Ceviz Ağacı Mahallesi'nin gölgesi bahar ayında yeryüzüne dokunurken içerisinde bulunan yaşantılar da birbirlerine dokundu.
Sıcacık insanların sıcacık mahallesine ve oradan da evlerinin içine misafir olduğumda çok küçüktüm ama anımsıyorum, çocuksu m...
Merhabaa, Umarım hepiniz çokça iyisinizdir. Özlettiniz çalıkuşularıım 🥹 Yeni yılınız hepinize güzellikler getirsin. Birlikte girdiğimiz ilk yılbaşı ve umuyorum ki son olmasın 🙏🏻 Söz verdiğim gibi sınır geçilmese dahi yeni yılın ilk haftası bölümü yayınlıyorum. Upuzun ve dolu dolu.
Satır aralarını çiçeklendirirseniz çook sevinirim, beni motive eden tek şey yorumlarınız 🥹💘
Bölüm şarkıları spotify playlistinde mevcut. Playlistin linki ise buradaki profilimde, kolayca ulaşabilirsiniz.
Sınır: 720 oy, 1,5K yorum.
Keyifli okumalar. ✨
... 26.Bölüm – Umudun Senfonisi Part I
İstanbul Ağlıyor – Gülay
Karbeyaz – Sertap Erener
Sahiden - Selût
The Butterfly Effect – Before You Exit
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zeynep Cihangir
Adana'nın sıcağında doğmuşum annemin ellerine. Babam dolmuş gözleriyle karşılamış beni, öyle dediler. Çocuğunuz olmaz demişler annemle babama. Çok dua etmişler, annem sabah akşam kıldığı namazlarına bizi, doğmamış çocuklarını dahil etmiş ve yalvarmış Allah'a. Bu karanlığın üzerine doğsun, aydınlatsın şu konağı. Can olsun bize. Yalvarırım Allah'ım.
Ondanmış babamın ağlayışları. Ki normalde asla akmazmış gözleri, annem öyle der. Ya da sessiz sakin bir yerlere sığınıp bırakırmış içindekileri. Ben yaz çocuğuyum, Melih kış. Sıla ise tam bir bahar bebeğiydi. İlkbahar bebeği. Neşe getirmişim konağa getirmesine de bu asla tüm konağı kapsamamış. Sadece biz üçümüz. Annem, babam ve ben. Silmişiz ve soyutlamaya çalışmışız kendimizi dış dünyadan. Ama olmamış. Akbaba gibi dikilip durmuşlar başımıza.
Kavga ve gürültünün, o ufacık yaşımla anlamlandıramadığım bir güç ve nefret savaşının ortasına doğduğumdan habersizdim. Büyüdüm, saçlarım uzandı döküldü etrafıma. Kardeşlerim vardı artık. En küçüğü üç yaşındaydı oradan kurtulduğumuzda. Kardeşlerimdi, ben ablalarıydım. Gerçekten abla olabildim mi onlara?
Anımsıyorum bir yaz gecesi, tüm Adana bizim konağın bahçesindeydi. Sıla ile bizim konağın balkonunda öylece dışarıyı izliyoruz. Melih ortalarda yok. Annemlere söyleyemesem de nerede olduğunu biliyorum. Yaşlı bir amcadan aldığı o boya sandığıyla ayakkabı boyuyor, başka okulların önünde...
Bizim ilkokulumuzun önünde hiç durmuyor çünkü gururu izin vermiyor buna. Her şeyi göze alsa da daha onu yapamadı. Ama önceki gece gelip yanıma, sıcak yatağa kıvrılırken fısıldadı kulağıma: "Bizim okulun önünde daha fazla ayakkabı boyatan varmış abla. Hatta okulun müdürü bile boyatmış ayakkabısını. Hem de bahşiş vermiş. Bir sürü." Duraksamış ve dalmış gitmişti. "Sınıftakiler görüp bir şey derse diye boyamıyorum orada çünkü kesin kavga ederim. Ama eğer siz çok önceden alalım o kocaman oyuncak evi derseniz bizim okulun önünde de boyarım."