23. Bölüm -BALO-

1.3K 220 149
                                    

31 Aralık, saat 20.20

Bukleler halinde omuzlarımın altına inen saçlarıma parmaklarımı geçirip düzeltirken aşağıdan Felix'in kemik titreten bağırışını duydum. "Acele edin! Ben çıkıyorum, Silas iki dakika sonra burada olacaktır!"

"Tamam!" Aria kendi odasından aşağı kata sesini duyurmak için boğazı parçalanacak bir güçle bağırdı.

Felix yarım saat önce gelmişti ve katılacağımızdan emin olamadığı için gözleriyle hazırlandığımızı görmek istemişti. Silas kendi evine gidip arabayla geri geleceğini söylemişti ve Travis öğleden sonra kaybolmuştu. Yaşadığına dair tek belirti, sekiz otuzda kapıda olacağını tek cümleyle mesaj olarak atmış olmasıydı.

Silas, Aria ve Niklas'ı da alıp saraya geçecekti, ben Travis'le yolculuk yapacaktım. Hala konuşmamış olmamızın verdiği gariplik göz önünde bulundurulunca, birlikte gidecek olmamız bir hayli saçmaydı.

"Kim geldi?" dedi Aria koridora doğru topuklarından sesler çıkararak yürürken.

"Silas geldi!" dedi Niklas alt kattan. "Felix de gitti."

Aria onlara cevap vermedi çünkü aralık kapımı görüp içeriye girmişti. Bembeyaz yırtmaçlı elbisesi üstüne yapışmıştı ve su gibi dökülüyordu. Kısacık saçlarını ıslakmış gibi gösterip geriye doğru taramıştı ve üzerindeki tek ışıltı kulaklarındaki devasa elmas küpelerdi.

"Seni ilk defa böyle görüyorum." dedi gözlerimdeki siyah makyajı kastederek. Aynaya doğru dönüp kendime bir daha baktım. İlk defa bu kadar yoğun makyaj yapmıştım, Aria gecenin bunu kaldırabileceğini söylemişti.

Siyah dumanlı göz makyajım, yok gibi görünen rujumla tamamlanmıştı. Üzerimdeki tek takım, ışığın altında parlayacak olan ama şimdi sıradan taşlarla kaplanmış gibi görünen elbisemdi. Yuvarlak hatları bedenime elbise sımsıkı yapışmıştı, hiçbir tadilata ihtiyaç kalmamıştı. Aynaya baktığımda başka bir Tessa görüyordum.

"Ben gidiyorum," dedi kapıyı göstererek. "Sean'da görüşürüz." Çıkmadan önce yatağımın üstünde duran iki çantadan birisini işaret etti. "Şunu al."

"Teşekkür ederim."

Çantamın içine gerekli şeyleri yerleştirdim, fazla miktarda para koydum ve en son telefonumu elime aldığımda titredi. Travis geldiğini söyleyen bir mesaj atmıştı.

Üzerime siyah renginde yerlere kadar uzanan mantomu geçirirken aşağı iniyordum. Villadan dışarıya çıktım, soğuk havaya ilk adımımı attım. Villa ilk defa bu kadar sessiz kalmıştı, benden başka kimse yoktu ama sessizliği gürültülü bir motor sesi hızlıca bozdu.

Çitlerin arkasına yanaşan, farlarıyla ormanı aydınlatan, iki kişilik mat renkli spor arabaya kısık gözlerle baktım. Ardından içinden Travis indi. Onu görünce tekrar yürümeye başladım. O beni inceledi, ben onu. Sanıyorum ilk defa onu şık bir kıyafetle görüyordum ama birçok kişiye göre dışarı bu şekilde çıkılabilirdi. Siyah pantolonu uzun bacaklarını çok güzel çevreliyordu, aynı renk gömleğini içeri sokmuştu ama baştan üç düğmesini açarak düzgün görüntüyü bozmuştu ve kolunda her zamanki gibi taktığı koca bir saat vardı. Niklas'tan farkı, Travis'in ayağında kalın tabanlı siyah botlar olmasıydı ama o bile o kadar muazzam görünüyordu ki, kendimi bakmaktan alamadım.

Aşağıdan yukarıya dolaşan bakışları önüne geçtiğimde yüzümde durdu. Şaşırmış gibiydi ama hala aldığı elbiseyi tam olarak görememişti. "Arabanın içi sıcak." dedi doğrulurken. "Mantonu çıkarman gerekecek."

Altında yatan anlamı anladığımda gülümseyerek başımı salladım. Bana destek olarak yolcu tarafına kadar ilerledi ve mantomu çıkarmam için çantamı aldı. Gece karanlığında bile göz alan elbisede gözleri gezindi. Güldüğünü gördüm.

BaşlangıçWhere stories live. Discover now