3.Bölüm: Clausula rebus sic stantibus

29 4 1
                                    

Clausula rebus sic stantibus: Koşullar değişmediği sürece

Kamer, Kamer, Kamer... Beynimi bir romancıya satsaydım onun dışında yazabilecek bir şey bulamazdı. Mahkemede olsam bir tek onu savunabilirdim. Mücadeleme onun için kuşanıyordum, bana evren hakkında bilmediklerimi anlatıyordu. Merak etmesini, bu dünyada yaşamıyor olmasını seviyordum. Bambaşka bir yere aitti, etrafındaki kötülükleri göremiyordu. Onu anlıyordum, onu kabul ediyordum. O da beni anlar ve beni kabul ederse beni sevebilirdi. Ben bu umuda aşıktım. Buna gerek kalmadı, o da beni seviyordu. Hayatım yalnız ondan ibaretti. Bir de devrim... Verdiğim mücadeleyi o güzelleştiriyordu. Hayatı boyunca özgürlük uğruna savaşan ben boynuma tasma geçirmiş, ona teslim olmuştum. Ruhumu kafese atmıştı, ona düşman olmalıydım. Yapamadım. Onun için özgürlüğümden de vazgeçerdim. Yemin ederim ondan da vazgeçerdim ama aynı yola çıktığımız arkadaşlarıma ihanet edemezdim. Bana korkuyla baktığı, kalmamı söylediği o saniyelerin bir önemi yoktu. Peşlerinden giderken elimde hissettiğim yumuşak ellere baktım. O benimle gelmemeliydi, ona gelebilecek küçücük bir zarar beni kahrederdi. Gözlerinde gördüğüm tutkuya daha fazla engel olamadım, benimle gelmesine izin verdim. Dakikalar sonra yandaki kafeye hücum ettik. Erkekler olarak kalabalığı yarıp elimize geçirdiğim ne varsa tanıdık düşmanlarımıza saldırdık. Okulun faşist grubuydu, onlar altı kişiye yirmi kişi saldıracak kadar ödlek çıyanlardı. Ama bizim örgütlenme hızımızı unutmuşlardı.

Elimdeki cam bardağı Umut'a saldıran birine fırlattım. Deniz masayı kendisine siper aldığı için daha rahat görünüyordu. Çağrı'yı etrafta göremedim, muhtemelen o da yardımına geldiğimiz yoldaşlarımızı koruyordu. Anlamadığım şekilde yüzüme yediğim bir yumruktan kaçamadım. Çünkü o esnada kalabalığın arasından Kamer'e bakmıştım. Kamer... İsminin ay oluşu yüzünden mi gözleri bu kadar güzeldi? Karnıma yediğim yumruktan sonra kendime geldim, elime bir sandalye aldım. Önümdekine sertçe vurup yere düşürdüm. Ama sırtıma yediğim bir sopayla beraber kalabalığın arasında ben de yeri boylamıştım. Her tarafıma uğrayan tekmeleri umursamıyordum, yalnız sevgilimi düşünüyordum. Kalabalığın arasında parlayan karamel saçlarına öylece baktım. Onları bir daha okşayamayacakmış gibi geliyordu.

Sana şu kısacık zamanda bir şiir yazdım sevgilim. Kalabalıklar arasında hüzün dolu gözlerin ilham verdi bana. Kabul eder misin? Bu korkunç hayatı benimle sürdürmeye karar verdiğin gibi yine benimle olur musun?

Safları sıklaştırın çocuklar
Bu kavga faşizme karşıdır
Bu kavga hürriyet adınadır.
Beyazıt'a gideceğiz her şeyim,
Orada her şeyini kaybedenlerin kavgasını sürdüreceğiz.

Seni hayatına bir iz bıraktıktan sonra veda ediyorum sana. Böyle olsun istemezdim. Benim hayatımda olanlar seni korkutuyordu, bunu gözlerinde görmüştüm. Seni bıraktığım için benden nefret mi ediyorsun? Olsun, senin nefretini de kucaklıyorum.

 Seni bıraktığım için benden nefret mi ediyorsun? Olsun, senin nefretini de kucaklıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kapanan gözlerim saniyeler sonra vücuduma inen darbelerin durmasıyla yeniden açıldı. Hareket etmek güçtü ama başımı kaldırabiliyordum. Hemen karşımda hayalimdeki kadını gördüm. Elindeki sandalyeyi etrafa sallıyor, beni dayak yemekten kurtarıyordu. Masanın altına doğru kendimi sürükledim. Tek derdim oraya tutunup ayağa kalkmaktı. İçeri dolan polislerle beraber ayaklandım ve tüm acımı unutup sevdiğim kadının elini tuttum. Bu kafeyi çok iyi biliyordum, diğer çıkıştan onu çıkardım. Onu koruma iç güdümle yüzleşmiştim. Resmen onun için yoldaşlarımı arkada bırakmıştım. Çünkü asla unutamayacağım bir şey yapmış, etrafını çevreleyen cesaret bulutuyla beni korumuştu.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin