18.

2.4K 214 81
                                    

wonder girls - why so lonely

"Gelmeni tabii ki beklemiyordum," demişti Zeynel, küçüğün evine girişini üşüyerek izlerken. Alt kattakiler artık o kadar da yakmıyor olacaklar ki evleri biraz soğuktu şimdi. Üzerindeki kalın beyaz hırkasına daha da sarınırken Uğur düşük gözlerle mavilere bakıyordu üzerindeki montu çıkartmaya çalışıp. Sinirleri artık yıpranmıştı. Olayın üzerinden neredeyse bir hafta geçecekti ve Zeynel konuşmaktan kaçınıyordu. Sabrı kalmamıştı.

"Beklemezsin tabii," diye terslendi montu diğerine uzatıp onun odasına geçerken. "Salim yok mu?"

"Markete gitmişti gelir birazdan. Yemek yedin mi?" 

Zeynel diğerinin peşinden odasına giderken sordu. Kalbi içinde göğüs kafesinin kemiklerine sıkışıp boğulurken nefes nefese kalıyor gibi hissediyordu. Yüzleşmekten korktukları vardı. Uğur'u kaybetmektense o geceyi hiç konuşmamayı yeğlerdi bu yüzden bu konuşmayı olabildiğince erteliyordu kendince. Çok korkuyordu. Ona açılıp onu kaybederse aklını yitirebilirdi üzüntüsünden. Odaya girdiğinde Uğur direk büyüğünün kıyafet dolabına ilerlemişti.

"İki gün kalacağım," dedi Uğur. Diğerine bunu bildiriyordu, fikrini almaya ihtiyaç duymuyordu çünkü. Zeynel çalışma masasına kalçasını yaslarken masanın üzerinde duran elmayı aldı avucuna. Ne diyebilirdi ki? Canına minnetti. Onu her dakika özlüyorken en azından iki gün yan yana olacakları için mutluydu. 

"Saat başı yüz kağıt alırım," dedi sonra sırıtırken. "Dolabın içindeki her yiyecek de ekstraya giriyor."

Uğur ona sesli bir hareket çektiğinde ise Zeynel neşeli bir kahkaha atmıştı. "Bak ben de sana giriyorum ekstra olarak."

"Imm nefis," dedi Zeynel sonra; bunu o kadar boşluğuna gelerek söylemişti ki boynundan yanaklarına doğru ateş çıkıverdi. Uğur üzerine kalın bir kapüşonlu giyindikten sonra içinde deliren kalbini duymazdan gelerek derin bir nefes aldı.

"Buraya neden geldiğimi gayet iyi biliyorsun Zeynel," dedi ona doğru ilerlerken. Boynunu önce sola sonra sağa yatırıp gerginliğini o kıt sesiyle atarken Zeynel'in yüzündeki neşeli ifade buhar oldu.

"Kahve yapayım mı?" diye savuşturmaya çalıştı küçüğü. Yerinden kalkmıştı ki Uğur ani bir hamleyle, elini göğsüne koyarak onu ittirmişti masaya doğru, durdurup başını iki yana salladı. "O zaman meyve soyayım mı? Üzerine daha rahat bir şeyler de verebilirim istersen. Ya da-"

Onu susturan Uğur'un bakışlarıydı. Sadece öyle düz düz bakarak büyüğünü susturabilmişti o anda. Zeynel yanağının içini dişleyip başını eğerken elindeki elmayı da masaya geri bıraktı. 

"Tamam," diye mırıldandı kısık bir sesle. "Daha fazla kaçamayacağım anlaşılan."

Uğur ellerini onun iki yanına yaslayıp bedeni kendi bedeniyle arasına alırken gülümsedi. "Evet," diye onayladı. "Konuşacağız. Yeter artık."

Zeynel başını sallayıp kafasını kaldırdığında Uğur'un gülümsemesini beklemediği için önce ne yapacağını bilemedi ancak sonra teslim oldu kızarmış etli dudakları. İki yana kıvrıldıklarında Uğur biraz eğilip dudaklarını onunkilere kapattı. Planladığı şey bu değildi. Öpücüğü hemen karşılık bulurken avucunu Zeynel'in ısınmış boynuna yaslayıp parmağıyla damarının olduğu kısmı okşadı usulca. Dudaklarına hapsettiği alt dudağı sakince emdikten sonra dilini dokundurup çekti. 

Biraz geri çekildiğinde artık geri dönülmez bir yolun tam ortasındaydı iki genç de. Uğur kahvelerini diğerinin tam mavi denizlerinin ortasına döktüğünde, dilinin üzerindeki o taş paramparça olup et parçasını özgürlüğüne kavuşturdu.

"Zeynel ben sana köpek gibi aşığım," diye fısıldadı. "Deliriyorum sana." Biraz daha geri çekilip parmağıyla sevdiği oğlanın gözünün altını okşadı. Dudaklarındaki ufak çiçekler bir bir patlarken gözleri onun mavilerindeydi. "Böyle gökyüzü damlamış gibi mavi mavi bakan gözlerine, çilek tarlası gibi duran tatlı dudaklarına, sesine, gülüşüne, hatta uyurken çıkarttığın o anlamsız mırıltılara bile o kadar aşığım ki kafayı yiyeceğim artık. Beni görmen için her yolu denedim. Yıllarca seni kaybetmemek için içime gömdüm ama yapamıyorum artık. Bedenim büyüdükçe o da içimde büyüyor ve artık sığdıramıyorum kalbime. O kadar aşığım ki her şeyi riske attım. Her şeyi, Zeynel, seni kaybetmeyi bile göze aldım."

Zeynel ne duyuyordu? Kulağından girip beynine ulaşan ses yığını öyle kuvvetliydi ki tam olarak ne algılaması gerektiğini seçemiyordu. Yıllardır kalbini yakan bu duygularının tıpkı bir ayna gibi küçükte görmek ne hissettiriyordu? 

"Dalga geçmiyorsun," dedi ciddi bir ifadeyle, gözlerini diğerinin parlak kahvelerinden çekmezken. 

"Hayır," diye onayladı Uğur. "Gayet ciddiyim."

Zeynel bir süre baktıktan sonra dudaklarına güzel bir tebessüm yerleşti, kollarını uzatıp küçüğü kendisine çekerken ona kocaman sıkı bir sarılma vermişti. Ona olan sevgisinin şimdi karşısında duracak bir şey yoktu. Ona dilediği gibi dokunabilir, onu istediği gibi öpebilirdi. Uğur bu sarılmaya karşılık verirken bedenini yılan gibi sarmış gerginliği ve korkusu da uçup gitmişti. 

"Seni çok seviyorum," diye mırıldandı Zeynel parmaklarını sevgilisinin saçlarına geçirirken. "Seni çok seviyorum, anlatamayacağım kadar çok seviyorum. Fesleğenlerden bile çok seviyorum. Kahvaltı yapmaktan bile çok seviyorum. Okuduğum kitaplardan, boyalarımdan, çizdiğim resimlerden bile çok seviyorum. Seni çok seviyorum."

Geri çekildiğinde Uğur'un yüzündeki gülümseme büyümüştü. "Tamam," dedi hâlâ gülüyorken. "Güzel."

"Evet." Zeynel kıkırdadıktan sonra parmaklarını diğerinin parmaklarına geçirdi. "O zaman sevgilim olur musun?"

Uğur buna sevimli bir kahkaha attığında ise gülüşü kıkırtıya dönmüştü. Komik olan neydi? Bütün endişeleri bir anda yok olmuş değildi ancak içinin hafiflemesiyle biraz başı dönmüyor değildi. Evet risk çok büyüktü. Yirmi sene kadar uzun bir süre şimdi incecik bir ipin üzerindeydi. Fakat bunu şimdi konuşmak istemediğine emindi Zeynel.

"Düşünmem gerek," dedi Uğur mavinin dudaklarına eğilirken. "Bana biraz zaman verebilecek misin?"

"İstediğin kadar."

Zeynel dudaklarına kapanmak üzere olan dudaklara gülümsedi ve sonra onları sevgiyle kabul etti. Kalbi şimdi çok daha başka çarpıyordu. Sanki yıllar sonra yeniden hayata dönmüş gibi canlı, ölümcül bir hastalıktan kurtulmuş gibi hayat doluydu. Hafifti, mutluydu...

Kediler ve Köleleri [bxb . texting]Where stories live. Discover now