23.Bölüm: Actio libera in causa

13 1 0
                                    

Actio libera in causa: Kara Avrupası hukuk sistemlerinde olan bir hukuk ilkesidir. Bir suç işlemek için bilerek ve isteyerek sarhoş olan veya akıl hastalığına neden olan bir kimse, yasak fiili işlediği sırada körü körüne sarhoş şekilde ve kasıtsız olarak hareket etmiş olsa bile, belirli şartlar altında bu suçtan sorumlu tutulabilir.

Burası hep beyazdı, her şey beyazdı. Burada başka renk görmenize bile izin yoktu. Haplar verecekler ve beni yine uyuşturacaklardı.

Akıl hastanesi günlüklerime hoş geldiniz. İlk bir hafta rahatsız yatağıma alışmak zor oldu. Doktor hâlâ intihar etme düşüncesinde olduğum için beni deli gömleğinden bir türlü çıkarmadılar, gittiğim her yerde mutlaka bir hasta bakıcı bana refakat etti.

Galiba bir önceki tedavinin aynısı uygulanacaktı. İlk 8 hafta günde bir kez 60 mg duloksetin, yanıt alamazlarsa doz ikiye çıkacaktı. Ya da bu elimdeki farklı bir ilaçtı, hatırlamıyorum.

Derslerden hiçbir zaman tam puan alamamıştım ama Montgomery -Åsberg Depresyon Derecelendirme Ölçeği testimin sonucu epey yüksekte çıkmıştı. Fırsat olduğunda intihar için açık planlar, intihar için aktif hazırlıklar.

Birkaç tane daha test çözdüm, notlarım iyiydi. Doktorum bundan pek memnun olmamıştı.

Burada da birkaç defa kafamı duvara vurmak suretiyle hedefime ulaşmak istedim ama yetiştiler işte. Beni de yatağa bağladılar.

Bugün hangi gün bilmiyorum, saatten de haberim yok. Buraya düştüğünüzde zamanınızın değersiz olduğuna kanaat getirebiliyorlardı.

Birkaç hafta sonra odama kitap sokmama izin verdiler, artık kollarımı da bağlamıyorlardı. Ziyaretçiye bile izin vermişlerdi. Ayağa kalktım ve gelen ziyaretçimi görmek için heyecanla koridorlarda dans ettim. Kim gelmişti acaba? Annem, Umut... Durdum, onlar gelemezdi ki.

Hasta bakıcım beni hafifçe öne ittiğinde yürümeye devam ettim. Önümdeki kapı açıldı, karşımda baba müsveddesi duruyordu. Gülümsedim, deli olmadığımı yüzüne vurmak adına karşısına oturdum. Burada boşuna tutuluyordum.

"Merhaba baba, nasılsın? Hâlâ iktidarın kölesi misin?" Babamın bana acıyan suratını yenmiştim, şimdi bana nefretle bakıyordu. Haklıydı. Karşısında onu vuran ve ölümünü isteyen oğlu duruyordu. Geri dönmüştüm.

"Sen hala akıllanmadın mı? Akıllanasın diye seni buraya atmadım mı ben? Sen bu illetten kurtul diye..." Ne illeti, sevdiklerini kaybetmek mi? Bundan kurtulmak mümkün olsaydı keşke.

"Benim ne için savaştığımı anlamıyorsun değil mi? Benim kurtulmam hiçbir zaman önemli olmadı." Derin bir nefes aldı, sosyalist düşüncelerimle ilgilenmiyordu.

"Kendini böyle salınca devrime katkı mı sağlıyorsun?" Buna koca bir kahkaha patlattım, nasihatlerını iade ediyorum.

"Solculuğu en çok siz bilirsiniz zaten tabii. Niye geldin baba? Annemin ölümüyle ilgili konuşmak için mi? Evet, benim yüzümden öldü. Benim mezuniyetime gelirken hayatını kaybetti. Bunu biliyorum zaten, bana bilmediğim bir şey söyle." Kaşları çatıldı, beni şaşkınlıkla izledi.

"Seni suçladığımı mı düşünüyorsun? Suçlu benim Uraz. Sarhoş olup kendimi kaybettiğimde annene şiddet uyguladım, sen de onu korudun. Bizimle yaşamadın, seni tamamen kaybettim. Eğer ben bunların hiçbirini yapmamış olsaydım senin mezuniyetine ailecek gidecektik, şoför koltuğunda ben olacaktım." Babamın şu sözleri haftalardır gördüğüm tedavilerden daha iyi gelmişti.

"Eğer kendini suçluyorsan silah öneririm, aşırı doz ilaç can yakabiliyor." Ayağa kalktım ve hasta bakıcımın beni götürmesini bekledim. Beni ise odamda hiç beklemediğim biri karşılamıştı.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin