[2.5]

320 24 9
                                    

Gururdan.

Günlerdir uyumadım.

Aynaya baktığımda gördüğüm gözler bana ait değil, kızarık. Beni geren bir tedirginlikle çevrili bedenim. Yani kelimenin en doğru tabiriyle, kötü hissediyorum.

Ufak bir baş sallamasıyla selam vermeyi gereksiz kelimeler kullanmaya tercih etti. Hep yaptığı gibi. Buz prensi. Böyle mi düşünüyordu eskiden Şeyda onun hakkında? Buz prensi ve buz prensesi. Onlar bu anlamda mı birleşiyorlardı bir sözlüğün karton iki kapağı arasında?

Geçti ve karşımdaki sandalyeyi çekti, oturdu. Kafenin uğultusu bile dolmuyordu kulağıma. Tüm dikkatim ve odağım onun üzerindeydi.

Saniyelerdir pürdikkat onu izliyordum.

Gözlerini bana dikti ve bakışlarını çekmeden karşılık verdi. Bu sinirlerimi bozdu. Yüzüne bir yumruk geçirmeme ramak kalmıştı.

Ben konuşana kadar konuşmadı. Bunu bilerek bile yapmadan havalı olması sinir bozucuydu.

"Ne bakıyorsun?" dedim agresifçe sanki dakikalardır onu süzen ben değilmişim gibi. Sorum onda mimik oynatmadı. Masanın üzerine bıraktığı pakete uzandı elleri. Paketi salladı ve bir dal aldı içinden. Sigarasını yakıp ilk derin nefesi çektikten sonra çevreye umarsız bir göz gezdirmenin ardından yine bana döndü.

"O nasıl?"

Bu oldu ilk cümlesi. Sinirlerimi daha da bozdu böylece.

Ona ters ters baktım. "Beni bunu sormaya mı çağırdın?"

Sigaranın külünü silkti. Bir şey demedi.

"Senin ona miras bıraktığın bok gibi hislerden hallice," dedim. Acımasızca. Çünkü umrumda değildi. Eskiden Ufuk da değerliydi bende. Şeydanın mutsuzluk ortalamasının artmasıyla zihnimde Ufuğun yeri azalarak bitmişti. Şimdi karşımda oturan adam, benim için bir düşmandan fazlası değildi. Büyütüyor muydum? Hayır büyütmüyordum. Onun Şeydaya yaptığını düşman düşmana yapmazdı.

Üzerimdeki gömleğin yakasını çekiştirdim. Gergindim. İlk iki düğmesi açık olan gömlek bile sıkıyordu boğazımı.

Ellerini yüzüne kapattı. Saniyelerce kendini sessizliğe gömdü, ben onu izledim. Bekledim. Dakikalarca bekledim. İçindeki boşluktan sıyrılıp konuşmasını. Bana neler olduğunu tek tek anlatmasını bekledim.

"Çok mu kötü?" dedi kısık sesiyle. Fısıltıyı andıran bir cümleydi bu. Kendi kendine sorduğu bir soru gibi. Hayır, dedim kendime. Biri duyar diye sormaya korktuğu bir soru gibi.

"Kimden korkuyorsun Ufuk?" Sordum bunu. Gevelemeden, üstü kapalı olmayan cümle halinde. Çok açık, çok net.

Kan çanağına dönmüş gözleri bana döndü. Saniyelerce baktı. Ve sustu.

Başımı onaylamazcasına sağa sola salladım. "Şu sikik inadın yüzünden kaybettin onu."

Anlayış mı istiyordu? Ben onu hep anlamaya çalışmıştım. Anlattığından fazlası olduğundan her zaman emin olmuştum. Ona kızmıştım. Ona hep kızmıştım. Şeydayı o halde görmek bile her defasında ona olan kızgınlığımı harlamıştı. Ama içten içe bilirdim. Ufuk'un Şeydayı deli gibi sevdiğini.

Bunu sesli dile getirmek yasaktı. Bu Şeydaya saygısızlıktı çünkü. Sorarlardı adama, seviyorsa bu kız neden bu halde diye. Doğruydu. Bu sorunun cevabını başrollerden yan karakterlere kadar herkes merak ediyordu.

"Konuşmayacak mısın?" dedim tok bir sesle. Konuşmayacaksa burada ne bok yediğimizi anlamaya çalışırken.

"Ne diyebilirim?" dedi bomboş bir sesle.

Aniden yükseldim. Oturduğum yerden hızla doğruluşum ve yakasına yapışmam saniyeler içinde gerçekleşti. Ben bile bilincinde değildim verdiğim tepkinin.

"Lan göt!" diye yükseldi sesim. Masanın üzerinden uzanan kollarım yakasından tutup onu sarsarken. "Lan ne demek ne diyebilirim? Oğlum bu hikayede senden başka konuşacak cümlesi olan mı var?"

Gözlerimin hizasındaki bedende en sinir olduğum şeyi sorsalar düşünmeden cevap verirdim. Ufuk, ölü gibiydi. O kadar ruhsuz ve tepksiz bir insana dönüşmüştü ki aklım almıyordu. Nasıl diye bağırmak geliyordu içimden her zaman. Oğlum dünya yanıyor, niye tepki vermiyorsun demek istiyordum.

Her zaman olduğu gibi bomboş gözlerle izledi kızgın ifademi. Ardından ellerimin yakasına yapışmış olmasına da, yüzünün dibinde olan sinirle soluyan yüzüme de aldırmadan çevirdi başını. Kan çanağı gözlerini baksam da göremeyeceğim bir noktaya dikti.

O zaman fark ettim. Ne kadar yükseldiğimi. İnsanlar bize bakıyordu.

"Sikeyim senin sikik ruhunu." diye homurdandım geri yerime otururken. Dakikalar geçti. Dakikalar sonra oldu kurduğu ilk cümlesi.

Bakışlarını bana çevirdi. "Dünyam durdu benim Gurur," dedi. Duraksadı. "Yıllar önce dünyam durmayı bıraktı benim. Neyin açıklamasını istiyorsun sen benden? Ben çıkıp canım dediğim kıza açıklama yapmamışım."

Şeyda bir kere bana, bazı cümleler kesiklerle dolu oluyor demişti. Hem söyleyenin hem dinleyenin içinde kesikler bırakıyor.

Karşımda uykusuzluk olduğunu düşünmek istediğim sebepten gözleri kan çanağına dönmüş çocuk bu cümleyi hatırlatmıştı bana. O kadar sikik bir hikayeydi ki onlarınkisi kimsenin bırakın yaşamaya dinlemeye bile isteği yoktu. Bir bok yapamadığınızla kalıyordunuz.

"Göt herif," diye tısladım yine de ona. "Biz yıllardır senin kafanı niye sikiyoruz? Sebebin her neyse geç anlat kız seni anlar diye niye konuşuyoruz oğlum biz sana? Lan Zeynelle Hazarın ebesi sikildi sen şu sikik dertle tek başına mücadele etme de anlat bize diye. Sen ne yaptın? Kaçtın okul değiştirdin. Kalktın evini pılını sırtını topladın yıllardır yaşadığın mahalleyi terk ettin. Oğlum sen sevdiğin kızı sana en çok ihtiyacı olduğu anda terk ettin. Var mı lan daha ötesi? İki sene lan. İki sene gözlerini çekemedi senin üzerinden de sen onu gördüğün yerden başını çevirdin. Açıklamaymış. Bu saatten sonra dürüp götüne sok sen o açıklamayı. Bu saatten sonra Ufuk, sen dönmek istesen biz yaklaştırmayız seni o kızın yanına. Bir nefesi kaldı almadığın. Siktir git yaşa derdinle kederinle."

Sustuğumda boğazım kurumuştu. Masada gezindi agresifçe gözlerim. Bulduğum şişedeki suyu vücudumda dalga dalga gezen sinirle bardağa boşalttım. Soğuk suyu kafama diktiğimde boş bardağı farkında bile olmadan gürültüyle masaya geri bırakmıştım.

Başımı çevirip onun yüzüne baktığımda başını önüne eğdiğini görmek sinirlerimi bozdu. Ellerini yanaklarından başlayıp tüm yüzünde gezdirdi, bir kere daha. Zaten uzun cümlelerimden sonra bir daha gözlerini çevirip bana bakmamıştı. Bende ona bir kere daha onaylamazcasına bakıp yerimden doğrulmuştum.

"Sen yüzme bilmediğin bir göle atladın Ufuk," dedim tok bir sesle. "Sen kendin atladın ve bize atlatacağını bile söylemedin. Şimdi biz seni başka başka yerlerde ararken sen gölde ölmeyi bekliyorsun."

Masaya cebimden çıkardığım yüzlük bir banknotu bıraktım, ceketimi aldım ve çıktım.

Yine onunla olan konuşmamın sonrasında öncesinden hiçbir şey değişmemişti.



Bölüm Sonu.

Bekler miydin? •texting•Onde histórias criam vida. Descubra agora