Öfke

299 6 0
                                    

Bölüm 4

Gördüğüm manzara beni sinirden kudurtuyordu. Hastaneden kaçmak nedir, yaralısın sen.
Doktor dediğin keyfinden gözlem altında tutalım demedi seni.

Odadan tekrar çıktığımda hemen güvenliği arayıp, Yunus abiyi tarif ederek, çıkmasına izin vermemelerini söyledim. Bu esnada ben de çıkışa doğru gidiyordum.

Asansörü beklemek beni oyalayacağı için merdivenlerden koşarak inmeyi tercih ettim. Çıkışa yaklaştığımda onu ağır ağır giderken gördüm. Koşarak kolundan tuttum, "Nereye gidiyorsun bu halde, dinlenmen gerek." Beni dinlemeyip bir hışımla kolunu elimden kurtardı. Sinirli olduğu nefes alışından belliydi. Benim dediğimi umursamadan tekrar çıkışa yöneldi.

"Sağır mısın be adam, istirahat etmen gerek." diye bağırdım. Aniden bana doğru döndü. Aman Allahım dönmese miydi? Bağırmasa mıydım? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
Ooofff, ne saçmalıyorum ben be.
Korkudan devrelerim yandı. Öyle sinirli bakıyordu ki, elinde olsa beni öldürecekti sanki.

Ona bağıran ben değilmişim gibi etrafı izlemeye başladım. Adımlarının yönünün değiştiğini hissedebiliyordum. Ve hatta hislerim "sana geliyor" diyordu.

"Sen bana mı bağırdın?" diye sordu. Sesi "evet dersen seni öldüreceğim" der gibiydi.
"Ben... bağırmak... sana...? Aaa, Yunus abi bağırmak nasıl bir şey bilmem bile." diye onu atlatmaya çalışıyordum.
Bana inanmadığını adım gibi biliyordum oysa ki.

"Haleeee, beni deli ediyorsun Hale. Sen delisin diye herkes delirsin istiyorsun Hale. Yapma Hale, uğraşma Hale, BANA BULAŞMA HALE!" Son cümlesini öyle bir sesle söyledi ki, bu bağırmak değil kükremekti.

Korkudan mı yoksa ondan beklemediğimden mi gözlerim doldu bu bağırışı karışısında. Ben olduğum yerde kalırken o tıpkı dün geceki gibi arkasına bile bakmadan beni olduğum yerde bırakıp çıktı gitti hastaneden.

Taş kesilmiştim adeta. Kızlardan biri gelip koluma girene kadar nerede olduğumu bile unutmuştum. Soyunma odasına girdikten sonra yaşlar gözümden çeşme açılmış gibi akmaya başladı.

Neden ağladığımı ben de bilmiyordum. Sakinleşmeye çalıştıkça sinirlerim daha çok geriliyordu. Kendimi iyi hissetmediğimi söyleyerek üzerimi değişip hastaneden çıktım.

Yağmurun altında ağlayarak eve doğru yürüyordum. O kadar sinirlenmiştim ki kaç saat geçtiğini bile umursamadım. Telefonuma baktığımda, ailemden 14 cevapsız arama olduğunu gördüm. Ailemin dışında en son görmek istemeyeceğim kişiden 16 cevapsız arama ve onlarca mesaj olduğunu gördüm.

Onun ismini okumamla telefonu sinirden yere fırlatmam bir oldu. Sinirim bana bağıran o öküze miydi yoksa kendime mi bilmiyordum. Sinirlendikçe gözlerim yine doluyordu. Telefonumu elime aldığımda saatin 22:30 olduğunu gördüm. 8 saattir sokakta öylece yürüdüğümü saate baktıktan sonra anladım.

Ailemin merak etmesi gayet doğaldı. En geç saat 19:00 da evde olurdum ya da eve ne zaman geciksem arayıp haber ederdim. Bu sefer onlarda bana ulaşamazken merakları gayet doğaldı.

Yürürken birden bir arabanın fren sesini duydum, karanlık olduğu için kimin olduğunu göremedim.
Ben ne olduğunu anlayana kadar, güçlü kollar tarafından çekildim ve biri beni göğsüne çekti. Bunun abilerimden biri olmadığı kesindi.

Bu koku çok tanıdıktı. Allahım nolur düşündüğüm kişi olmasın bu.

"Küçük, sen nerdesin? Kafayı yedim, sen ne yapıyorsun Hale. Delisin diye bunun hakkını vermek zoruda mısın? Ya insan telefona bakar. Hadi benimle konuşmak istemedin, peki ailen? Annen fenalaştı, babanı eve sokamadık. Kızım gelmeden girmem diyor adma başka bir şey demiyor."
Beni beni saran kollarını şokunu daha üzerimden atamazken onun soluksuz konuşmasını dinliyordum.

KüçükWhere stories live. Discover now