BÖLÜM 5

4.2K 230 98
                                    

Uçurumları sevenin, kanatları olmalı...

Nietzsche

********

Yabancı hissettiğin yere ait hissedemezdi insan. Eliza tanıdığı mutfak eşyalarına baksa da yabancı olduğu bu mutfakta hiçbir şey bilmiyor gibi düşünüyordu.

Ya da ondan yemek bekleyen kişiyi düşününce her şeyi unutmuştu. Önündeki masada duran malzemeleri seyrederken öylece boş gözler ile bakıyordu.

"Beyin gücünle mi pişireceksin yemeği?" Şef Lorenzo'nun sesi ile kendine gelip başını kaldırdı. "Aslında olabilir ama ciddi bir çalışma gerektirir," Eliza hala anlamaz şekilde bakınca şef gülmeye başladı. "Şaka yapıyorum Eliza, neden durgunsun?"

"Sadece yapacağım şeyi kafamda toplayamıyorum," yeniden masadaki eşyalara bakmıştı. Şef de bakmaya başladı.

"Tavuk, mantar, kapya biber, bezelye..." Malzemeleri sayarken eli çenesine dokunuyordu. "Muhtemelen klasik bir şey yapmayı planlamıyorsun,"

"Aklımda yapmak istediğim bir tarif var ama güzel olur mu ya da beğenir mi bilmiyorum," Eliza kendi kendine konuşurken kırdığı potu anladı. Ama şef sanki onu dinlemiyor gibiydi, malzemeleri inceliyordu.

"Yaparsın sen, eşyaları istediğin gibi kullan. Bugün senin için bu otelde güzel bir başlangıç olacak. Ayrıca Asef Bey'in beğenip beğenmeyeceğine kafanı takma, sen tarzını konuştur," Şef Lorenzo kırık Türkçesi ile konuşurken komik görünüyordu ama söyledikleri Eliza için önemliydi. Biraz daha rahatladığını hissetmişti.

"Teşekkürler şef," gülümseyip kollarını sıvamaya başladı.

"Bu arada Asef Bey, kimyona bayılır," gitmeden önce çok önemli bir sır verir gibi eğilip söylemişti. Geri çekildiğinde yüzünde bastırmaya çalıştığı bir gülüş vardı.

Eliza, Asef'in ona gönderdiği listeyi hatırlamaya çalıştı, orada sevmediği şeyler arasında kimyonun olup olmadığını düşündü. Ama şef söylediyse doğrudur diye düşünüp yemeği yapmaya başladı.

Önce mantarları çeşitli baharatlar eşliğinde güzelce karamelize kıvama ulaşana kadar tavada kızartıp en son bezelye ekleyerek sos haline getirmişti. İnce şekilde kağıt gibi açtığı tavuk göğsü içine patates ve bezelyeden yaptığı sosu koymuş ve çeşitli baharatlar ile karıştırdığı kimyonu eklemişti. Kapattığı tavuğu özel sos eşliğinde fırında pişirmişti. Şimdi önündeki tabakta sos üzerinde tavuk, yanında közlenmiş sebzeler ile güzel şekilde duruyordu. Yanında da farklı mezeler vardı. Eliza hepsini güzelce tekerlekli masaya yerleştirip üzerini kapattı. Şimdi yapması gereken tek bir şey vardı. Yemeği bekleyene sunmak...

Asef Bey'in emri ile şifre yeniden şef tarafından Eliza'ya verilmişti. Eliza, Asef Arjen'in odasına çıkan özel asansöre binip 20. katın düğmesine bastı. Aslında şifreyi hala hatırlıyordu ama korktuğu için unuttuğunu söylemişti. Asansör ona inat hızla ilerleyip yirminci katta durmuştu. Eliza derin bir nefes alıp Asef Arjen yazan kapıya doğru ilerledi. Kapıyı iki kere tıklattı.

"Gir," duyduğu kalın sesle kapıyı açıp içeri girdi ve direkt ona bakan koyu renk gözler ile karşılaştı. Sabah da bu gözleri görünce aynı hissetmişti. Parmaklarının karıncalanmasını görmezden gelmeye çalışarak ilerledi.

"İki saat altı dakika geçti," dedi adam dünyada sadece ona ait olan saate bakıp.

"Sosun iyice olması için gerekli zamanı yakalamaya çalıştım," başını dik tutarak konuştu Eliza.

"Sana verdiğim sürede olacak yemek seçmen gerekirdi, neden ben yemeğimi altı dakika geç yiyorum üstelik sekiz oldu şimdi,"

Eliza bu adam karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Dönüp gitmeyi düşündü ama yine de başını dik tutup yeşil gözleriyle baktı adama.

ELİZAWhere stories live. Discover now