım.

"Tu, Taehyung. Tu es si belle. Benimle flörtleşmeyi bile beceremiyorsun."

Çeviri:

"Sen, Taehyung. Sen güzel görünüyorsun. Benimle flörtleşmeyi bile beceremiyorsun."

Masanın kenarlarından tutarak kafamı yukarı doğru kaldırmış ve ufak çaplı bir kahkaha atıp tüm odağımı ona çevirmiştim. Amacımızdan sapmamalıydık. Kendimi toparlayıp dikleşmiş ve kabaran saçlarımı iki elimle de geriye atıp derin bir nefes almıştım. Kulaklarıma dolan Fransızca parçayla gözlerimi fal taşı gibi açıp anladığımı dile getirmek amacıyla karşımda duran bedene doğru eğilmiştim.

SAVIOR | TAEKOOKWhere stories live. Discover now