22

70 14 47
                                    

Varlığım buna bağlıymışçasına zihnim ismini tekrar ve tekrar fısıldıyordu: Ender, Ender, Ender.

Bana ismini bahşettiğinde durmak istedim. Bende olmayan bir şeyi bana vermemeliymiş gibi hissederek ona geri iade etmek istedim. Fakat sonra sorular başlardı: Neden ismin yok? İsmi olmayan bir insan nasıl var olabilir? Kimsin sen?

Hatırlamıyorum. Var değilim. Bilmiyorum.

Cevapları duyulmamalı sorular soruyordu. En azından, soracağından emindim. Bu yüzden durmadım. Ormanın en derinine daldım, yönümü şaşırdım. Tanıdık hiçbir ağaç olmayan değin bunu fark etmedim bile.

“Kayıp mı oldun?” dedi bir ses. Bembeyazdı yine de karanlıklara karışmıştı. Birkaç adım attı, ezilen toprak olmasa fark etmeyeceğim bir sakinlikteydi. Bastonunu önünde tutuyor, iki elini üstünde birleştirmiş, dimdik dikiliyordu. Siyah saçları omuzlarının arkasına dökülüyordu. Kemikli yüzünde ağaçların dalları gözlerine gölge düşürüyor, dudaklarındaki gülümseyişi açıkta bırakıyordu. Ayın ışığı boynundaki broşa düşüyordu. Gözlerimi görmemeli diye düşünerek geriledim ve onu çekiyormuşum gibi o da ilerledi.

Yüzü gölgeden çıktığında kendimi saklama çabam da yok olup gitmişti. “Saklanmana gerek yok,” dedi. “Ne olduğunu biliyorum. Ne olduğumuzu daha doğrusu, affedersin. Kayıp mı oldun?”

“Evet,” dedim. “Seni daha önce görmedim, benim mezarlığımdan değilsin.”

Başını önüne eğdi, onu eğlendirmişim gibi tek bir melodide gülüşünü duydum. Birkaç adım daha attı, olduğum yerde kaldım.

“Etraftaki tek mezarlık sizinki olsaydı biraz tuhaf olurdu, değil mi?” Artık aramızda o kadar da fazla mesafe yoktu. Bastonunu kaldırarak havada döndürdü. “Bunca insan öldüğünde nereye gömülüyor olabilir?”

“Hayır, kızıl iskeletim, aynı yerde uyumuyoruz.” Önümde duruyordu. Göz bebekleri yoktu. Tamamen beyazdı. Bembeyaz. İfadesiz bir anlam karmaşası taşıyordu o gözlerde. Aynı anda hem hiçbir şey göremiyordum hem de her şeydi. “Fakat sandığın kadar uzak değiliz.”

Yeşil halkalarımı beyazlığa tamamen kaybetmemiştim; etraf sisle kaplı olsa da görebiliyordum ve bunca zaman tamamen güneşe kurban gidenlerin, eğer akıl sağlıklarını yitirmezlerse tabii, kör olduğunu düşünmüştüm ve önce Porsuk, şimdi de karşımdaki bu yabancı bana öyle derinden bakıyorlardı ki ölü bedenimin içindeki her toprak parçasını görebiliyormuş gibi.

Hala oradaysa eğer ruhumu sezebiliyormuş gibi.

“Seni patikaya götüreyim,” dedi kolunu uzatarak.

“Özel bir anlamı var mı?” dedim boynundaki güneş broşuna bakarak.

“Bir dahaki sefere anlatırım,” dedi kolumdan çıkarak. “Geldik.”

Gerçekten de Hüzün’ü görebiliyordum. Sandığım kadar kaybolmamıştım demek. “Teşekkür ederim.”

Hiçbir şey demedi. Arkasını döndü ve gitti. Ağaçların arasında kaybolana değin onu izledim, sonra mezarıma döndüm.

🥀

Birkaç meraklı bedenin bana doğru hareket ettiğini görmezden gelerek Mezbek’in yanına gittim. “Hey,” dedim toprağına doğru. Hala içerideydi. “Benim, Kızıl. İyi misin?” Cevap vermedi. Ben de çukuruma gittim.

Parmaklarımı Bonto’nun köklerine dolayarak gözlerimi yumdum. Kurumuş soluklarımın hayaletleri tarafından tıkandığımı hissediyordum.

“Merhaba Bonto,” dedim fısıltıyla. “Ben geldim. Özür dilerim, bir süredir seninle konuşamıyorum. Son zamanlarda beni korkutan çok şey yaşandı ve ben hiçbirini anlamlandıramıyorum.

İlk kez buradan çıkmak istemiyorum, biliyor musun? Bir süre uyuyanlara katılmayı bile düşündüm. Komik, öyle değil mi? Gözlerimde bir yanma hissediyorum. Uzun zaman önceki hissin artıkları gibi ama gerçek mi yoksa korkumun bende yarattığı bir anımsama mı emin olamıyorum.

Porsuk’u bulmam gerek. Onunla konuşmalıyım. Neler olduğunu anlamanın tek yolu bu. Mezbek benim yüzümden acı içinde, gözlerini görmedin… Neler yaşadığını bilmiyorum, yine de buradan kaçırdıklarına ne yaptıklarını tahmin edebiliyorum.

Onları yaktı Bonto. Hepsini güneşte bıraktı ve hangisinin kurtulduğunu bile bilmiyorum. Sadece Mezbek’in olanları dinlediğini tahmin ediyorum ve bu bana acı veriyor.

Hayattayken küçük kızlarının canlı canlı yanışlarını dinlediğini ama elinden hiçbir şey gelmediğini biliyor muydun? Sanırım ona bunu tekrar yaşattım.

Ondan yine kaçtım. Artık ismini biliyorum, bana söyledi; bende ise ona verecek hiçbir şey yok. Ender. Nadide bir çiçek bulmuşum gibi hissediyorum Bonto, asla sahip olamayacağım bir çiçek.

Keşke mezar taşımda ne yazdığını anımsayabilseydim. En azından ona verebilecek bir cevabım olurdu.”

🥀

Korkuluk.

Korkuluk

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
güne batanlar | tamamlandıWhere stories live. Discover now