8. Bölüm

27 10 2
                                    

                                HAKAN

Dediğim sözlerden sonra Serap çekip gitmişti yanımdan. Kötü birşey mi dedim? Yada bilmeden onun kalbini mi kırdım? Özür dilemeli miydim?
Biraz kendine gelsin sonra nedenini sorarsın veya özür dilersin dedi beynim. Kalbimde onaylamak ve onaylamamak arasında bir çizgeydi. Ama biliyordum. Kalbim ile ruhum;
Âşıksın ona! Kendini kandırmayı bırak odasına git tut kolundan "sana âşığım kadın." diyorlardı.
Asansöre bindim. 7. Kata bastım ve yukarıya çıktım. Serap'ın odasına girdiğimde telefon konuşuyordu. Bana konuşmadan el hareketiyle ve gülümseyerek "otur" diye bir el işareti yaptı. Bende oturdum. Onun telefon konuşmasının bitmesini bekliyordum. Bir erkekle konuşuyordu. Kim olduğunu daha çözemedim.
"Yaa peki tamam gelirim sırf senin için."
Kim bu konuştuğu kişi? Erkek miydi acaba, yoksa ben mi yanlış anlamıştım.
"Allahım erkek olmasın." diye dua ediyordum. Sinirlenmiş ve terlemiştim.
Fısıltılı bir ses tonuyla :
"Kiminle konuşuyordun?" dedim. Serap bir kaşını havaya kaldırarak oturduğu tekerlekli sandalyesiyle yanıma yaklaştı
"Neden soruyorsun? Ne yapıcaksın kiminle konuştuğumu?" dedi. Sanarsın Serap polis ben bir katil ve beni bulmuş gözaltına almış sorguya çekiyor.
Aslında bir yandan doğru...
Ben bir katilim!
Bir yandan da yanlış...
Serap polis değil. ÇÜNKÜ ODA BİR KATİL!
İşte... Hayatın gerçekleriydi bunlar...
"Merak ettim sadece. Merak etmekte mi yasak oldu?" dedim biraz alıngan bir tavırla. Serap ise
"Şaka yapıyorum ya! Alınma sende hemen şapşal!" dedi omzuma vurarak Elide baya sertmiş. "Öldürseydin." dedim kızmış numarası yaparak. Ama ben rol yapamam ki. Zaten öyle de oldu. Hemen kıs kıs gülmeye başladım.
"Belki de oda olabilir Hakan AKGÜNDÜZ!" dedi gülerek.
"Tamam Serap AK!" dedim bende onun karşılık olarak. Açıkçası Serap kafa dengi olduğu için onunla baya bir eğleniyorum. Kimseyle eğlenmediğim gibi.
Aradan 10-15 dakika geçti, sonra Serap'ın telefonu aniden çaldı. Sanırım başkan arıyordu. Ben genede sormak istedim.
"Kim arıyor?" dedim sabırsız bir çocuk gibi.
"Başkan arıyor. Bakalım yeni kurbanımız kim olucak." dedi psikopat bir gülüş atarak ve telefonu açtı.
"Buyrun başkanım. Emriniz nedir?"
"Hastahane başkanını öldürün. Öldüremezsiniz eğer siz de ölürsünüz."
"Ama baş-" diyecekti ki telefon yüzüne kapandı. Serap'ın yüzüne aniden bir öfke ve hüzün belirdi ama belli etmemeye çalışıyordu. İç çekerek sandalyesine oturdu. Dirseklerini masaya doğru dik bir şekilde tutup ellerini kafasına götürdü. Aradan 10 dakika geçti hiçbir kelime etmedi bende ona bakmak dışında...
"Alet çantan yanında mı?" dedi derin bir sessizlik olduktan sonra. Neden soruyordu ki?
"Evet. Ama ne yapıcaksın ki?"
"Kameraları söküceğiz. Yakalanmak istemiyorsun herhalde değil mi?"
"Ama o Helin'in-"
"Sus!" diye bağırdı ağlayarak. "Bana bunu hatırlatma! Vicdan azabı çekmeye dayanamıyorum. Bunu Helin'e söyleyemediğim mi yanayım yoksa öldürüceğime mi? "
"Diyecek söz bulamıyorum." diyerek odasından çıktım.
Kendi odama gidip masamı topladım ve ceketimi alıp hastahaneden çıktım. Eve doğru yürüyordum. Akşam rüzgarı sert bir rüzgardı ama yüzüme esince rahatlıyordum.
Yürümek bana iyi gelmişti. Saate bakmak için cebimden telefonu çıkardım. Saat 20.00'e geliyordu. Ama dikkatimi çeken birşey vardı. Birisi beni 12 defa aramıştı. Bu kişinin kim olduğuna bakmak için tıkladığımda çıkan kişi;
BAŞKANDI.
Ayrıca tam Serap ile konuşurken aramış ve telefon sessizdeydi...
Ama ben hiçbirşey olmamış gibi yoluma devam ettim.
Eve vardım direk biraz oturdum hiçbirşey düşünmeden. 10 dakika geçmişti ve ayağa kalktım üzerimi değiştirdim. Alet çantasını aldım ve Serap'a:

Kanlı Bekleyiş Where stories live. Discover now