[1.4]

553 44 7
                                    

On kardeş, beşi ölü.

Öyle diyordu kulağımda sezen aksu. Ünzile. Varmadan sekizine, ergin oldu Ünzile.

Kafamın içini yönetemediğim anlardan birindeydim. Kafede sezen çalıyordu. Bense kapısının önünde yeni yaktığım sigaramı içiyordum. Gözlerim karşıdaydı. Düşünüyordum öylece. Bazen ne düşündüğümü kendim bile bilmiyordum. Tam olarak o anlardan birindeydim şimdi de. Düşüncelerimin kapısı çıkışımda yaşadığım o olaydı. Okuldan çıkıp otobüse bindiğimde, otobüste trafikte akan araçları izlerken, ana caddede inip ezbere bildiğim kahveci dükkanının yollarını yürürken ve ardı ardına yaşadığım tüm anlarda düşünüyordum.

Bazı anlarda bir şeyler tekrar düzeltemeyeceğimiz kadar rayından çıkmış gibi gelirdi. O anlardan yalnızca birindeydim.

Sigaradan bir nefes daha çektim. Siyah ojeli tırnaklarım ve kırmızı rujumun izmaritin beyaz rengiyle olan zıtlığına baktım. Güzel bir görüntüydü. Ölümü hatırlatıyordu.

Sigaram bittiğinde ve bir öksürük krizi ciğerlerimi yokladığında içeri girmek üzereydim. O sırada kafenin kapısından içeri giren bir beden gördüm. Onun arkasından içeri girdiğimde gözlerimin hapsinde siyah deri ceket giymiş sırtı vardı. Yürüyüp tezgaha geçtiğimde, tam karşısında durduğumda ve ona baktığımda adımlarım çakılı kaldı. Zemine, donmuş bedenimle.

Gözlerine baktım. İlk önce şaşkınlık uğradı harelerime ona bakarken. Ardından göğsüme hızla bir sancı girdi. Bir anda kalbim öyle bir sızlamaya başladı ki, elimi kaldırıp onun üzerine koydum. İçerde can çekişiyordu sanki.

O da bana baktı. Benim aksime rahattı bakışları. Kendinden emin. Her zaman olduğu gibi, büyük bir şefkatle bakıyordu bana.

Bu canımı acıttı.

Bir anda kendime geldim. Anılarım tam beni kendine çekeceği zamanda temizledim boğazımı. Gözlerimi hızla kaçırdım. Derin bir nefes aldım. Ardından bir tane daha. Ve saniyeler içinde başımı kaldırdım ve ikinci defa ona baktım. "Ne istiyorsun?"

Gözlerindeki hayal kırıklığını gördüm.

Kaşlarını kaldırdı. Ellerini cebinde yumruk yaptığını biliyordum. "Güzel karşılama," dedi yalnızca. Kısaca başını sallayarak.

"Ne istiyorsun?" Diye tekrar ettim. Bu onu gülümsetti. "Bir filtre kahve," dedi. Bir adım atıp kollarını aramızdaki tezgaha yasladı ve beni izlemeye başladı.

Neden buradaydı?

"Sor," dedi gülümserken. Ona kısa bir bakış atıp kahvesini hazırlamaya başladığımda aynı şekilde izlemeye devam ediyordu. En son gelişinin üzerinden uzun zaman geçmişti. Öyle ki bıraktı sanmıştım. Daha doğrusu sonunda vazgeçtiğini düşünmüştüm. Yoruldu, diye bir sebep bile uydurmuştum kendime. İyi bile dayandı senin bu hallerine.

Dilimden döküldü o dökülmemesi gereken soru.

"Vazgeçtiğini düşünmüştüm."

Bir cümleden çok soruydu bu, evet. Neredeydin demek istiyordum içten içe ona. Biliyordum ki alenen söylemesem de anlayacaktı.

"Denizle sorunlarımız var. Annem uzun süredir rahatsız," gözlerim hızla omzunun üzerinden ona döndü.

"Neyi var?" Dedim gerçek bir endişeyle. Bu onun gözünden kaçmadı.

"Uzun hikaye, şuan iyi." Kestirip atması kaşlarımı çatmama sebep oldu. Ancak üstelemedim. Kahvesini hazırladım çarçabuk. Önüne bıraktığımda ve gitmesi adına yüzüne baktığımda öylece koyu yeşil tezgaha yasladığı kollarıyla durmaya devam etti. Kahveyi parmaklarının arasına almış zeminde çeviriyordu.

"Herkes iyi," dedi kısaca. Gözlerini kahveden bana dikti. "Merak ettiğini biliyorum. Soramasan da, gelemesen de aklından geçenleri bilecek kadar tanıyorum seni."

Göz kapaklarım gözlerimin üzerine örtüldü.

Arkamdaki duvara yaslandım bitkince. O gözlerini çekmedi üzerimden. Ben sessiz kaldım, o konuşmaya devam etti.

"Sana acı veriyor Şeyda, evet. Yemin ederim anlıyorum seni. Ama inkâr edemezsin geçmişini. Onu yok sayınca yok olmuyor. Bunu en iyi bizler biliriz. Aklımıza kazındı bu gerçek bizim. Kabullenseydin her şey farklı olabilirdi ama sen inatla yok sayıyorsun."

Başımı da yasladım arkamdaki duvara. Duvardaki koyu yeşil bir renge sahip duvar kağıdına.

"Kötü görünüyorsun," dedi her zamanki dürüstlüğüyle. Gözlerimi araladım. Ona baktım. Geniş omuzlarına, dağınık koyu kumral saçlarına. Bana diktiği ela gözlerine. Çok tanıdık o geçmişe baktım.

Ve adını söyledim. Aylar sonra.

"Hazar," dedim.

Silik bir şekilde gülümsedi. Bana cesaret vermek ister gibi. Dudaklarım birbirine tekrar kenetlendiğinde büyük bir sabırla konuşmamı bekledi. Saniyelerce gözlerimdeki yıkık şehri ondan gizlemek adına gösterdiğim çabayla birbirimize baktık. Sonunda konuşan, yine o oldu.

"Şeyda," dedi. "Yanındayım. Her zaman olacağım."

Boğazım düğümlendi. Boğazım öyle bir düğümlendi ki, eğer ağlayabilen bir insan olsaydım, hıçkıra hıçkıra ağlardım. Tam da şuan. Onun gözleri önünde. Bana sarılacağını bilerek. Ona sarıldığımda beni Alperenin anılarının kucaklayacağını bilerek.

"Sizi görmek bana iyi gelmiyor," dedim kuru bir sesle. Cümlem, yerinde başkası olsa onu kırardı biliyordum ama ona etki etmedi. Aynı ifadeyle bana bakmaya devam etti.

"Sana iyi gelmeyen sensin."

Saniyeler sonra bunu söyledi. Ardından kahvesini aldı ve çekti gitti.

Aramızdaki tezgaha, cebinden çıkardığı kestane şekerini bıraktıktan hemen sonra.

Arkasından izledim sadece.






Kısa bir bölüm, devamı gelecek.
İyi geceler hepinize.

Bekler miydin? •texting•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin