Bölüm 35: Fiona

677 33 8
                                    

Bölüm 35:
Fiona

🌺

🎵 Ufuk Çalışkan - Yeni Limanlara

*

Sabah kahvaltısında annem çok sevdiğim patatesli yumurtadan yapmıştı.

Ama dakikalardır patatesleri, yumurtadan ayırmakla uğraşıyordum. Ağzıma bir lokma koymamıştım.

"Hani Meyra yememişsin?" Dedi annem mutfağa girer girmez. "Tabağınla oynayıp duruyorsun."

Akşamdan kalma olduğumdan geç uyanmıştım ve canım yataktan çıkmak istememişti. Annem ağrı kesiciyi dayayıp beni yataktan kaldırırken bir güzel de azar yemiştim. Neredeyse dayak yiyecektim.

"Dalmışım anne." Ağzıma istemsizce yumurtadan alıp attım.

Annem yanımdaki sandalyeye oturdu. "Meyra akşam Erman bir şey mi dedi? Bir şey mi yaptı?"

Kafamı ağırca sağa sola salladım. "Hayır."

Dün gece, Tufan anneme haber vermiş olacak ki annem adımı bağıra bağıra dışarı çıkmıştı. Erman yavaşça kollarımı bırakmış iki adım uzaklaşmıştı benden. Benim bedenim ise taş kesilmiş gibiydi.

"Meyra.." Dedi annem acı çeker gibi. "Seni bir daha o halde görmek istemiyorum. Tekrar aynı acıyı yaşamana izin vermem. Anlıyor musun beni?"

"Anladım anne." Dedim bitik bir sesle. "Kahvaltımı edip Ezgi'ye gideceğim. Telefonunu arar durur kız." Tebessüm etmeye çalıştım.

Tabağımı bitirmeden kalktım. Dün gece Erman'ın söylediklerinden sonra pek kendimde değildim.

Terliklerimi giyip, kapıdan çıktım. Ezgi'ye doğru yürürken mahallede konuşan kadınların söylediklerini istemeden duydum. Ya da duymam için çabalamışlardı.

"Doğan, Meyra'ya kavuşmak için işini bozup gelmiş diyorlar."

"Erman'ı bırakıp, Doğan ile gönül ilişkisi kurmuş bunlar."

Yanlarından geçtim. Dediklerinden hiç bir şey anlamamıştım. Pek de umursamamıştım. Çünkü Erman ile benim hikayemi mahalle öğrendiğinden beri gündem hala bizdik. Dört yıl geçmişti ama hala haberler taze gibi dilden dile dolaşıyordu.

Ezgi'nin ziline bastım. Kapıyı Füsun abla açtı.

"Hoş geldin Meyra. Geç canım. Ezgi banyoda."

"Hoş buldum Füsun abla. Nasılsın?"

"İyiyim canım işe yetişmeye çalışıyorum." Çantasını omuzuna astı. "Kusura bakma çıkıyorum. Sen yabancı değilsin."

Gülümsemesine karşılık verdim. "Olur mu öyle şey? Kolay gelsin sana."

Füsun abla kapıyı çekip dışarı çıktı.

İçeriye geçip, kendimi koltuğa saldım. Başımı geriye yaslayıp tavanı izlemeye başladım.

Ezgi başına sardığı havluyla yanıma oturdu. Benim gibi başını geriye yasladı.

"Lütfen telefonumun sende olduğunu söyle."

"Bende." Ezgi rahat bir nefes alıp bıraktı. "Dün akşam Mert senin telefonundan beni arayıp, telefonunu getirdi."

Ezgi hafifçe gülümsedi. "Düşünceli çocuk."

"Öyle." Kısa bir sessizlik oldu. İkimizde tavana bakmaya devam ediyorduk. Dudaklarımı ıslattım. "Dün gece Erman ile karşılaştım."

Ezgi yavaşça doğruldu. "Konuştunuz mu?"

Alt dudağımın iç kısmını ısırdım. "Beni unuttuğunu söyleyene kadar." Gözlerimi Ezgi'ye çevirdim. "Canımın bu kadar yanacağını hiç düşünmemiştim."

"Bu koca bir yalan." Dedi Ezgi bedenini bana döndürüp dirseğini koltuğun arka kısmına yasladı. "Sen bir adım atsan, o sana koşa koşa gelir Meyra. Bunu biliyor olmalısın."

"Hayır Ezgi. Gözlerindeki bana olan nefretini görseydin.." Ağırca yutkundum. "Sanki dört yılın öfkesini benden çıkarmak istiyor gibiydi. Bağıra bağıra beni unuttuğunu söyledi."

"Yapar mıydın?" Diye sordu. "Tekrar Erman abiye bir adım atar mıydın?"

"Hayır."

"O zaman ne diye üzülüyorsun?" Dedi bilmiş bir edayla. "Barışmak istemiyorsun. Ama seni sonsuza kadar sevmesini mi istiyorsun?"

Dudaklarımı aralayıp kapadım.

"Sadece hazırlıksız yakalandım."

"Dört yıl oldu Meyra. Neyin hazırlığı?"

Sustum.

"Galiba.. Gerçekleri duymak, bana ağır geldi." Yaşlanan gözlerimi kırptım. Tekrar tavana baktım. "Sanki.. kalbim, hurda bir arabanın arkasına bağlanmış, asfalta sürtünerek arkasından sürükleniyor. Ama bu, ağır ağır oluyor.." Acıyla yutkunup gözlerimi arkadaşıma çevirdim. "Anlatabildim mi?"

Ezgi uzanıp saçımı uçlarını okşadı. "O hurda arabayı kullanan sensin. Biliyorsun. Arabayı durdurmayı denedin mi?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı hafifçe salladım. "Hayır. O direksiyon başında oturan Erman'dan başkası değil." Dilimi dudaklarımın arasında gezdirirken sıkıntılı nefesimi dışarı bıraktım.

Ağlamaklı sesim iyice kırılmıştı. Ezgi'nin gözlerine bakıyordum. Hâlâ her şeyi benim değiştirebileceğime inanıyordu. Üzgünce dudaklarını büzdü.

"Bir gün, her şey için çok geç olacak ve sen kendi gururuna küfredeceksin."

🌺

Ezgi ile markette saçı için boya bakıyorduk. Yıllardır aynı kızıl rengini kullanıyordu ama bu kez değiştirmek istiyordu.

Bir yandan karar vermeye çalışırken, bir yandan sohbet etmeye devam ediyorduk.

Elindeki kutuya bakarken "Yanılıyorsun," dedi. "İkinizin de gurur yaptığı çok belli." Kutuyu bana doğru gösterdi. "Bu nasıl?"

"Çok koyu." Ezgi rafa dönerken, bende başka bir boyaya uzandım. "Alakası yok Ezgi. Nefretini gördüm. Bu benim için berbattı." Elimdeki boya kutusunu ona gösterdim.

"Kızıl demeye bin şahit ister." Diyerek omuz silkip tekrar raflara göz attı. "Ben seni anlamıyorum asıl. Çok garip davranıyorsun. Bir yandan seni sevmesini istiyorsun, bir yandan bunu istemiyorsun. Hâlâ onu sevmiyor musun?" Rafa doğru uzanırken bana baktı. "Seviyorsun. Yalan söylemeyi aklından bile geçirme."

Omuzlarımı düşürdüm. "Ömrüm boyunca onu sevecekmişim gibi hissediyorum." Başka bir renk aldım. "Dokuz yıldır onu seviyorum. Ömrümün yarısı.." Elimdekini ona doğru çevirdim.

"Kızılımı kapatmaz." Oflayarak elimdeki boya kutusunu alıp rafa geri yerleştirdi. "O zaman neden gidip onunla konuşmuyorsun?"

"Çünkü onu affedemiyorum!" Sıkıntıyla içini çektim. "Bana yalan söyledi." Gözlerimi sıkıp açtım. "Mısra'nın, Erman'ı öpmesini unutamıyorum."

"Bak.." Ezgi sakince nefes aldı. "Sen giderken, Erman abinin büyük bir çaresizliğin omuzlarına oturuşuna şahit oldum ben." Kısa bir an rafta gözlerini gezdirip tekrar bana baktı. "Yarım saat Meyra. Yarım saat olduğu yerden kıpırdayamadı.. Zehre, zorla kaldırıma çekti. Akşama kadar; o kaldırımda oturup, yoldan gözünü ayırmadı.. Sanki, geri dönüp ona veda edeceğinden emin gibiydi. Ama büyük bir hayal kırıklığıyla yapayalnız kaldı."

Bunların hiç birini bilmiyordum. Yüreğim bir taşın altında eziliyordu.

Genizlerimin yanmasıyla rafa uzandım. Soğuk kanlılıkla "Bana vicdan mı yaptırıyorsun?" diye mırıldandım. Elimdeki boya kutusunu ona uzattım. Aldı ama bakmadı.

"Meyra." Omuzumdan tutup bana baktı. "Sadece onu da anla."

Yavaşça başımı salladım. Dudaklarımın iç kısmını ısırdım. Gözlerimi kaçırdım.

"Bir şey soracağım.." Hafifçe boğazımı temizledim. "İlayda ile aralarında bir şey geçti mi?" Sesim gittikçe kısık bir hal aldı.

"Neden soruyorsun?" Ezgi kaçamak bir bakış attı.

"Belki de hayatına yeni biri girdiği için beni unutmuştur." Boğazıma oturan yumruyla zorlukla yutkundum.

"Olmuş da olabilir, olmamış da olabilir.." Boya kutusuna bakıp gözlerini bana çevirdi. "Sonuçta siz ayrı değil miydiniz?"

"Ezgi.."

"Tamam.." Dedi pes ederek. "Sadece çok sık konuşuyorlardı. Aralarında bir şey oldu mu bilmiyorum. Ama o kız, sanki sürekli camdan Erman abiyi gözlüyordu. Erman abi ne zaman Fiona'yı alıp bıraksa, İlayda da sizin kapıdaydı." Gözlerimi kaçırdım. "Erman abiye karşı bir şey hissettiği açık."

Sıkıntıyla içimi çektim. "Nasıl biri? İlayda yani."

"Sen gittikten bir yıl sonra geldiler buraya. Neredeyse bir buçuk yıl kadar aramızda takıldı. Sonra Zehre ile takıştılar. Birden uzaklaştı kız. O günden sonra birbirimize sadece selam veriyoruz. Ama Zehre ile hala konuşmuyorlar."

🌺

Ezgi, sonunda istediği bir rengi bulduğunda marketten çıkmıştık.

Saçını boyadım. Annem arayıp akşam yemeğinin hazır olduğunu söylediğinde Ezgi'den çıktım.

Bahçe kapısından girer girmez Fiona ile karşılaştım. Yerde yatmış keyif yapıyordu. Eğilip onu severken annem elindeki tencereyle dışarı çıktı.

"Geldin mi Meyra? Hadi geç ellerini yıka da sofraya. Babanla, Tufan da geliyor."

Güzel bir akşam yemeği yemiştik. Her seferinde ailemi ne kadar özlediğimi fark ediyordum. Evimi ne kadar çok özlediğimi..

Ertesi gün; sabah erken kalkmıştım. Kahvaltı için poğaça ve simit aldım.

Kahvaltıyı yine bahçede yapıyorduk.

"Kahvaltıdan sonra Fiona'yı sahile götüreceğim. Geldiğimden beri ona pek vakit ayıramadım." Dediğimde annem başını sallayarak onayladı.

"Olur kızım."

Tufan ağzındaki lokmayı aceleyle yuttu.

"Ama bugün Erman abiyle biz sahile götürecektik!" Diye mızmızlandı.

Anında keyfim kaçmıştı. Annemin ve babamın da öyle. Tufan sürekli ondan bahsederek ne yapmaya çalışıyordu bilmiyorum. Ama her şeyden bir haber olduğu da açıktı.

"Artık ben geldiğime göre, onun Fiona ile ilgilenmesine gerek yok Tufan. Söylersin."

"Ama Erman abi Fiona'yı çok seviyor. Ben böyle bir şey söylersem üzülür." Sesindeki öfke, aslında bana olan bir sitemdi.

"Ablam böyle söyledi, dersin o zaman Tufan." Aynı kızgınlıkla cevap verdim.

Annem "Çok istiyorsan sende ablanla gidersin Tufan," dedi.

Tufan ise "İstemiyorum," diyerek masadan kalktı.

İçeri girdikten sonra masa sessizleşti. Ve kimse tek kelime etmeden kahvaltısına devam etti.

Fiona'nın kırmızı ipini tasmasına bağlayıp kapıdan çıktım. İlayda o sırada apartman kapısından çıkıyordu. Yavaşça birkaç adım attığımda hafifçe gülümsedim. O da gülümseyerek bana doğru yaklaştı.

"Meyra, nasılsın?"

"İyiyim. Sen?" İçimden, keşke biraz daha erken çıksaydım diye geçirdim. Erman'a karşı bir şeyler hissettiğini düşündüğümde anında yüzüm düştü.

"İyiyim. Pek tanışamadık. Bir gün gelsene kahve falan içer, kaynaşırız."

"Vakit bulursam gelirim." Yapmacık bir şekilde gülümsedim. Ondan hoşlanmamıştım.

"Tamam." Eğilip Fiona'yı sevdi. Ona dokunmasını da istemiyordum. Fiona'nın ipini kendime doğru çektim. İlayda manalı bir tebessüm ederek bana baktı.

"Herkesin dokunmasını pek sevmiyorum da o yüzden.."

"Üç senedir buradayım ben Meyra. Fiona'yı ben de çok sevdim. Geldikçe de seviyordum ayrıca."

"Ben hoşlanmıyorum. Bundan sonra dikkat edersen, sevinirim."

Yanından geçtim.

"Erman aldığı için mi bu kadar kıskanıyorsun Fiona'yı."

Duraksadım. Sabır dilercesine nefes alıp verdim. Ardından yavaşça ona döndüm.

"Bu iki oldu." Dedim.

"Anlamadım?"

"İki oldu seninle karşılaşıyorum ve ikisinde de bana ondan bahsederek ağzımdan laf almaya çalışıyorsun." Hafifçe kaşlarımı çattım.

"Erman'dan mı bahsediyorsun?" Adını anması bile sinirlerimi bozmuştu. "Sadece merak. İkinizin hikayesini yani.."

"Merak edilecek bir şey yok İlayda." Fiona bir ileri bir geri gittiğimde ipini biraz saldım. "Bence sen kahveyi Cemile ablayla iç. Benim pek vaktim olmuyor."

Bozuldu. Cevap vermesini beklemeden Fiona ile birlikte onun yanından uzaklaştım. İki dakikada tüm sinirlerimi bozmuştu.

"Gıcık." Diye söylendim yürürken.

Biraz yürüyüp telefonumu çıkardım. Aklım sürekli Zehre'de idi. Aslında evden çıkar çıkmaz arayacaktım ama İlayda yüzünden aklımdan kısa bir an çıkmıştı.

Uzunca çalıştan sonra Zehre telefonu açtı.

"Efendim Meyra?"

"Nasılsın Zehre?"

"İyi. İyiyim yani." Diye kestirip attı. "Sen?"

"Ben.. Fiona ile sahile iniyorum. Sende gelsene. Hem hava almış olursun, hem kafan dağılır Zehre."

"Pek halim yok Meyra."

"Zehre bir şey anlatmıyorsun, gelmiyorsun, aramıyorsun. Aklım sende. Beni 'İyiyim' deyip geçiştirme ne olur." Arkadaşım için üzülüyordum.

"Gerçekten iyiyim." Sıkıntıyla içini çekti. "Sadece bu işin içinden nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Annemlere ne diyeceğimi bilememek.."

"Zehre olması gereken belli. Kadir abi, gelip seni babandan isteyecek. Nikâh işini de hızlandıracaksınız. Senin durumuda beklemek çözüm değil."

Tekrar iç çekişini duydum. "Haklısın. Anneme uygun bir zamanda söyleyeceğim. O bir şekilde durumu açıklar."

"Lütfen daha fazla kendini üzme."

"Hayır.." dedi uzatarak. "Üzgün değilim. Sadece gerginim anlıyor musun?"

"Lütfen kendini sakin tutmaya çalış. Çünkü o küçük mercimek, her şeyi hisseder." Yüzümde buruk bir tebessüm belirdi. "Her şey yoluna girecek, merak etme."

Zehre'nin ağladığını duydum. "Mercimek ha?" Ardından kıkırdadı.

"Şuan sana sarılmak isterdim Zehre. Yanında olup sarılmak.." Gözlerimin dolmasıyla alt dudağımı ısırdım. "Lütfen gel. Seni çok merak ediyorum. Uzak değilim, aynı sokaktayız biliyorsun."

Zehre ona gidemeyeceğimi çok iyi biliyordu. Ve bu durumda bile bana büyük bir anlayış gösteriyordu. Canım dostum. Sevgili arkadaşım benim. İçimden; onun için her şey yolunda gitsin diye dualar ediyordum.

"Biliyorum. Geleceğim." Gülümsemesini hissetmek benim de iyi hissetmemi sağlamıştı. "Görüşürüz."

"Öpüyorum."

Telefonu kapatıp, iç çekerek çantanın ufak gözüne sıkıştırdım. Sesini duymak bile beni rahatlatmıştı.

Çimenlerin üzerine çantamı bırakıp, Fiona'nın ipini çözdüm. Sahil bugün sakindi ve kimse yoktu. Geçenlerde Fiona ile kısa bir yürüyüş için sahile indiğimde adım atacak yer yoktu. Neyse ki bugün şanslı günümüzdeydik.

Çantamın fermuarını açarken Fiona bir türlü beni rahat bırakmıyordu. Elimi yalayıp çantayı koklayıp duruyordu. Çünkü içinden çıkacakları biliyordu zeki kız!

Turuncu frizbiyi çıkardığımda Fiona iki ayağının üzerine dikilip heyecanla zıpladı. Güldüm ve ayağa dikilip atmak için hazırlandığım sırada Fiona koşarak uzaklaştı.

Frizbiyi attım ve zıplayarak havada yakaladı. Bana geri getirdiğinde onu sevip öptüm.

"Aferin kızıma."

Fiona'ya olan sevgim bambaşka bir şeydi. Okul hayatım boyunca aklım bir yandan ondaydı. Yaz tatillerinde annemler ne kadar onu da getirseler de bir türlü hasret gideremiyorduk. Akşama kadar sahilde onunla olmak, çok rahatlatıcıydı.

Bir yaz akşamı İzmir sahilinde çimenlerde uzanıp birbirimize bakışmamızı hatırlıyorum. İkimiz de öyle çok yorulmuştuk ki eve yürümeye halimiz kalmamıştı.

Her yaz bir tek onunla dertleşiyordum. O da beni öylece dinliyordu.

Dakikalarca frizbiyle oynadık. Fiona tekrar çantayı koklamaya başladığında oyunu değiştirmek istediğini anladım.

Çantamı açtım ve tenis topunu çıkardım. Fiona oturup kuyruğunu sallayarak beni bekledi. Gözünü toptan ayırmıyor, kulaklarını bir kaldırıp bir indiriyordu. Bu hâline bayılıyordum.

Atmak için hazırlandım ve fırlattım. Heyecanla koşusunu izledim. Ama o sırada başka bir köpek topu yakaladı. Fiona'nın cinsiydi. Bir golden.

Fiona üzerine doğru havlamaya başladığında başka bir top çıkardım. "Fiona!" Havlamayı kesti. Diğer köpek onun etrafında koşmaya başladığında Fiona onu takip etmeye başladı.

Onlara doğru yürürken biraz tedirgin oldum. Eski korkum üzerimde yoktu. Ama bazen tedirgin olabiliyordum.

O sırada başka biri daha yaklaştı. Genç bir erkek. Yirmi beş, yirmi sekiz yaşlarındaydı. Eğilip köpeğin ağzından topu almaya çalıştı.

"Alex!"

Ona doğru yaklaştım ve "Sorun değil," dedim. "Başka topumuz var. Kalabilir."

Genç adam bana baktı ve minnet dolu bir tebessüm gösterdi.

"Teşekkür ederim. Bizimki az önce denize kaçtı."

Elimdeki yedek topu gösterdim. "Ben her zaman yedek taşırım."

Gülümsedi. "Ben bu konuda acemiyim."

"Sizin değil mi?" Fiona ve Alex birbirlerinin üzerine atlayıp kovalamaca oynamaya başladılar.

"Erkek kardeşimin. Vakit bulamayınca ben gezdiriyorum."

Esmer, kısa saçları vardı. Gülümsediğinde kısılan gözleri tıpkı Erman'a benziyordu. Ama aslında alakaları yoktu. Tipleri, boyları, gülümsemesi her şeyi farklıydı. Ama kısılan o gözler..

"Anladım."

"Bizimkiler iyi anlaştı."

"İlk kez onu böyle görüyorum." Gülümseyerek Fiona'ya bakarken tenis topunu bir sağ elime bir sol elime alıyordum.

"Uzun zamandır mı seninle?"

"Beş yıldır aslında, ama.. üniversiteyi başka şehirde okuduğum için biraz ayrı kaldık." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ailem baktı. Yaz tatillerinde tekrar kavuştuk."

"Uzun zaman olmuş. Alex sadece bir yıldır bizimle." Ellerini siyah eşofmanının ceplerine yerleştirdi. "Kardeşim onu eve dönerken bulmuş. Tasmasıyla birlikte. Sonra eve getirdi. Sahibini araştırdı, kayıp mı oldu acaba diye.. Meğer sokağa bırakmış. Eski sahibi 'alıp bakabilirsiniz' demiş."

Üzüntüyle yüzümü buruşturdum.

Fiona ve Alex oynarken, adının Alper olduğunu öğrendiğim genç adamla çimenlerde oturmuş sohbeti ilerletmiştik.

Sıcakkanlı ve güler yüzlü biriydi. Kardeşi ondan sadece iki yaş küçükmüş. Biraz kardeşinden bahsetti. Kardeşi kendisinin tam tersiymiş. Asi ruhlu, ters bir çocukmuş.

Ne kadar oldu bilmiyorum ama karnımın acıktığını hissettim. Fiona dili dışarı da yanıma oturunca ona çantamdan hazır paketli bardak sulardan çıkardım. Alex'e de bir tane verdim.

Alper güldü. "Sen bayağı hazırlıklı çıktın yalnız."

"Tecrübeliyim diyelim. Senin aksine." Diye kıpırdadım. Kocaman gülümsedi.

"Bende senden bir şeyler öğrendim."

"Güzel." Çantamı toparlarken Alper'e baktım. "Şuradaki tostçuda tost yiyeceğiz gelmek ister misin?"

"Teşekkürler.." saatine baktı. "Ama ben geç bile kaldım."

"Tamam o zaman. " Elimi uzattım. "Memnun oldum." Elimi sıktı.

"Bende memnun oldum Meyra. Ayrıca beni bazı konularda aydınlattığın için teşekkürler."

Birlikte gülüştük. Alex'in başını okşayıp "Görüşürüz Alex, seni tanımak güzeldi," dedim.

Fiona ile deniz kenarındaki masalardan birindeydik. Söylediğim iki sucuklu, bir kaşarlı tostu neredeyse yarılamıştık. Sucuklular Fiona'ya, kaşarlı banaydı.

Ben daha bitirmeden Fiona iki tostu da bitirmişti. Ona bakıp gülümsedim. Beni rahatlatan tek şey, onun varlığıydı.

Fiona yerde yatıp dinlenirken, ben denize karşı ikinci çayımı bitirmiştim. Derin bir nefes alıp verdim. Düşünmemeye çalışıyordum ama aklımın bir köşesinde belirip duruyordu.

Erman. Dört yıl geçmişti. Tabi ki beni unutacaktı..

Hiç konuşmadan, sarılmadan, görmeden, sesini duymadan geçen dört yıl..

Kaburgalarımın altı sızlıyordu.

Dudaklarımın arasından aldığım bir yudum çay, geçemedi boğazımdan.

Görmeden ona öfkelenmek kolaydı. Ama gözlerimin içine bakarken gururum ince bir perde gibi gözlerimin önündeydi. Gittikçe inceliyordu.

Sanki 'seni çok özledim' deseydi, ayrılık bitecek gibiydi.

Fiona ayağa kalkıp esnediğinde, sandalyemden kalkıp bende hareketlendim. Sanırım eve gittiğim gibi yatacaktım. Birden kendimi kötü hissetmeye başlamıştım.

Mahalleye girdiğimde onun kapısının önünden geçmemek için yukarıdan dolaşmıştım. Bundan sonra da hep bu sokağı kullanacağıma emindim.

Fiona ağır ağır yürürken tasmasının ipini söktüm. Evin sokağına girmek üzereydik. Hâlâ adımları yavaştı. Yorgunluktan dolayı olmalıydı. Çünkü ben bile kol kaslarımın ağrıdığını hissediyordum. Onun bu hâline gülümsedim.

Sokağı döndüğüm sırada, karşı kaldırımda yan sokağa dönmek üzere olan kişiyi gördüğümde çok şaşırdım.

Doğan abi. Beni fark eder etmez hafifçe gülümsedi.

"Meyra.." Adımı sessizce mırıldandı. Ama duymuştum. Bana doğru çekinerek adım atmaya başladı. "Ne kadar da değişmişsin."

Şaşkınlığımı üzerimden aceleyle atıp tebessüm etmeye çalıştım. "Sende.. sende çok değişmişsin." Onu dikkatle incelediğimden değil ama farklıydı.

Kısa bir sessizlik.

Eliyle saç hizamı, kendinde işaret etti. "Saçların. Çok yakışmış."

"Teşekkürler." Dudaklarımı ne diyeceğimi bilemeyerek birbirine bastırdım.

"Nasılsın?" Çekinerek konuşuyor, bana olan mesafesini korumaya çalışıyordu.

"İyiyim. Sen nasılsın Doğan abi?" Hâlâ gülümsemeye çalışıyordum. Nasıl yaklaşacağım konusunda kararsızdım.

"İyi. İyiyim Meyra." Diyerek başını salladı. Kirli sakalının arasından beyaz dişleri görünecek kadar gülümsedi. "Seni görmeyi beklemiyordum. Şaşkınlığımı üzerimden atamıyorum."

Fiona'nın tasma ipini doladığım elimle sokağı işaret ettim. "Ben burada oturuyorum Doğan abi."

Daha çok gülümsedi. "Haklısın." Aceleyle dudaklarını ıslattı. "Üniversite hayatı nasıldı?"

Fiona ayaklarımın dibine oturdu. Hafifçe omzumu silktim. "İyiydi. Okul işte. Bitti ve geldim."

Keşke daha fazla kalmak için bir bahanem olsaydı.

"Bundan sonra bir planın vardır mutlaka." Dedi.

"Elbette. Bir an önce çalışmak istiyorum."

"Yardımcı olacağım bir konu var mı?"

"Hayır." Dedim hemen. "Teşekkür ederim. Babam bir yer ayarlamış bile. Yakında görüşmeye gideceğim."

"Senin adına sevindim." Sadece gülümsedim. "Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz Doğan abi."

Fiona'yı kaldırarak eve doğru adım attım. Ve Cemile ablayı, fesat gözleriyle bana bakarken gördüm. Anında arkamı dönüp Doğan abiyi kontrol ettim. Sokağı çoktan donmuş olmalıydı. Gözükmüyordu. Umarım Cemile abla bizi görmemiştir.

Eve girerken Cemile ablanın yüzüne bile bakmadım.

Fiona'nın ipini çözer çözmez, kulübesinin önüne gitti ve yattı. Yarın onu mutlaka tekrar dışarı çıkaracaktım.

🌺

Ertesi gün öğleden sonra Fiona ile dışarı çıkmak için hazırdım. Tasmasına ipi geçirirken doğruldum.

"Bugün ne yiyelim aşkım?" Dediğimde çenemi yaladı. "Sosisli!"

Sanki beni anlıyormuş gibi yüzüme bakıyordu. Bahçeden çıkarken Ezgi ve Duygu ile karşılaştım.

"A! Nereye?" Dedi Ezgi.

"Sahile. Bana mı geliyordunuz?"

"Evet. Zehre'ye uğramıştık sabah."

"Ya!" Dedim heyecanla. "Nasıl?"

Duygu omuz silkti. "Pek bir değişiklik göremedim ben. Hâlâ nasıl söyleyeceğini düşünüp duruyor."

Ezgi gözlerini devirdi. "Duygu ağzını açana kadar iyiydi aslında."

"Duygu.." Diye hayıflandım.

"Onu öyle çaresiz gördükçe sinirleniyorum." Diye mırıldandı.

Ezgi "Galiba daha Kadir abiye söylememiş," dediğinde daha çok şaşırdım.

"Ne yapmaya çalışıyor bu?" Diye kaşlarımı çattım. "Gidemiyorum. Telefonda anlatmıyor. Dışarı çıkaramıyorum! Daha fazla bekleyerek olmaz."

Ezgi omuzlarını kaldırdı. "Emin değilim. Bize de bir şey anlatmadı. Sordukça konuyu değiştiriyor."

Ofladım. "Evde yalnız olduğunda bana haber verir misiniz? Gidip kendim görmek istiyorum onu."

Sahile gidene kadar Ezgi ve Duygu da bana eşlik etmişti. Sahile inene kadar hiç susmadan sohbet etmiştik.

Fiona'nın topu yakalaması için bilmem kaçıncı kez topu attığımda biraz uzağımda, çimenlerin üzerinde oturan Duygu ve Ezgi'ye baktım.

"Anlamıyorsunuz. Benden nefret ediyor." Evet konu bir şekilde bana gelmişti! "Ben.. ben içimde anlatamadığım öfke var."

Ezgi sinirle yüzünü buruşturdu. "İkinizde saçma sapan bir gurur yüzünden kendinize acı çektiriyorsunuz!"

Duygu rahatça ayaklarını uzattı. "Meyra'yı suçlayamam. Barbaros böyle bir şey yapsa onun kafasını kırardım. Asla affetmezdim."

Fiona topu getirdiğinde Duygu'yu işaret ettim. "Gördün mü? Duygu da benimle aynı fikirde." Topu tekrar fırlattım.

"Duygu ne zaman kalbinin sesini dinledi?" Dedi kızgınlıkla Ezgi. "Sen, kalbinin sesini dinle. Dört yıl ayrı kaldığınız yetmedi mi?"

"Ezgi sen anlamamakta hala ısrarcısın!" Fiona'nın topunu ağzından alıp tekrar fırlattım. "Unutmuş beni!" Diye bağırdım. Ardından omuzlarımı düşürdüm. "Onca gün, ay, yıl geçmiş. Hâlâ beni mi sevecekti?" Sıkıntıyla içimi çektim.

"Erman abi, Deniz abi değil."

Duygu "Ne alaka şimdi?" dedi.

"Sizin haberiniz yok." Ezgi şaşkınca bir bana bir de Duygu'ya baktı. "Ekin söyledi. Deniz abi nişanlanmış."

"E iyi hayırlı olsun. Bize ne?" Duygu yanına sokulan Fiona'yı severken omuz silkti.

"Meyra'yı seviyordu ya hani? Unutmuş gitmiş, bir başkasıyla nişanlanmış işte. Ama Erman abi asla öyle bir şey yapmadı." Kendinden emin bir tavırla göğsünü gerdi Ezgi. "Çünkü hala Meyra'yı deliler gibi seviyor."

Sessizce ofladım. "Tamam artık konuyu kapatalım. Ben daha fazla konuşmak istemiyorum."

Ezgi "Deniz abi ile hiç konuştunuz mu?" diye sordu. "Sen İzmir'deyken."

"Birkaç kere yazdı. Beni görmeye geleceğini söyledi. Bende gelmemesini söyledim. O da gelmedi. Bu kadar."

Deniz Can gittiğim ilk sene defalarca kez beni aramıştı. Her defasında geleceğini söyleyip mesaj atmıştı. Ben de ısrarla 'boşuna buraya kadar zahmet edersin' diyerek vazgeçiriyordum.

Başka birini bulup, evlenme yoluna girmesine sevinmiştim. Deniz Can'ı her zaman bir arkadaş olarak sevmiştim. Mutlu olmasını isterdim. Umarım bundan sonra öyle olur.

Saatlerdir dışarıda vakit geçirdikten sonra evin yolunu tutmuştuk. Ezgi ve Duygu ile bizim sokağın başında yollarımız ayrılmıştı.

Kafamı kaldırdığım an hayal görmüş olmayı diledim. Çünkü bu karşılaşmalara kalbim daha ne kadar dayanabilirdi bilmiyorum.

Erman bizim bahçe kapısının önündeydi. Öfkeliydi. Başını yavaşça bana çevirdiğinde adımlarını aceleyle bana doğru atmaya başladı.

Nefesim sıklaşmıştı. Kasıklarıma sancılar vuruyordu. Adım atmak bir işkenceden farksızdı. Yüreğim kasılıp gevşiyordu. Panikledim!

"Fiona'yı benden kaçırarak ne yapmaya çalışıyorsun?" Doğruca önümde durmuş, kaşlarını çatarak bana hesap sorarken bulmuştum onu. Kısa bir an şaşırdım.

"Artık ben buradayım. Fiona ile ilgilenmene gerek yok." En az onun kadar soğuk kanlı durmaya çalışıyordum.

"Burada olman hiç bir şeyi değiştirmez." Dedi acımasızca. "Fiona benim için de özel. Sen ne kadar onu benden kaçırmaya çalışsan da onunla vakit geçirmeme engel olamazsın."

Fiona, Erman'a doğru sokuldu. Erman eğilip onu sevgiyle kucaklayıp öperken derin bir nefes alıp verdim. Bu yaptığım hataydı. Parfümü hala aynıydı..

"Zorunluluk hissetme diye söyledim." Boğazımda sinir bozucu bir yanma vardı.

Karşıma çıkarak her şeyi zorlaştırıyordu. Kokusu, beni mahvetti. Bana ne hissettirdiğinden haberi yoktu.

"Zorunluluk değil. Onunla vakit geçirmekten keyif alıyorum ben."

Yüzüme bakmadan konuşuyordu. Bana bakmak bile istemiyordu. Kalbim acıyordu.

Boğazıma oturan yumruyu geçirmek adına sertçe yutkundum. İşe yaramadı.

"Peki." Dedim sesimi kontrol altında tutmaya çalışarak. "Hafta sonları senin için uygun mu?"

Fiona'nın son kez başını okşarken ayağa kalktı. Bu kez nefesimi tuttum.

"Uygun."

"Güzel." Dudaklarımı hızlıca ıslatıp bir kez daha yutkundum. "Tufan senin için, onu dışarı çıkarır."

"İyi olur." Dedi kavisli kaşlarını çatarak.

Bile bile canımı yakmaya çalışıyordu sanki. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Bacaklarım uyuşuyordu. Midem ağrıyordu.

"Gel Fiona. İçeri girelim."

🌺

Yatağımda dönüp dururken, Fiona yerde yatarken başını bana doğru kaldırdı. Onu bu akşam odama almıştım.

Yastığıma damlayan gözyaşımın, arkası gelmeye devam etti. Fiona huzursuz olduğumu hissetmiş olmalı ki, yavaşça kalkıp yatağımın içine girdi. Biraz kayıp ona yer açtım. Hemen önüme kıvrıldı. Mırıldanıp başını omzuma sürttü.

Başını okşadım.

"Onu çok özledim Fiona." Dedim usulca. "Karşımda öylece duruyordu. Kollarımı boynuna dolamak o kadar kolayken, niye bunu yapmak bu kadar zor?" Fiona başını kolumun üzerine koydu. "Kokusunu içime çekmeye korkuyorum. Ona dokunmaya korkuyorum."

Gözyaşlarım süzülürken gözlerimi sıkıca kapadım. Anılarım birer birer belirdi gözümde. Bana sarılışı, bana bakışı, saçlarımı koklayışı, beni öpüşü.. Gözlerimi hızla geri açtım.

"Eli elime değerse eğer, dinleyemem artık gururumu. Dizginleyemem özlemimi."

Fiona mırıldanıp esnedi.

"İyi geceler dert ortağım."

🌺

Bir hafta geçmişti.

Erman'ı bu hafta hiç görmemiştim.

Şimdi pencereye dikilmiş tırnaklarımı kemirirken gelmesini bekliyordum.

Tufan, Fiona'yı hazırlamıştı. Çantası da hazırdı.

Annem odamın kapısını açar açmaz, hızlıca pencerenin önünden ayrılıp yatağımı düzeltiyormuş gibi yaptım.

Doğrulup gülümsedim. "Anne?"

"Ne yapıyorsun sen pencerenin önünde?"

"Hiç." Ellerimi kot pantolonuma sürttüm. "Fiona gittiyse bende çıkacaktım. Ona baktım."

Annem onu kandıramayacağımı belli ederek kaşlarını kaldırdı. "Nereye?"

"Duygu ile yemek yiyeceğiz."

"Akşama yiyecektiniz?"

"Tabi tabi! Ben baştan Zehre'ye uğrayacağım." Panikten ne dediğimi bilmiyordum.

Annem sıkıntıyla içini çekti. "Fazla oyalanma." Erman gelmeden gel, demek istiyordu.

Sonunda Erman'ı göremeden evden çıkmıştım.

Zehre'ye gittiğimde, birer kahve içmiş sohbet etmiştik. Ne kadar ısrar etsem de ağzını bıçak açmıyordu. Ama en azından Kadir abinin artık bebekten haberi olduğunu biliyordum. Bundan sonra ne yapacaklarını sorsam da söylemedi. 'Bilmiyorum' diyerek geçiştirdi. Ama Zehre'de bir tuhaflık seziyordum. Yardım etmeyi ya da onun için yapabileceğim bir şey olabilir mi diye sordum. Hiç bir şey, dedi.

Daha sonra Duygu'ya geçmiştim. Birlikte Ezgi'nin keşfettiği mekana gittik.

Duygu karşımda kahkahaya boğuldu. "Resmen velayet için kavga eden karı koca gibisiniz."

"Gülme Duygu."

"Ama öyle. Fiona'yı paylaşamıyorsunuz." Gülmekten, gözünün altına akan rimelini sildi. "Çok komiksiniz."

"Dalga geçeceğini düşünmemiştim. Yoksa anlatmazdım."

Duygu'nun yüzü yavaş yavaş ciddi bir hal alırken derin bir nefes alıp verdi.

"Bak.. Gerçekten soruyorum. Ne istiyorsun Meyra?" Dudaklarımı ısırdım. Doğru bir cevap verebilmek istiyordum. "Ben biliyorum." Dedi Duygu. "Her zaman dürüst ve açık sözlü olduğumu biliyorsun."

"Evet. Evet biliyorum." Sıkıntıyla nefes alıp verdim.

"Onu affetmek istediğin gözlerinden okunuyor Meyra. Sürekli ondan bahsedip duruyorsun. Ciddiyim. Dört yıl ondan kimseye bahsetmeden nasıl durabildin?" Dudaklarımın arasından ufak bir kıkırtı çıktı. Ardından dudaklarını tekrar ısırdım. "Sen ondan bir adım bekliyorsun. O da senden."

"Hayır.." Dedim uzatarak.

"Seni zorlamayacağım. Sadece bir konuda uyarı yapacağım;" Arkasına yaslandı ve ciddi yüz ifadesini tekrar takındı. "Aptal gururunu dinlemeye devam ettiğin sürece, karşı komşun İlayda'ya dikkat etmeni öneririm."

"Saçmalıyorsun." Diye güldüm. Ama o hiç gülmedi. Hafifçe öksürerek parmaklarımı pantolonuma bastırdım. "Kalkalım mı artık?"

Duygu içime küçük bir kurt düşürdü. Çok geçmeden büyüyecek ve beni delirecek duruma getirecekti. Bu yüzden sakin ve mantıklı hareket etmek için derin bir nefes alıp verdim.

🌺

Ertesi gün, kahvaltıdan sonra notlarıma göz gezdiriyordum. Yarın sabah babamın patronuyla görüşmem vardı. Beni Pazartesi günü beklediğini söylemiş.

Heyecanlıydım. İlk kez bir iş görüşmesine gidecektim. Umarım beni severlerdi.

Tufan aşağıdan "Abla!" diye bağırıyordu.

"Ne var?!"

"Fiona'nın taşması nerede?"

Kapımı hırsla açtım. "Dün siz gezdirdiniz. Geldiğinde nereye koyduysan oradadır!"

"Of abla annem gibi, sende!" Diye mırıldandığını duydum. "Yok işte! Görmedin mi bir yerde?"

Oflayarak aşağı indim. Konsolun üzerinde duran kırmızı tasmayı kavradım. "Burada işte."

Tufan sırıttı. "Ama oraya bakmıştım ben."

Bahçeye çıkıp Fiona'nın tasmasını bağladım. Boynunu sevmeye başladım. Dilini çıkararak şımarmaya başladı. Yere yatıp yuvarlandı.

"Şımarık kızım benim.." Karnını sevdim.

Bahçe kapısının sesini duyduğumda arkamı döndüm. Aynur abla kucağında bir yaşındaki kızı Güneş ile birlikte içeri girdi.

Kocaman gülümseyerek ayağı kalktım. "Hoş geldiniz!" Ben üniversitedeyken Aynur abla ikinci kızı Güneş'i kucağına almıştı. Dünyalar güzeli bir kızdı. Onu aramayı ihmal etmemiştim. Aynur ablayı sever ve sayardım. "Hoş geldin Güneş." Onlara biraz yaklaştım ama Güneş'e dokunmadım. "Fiona'yı sevmeseydim seni şuan kucağıma alıp mıncıklardım."

Emziğini çıkarıp diğer eliyle Fiona'yı işaret etti ve "Fi." Dedi.

Şaşkınlıkla gülümsedim. Fiona onu görünce ayaklanmıştı.

Aynur abla Güneş'i yere salarken elinden tutmayı ihmal etmedi. "Biz Fiona'yı çok seviyoruz Meyra ablası. Bilmiyorsun sen."

Güneş çığlık atarak güldü ve Fiona'nın kafasına acemice sarıldı. Onları öyle görmek çok güzeldi.

Aynur abla başını hafifçe bana kaldırdı.

"Meyra.." dedi usulca. "Mahalle konuşulanları duydun mu?"

"Hayır." Dedim tedirginlikle. "Yine neyin dedikodusu dönüyor?"

Aynur abla Güneş'in elini bırakarak biraz daha doğruldu.

"Doğan ile seni konuşuyorlar."

"Ne?!" Diye çığlık attım.

"Haberin yok.." diyerek başını salladı. "Erman'ın kulağına gitmiştir ama."

Ensemden aşağı buz kesilmiştim.

"Ne diyorlar?"

"Birçok şey. Hangisi anlatayım?" Bir yandan gözü kızındaydı. "Güya sen Erman'ı, Doğan için bırakmışsın. İzmir'e gittiğinden beri Doğan ile görüşüyormuşsun. Hatta bir ilişkiniz varmış. Sen dönünce, Doğan da dönmüş."

"Saçmalık." Sinirle saçımı kulağımın arkasına aldım.

"Cemile abla da sizi köşede görmüş. 'Aralarındaki ateşi ben bile hissettim.' Diyor sağda solda."

"Ben parçalayacağım bu kadını!" Sinirle ellerimi açarken dişlerimi sıktım.

"Ben inanmadım tabi, biliyorum seni. Ama sen dikkat et Meyram." Sağ omzumu sıvazladı. "Doğan karşına çıkarsa mümkünse yön değiştir. Belli olmaz, bu çocuk belki hala sana yanıktır. Bu konuşulanlar onun işine gelir."

"Yok Aynur abla. Erman ile bir ilişkimiz vardı bizim. Doğan abi buna rağmen, bana adım atmaz."

"Sen emin olma güzelim." Gözlerini sıktı. "Aşk denen illet, hiç bir şey dinlemez."

Sıkıntıyla içimi çektim. Alnımı kaşıdım. Çok.. öfkeliydim.

"Bu Cemile abla niye benimle uğraşıyor ya?"

"Kinli kadın sana. Camını indirdin ya, belledi seni."

"Şimdi de evini başına yıkasım geliyor."

Güneş, Aynur ablanın bacağına sarılıp "Anni," dedi.

Aynur abla kızını kucağına alırken "Sıkma canını," dedi. "Ben annene de bakayım beş dakika, gideceğim. Az hava alayım diye çıktım."

"Annem içeride."

Aynur abla içeri girerken Tufan sekerek kapıdan çıkmıştı.

"Hadi Fiona gidiyoruz." Fiona'nın tasmasını yakaladı. "Abla biz çıkıyoruz. Erman abi geliyormuş."

"Tamam."

O anda bahçe kapısına yaklaşan birini gördüm. Yeşilliklerin arasından seçemedim. Açığa çıktığında bu kişinin Doğan abi olduğu gerçeğiyle yüzleştim.

Tufan "Hoş geldin Doğan abi," demesiyle başını öteki tarafa çevirdi. "Erman abi. Gidelim mi?"

Duvarın ardından çıkan Erman ile tüm vücudumu adrenalin sarmıştı.

Bahçe kapısının önünde Doğan abi ve Erman karşı karşıyaydı. Erman'ın bakışları anında beni buldu.

O kadar zordu ki bu bakışı anlatmak. Ne hissettiğini tahmin edemiyordum. Kızgın ve öfkeli olduğunu görebiliyordum. Ama altında yatan başka bir duygu vardı. Ve bunu öfkeli bakışlarıyla gizlemeyi çok iyi bilmişti.

Bense gergindim.

Dedikoduları ikisinden biri duymuş muydu? Yoksa ikisi de duymuş muydu?

Nefesimi tuttuğumu, patlamak üzere olan göğsümden anlamıştım.

Kalbimin korkuyla attığını kabul ettim.

🌺

Beyaz GardenyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin