23

61 14 26
                                    

Soğuk.

Pantolonunun kumaşı, üzerinde oturduğu sandalyenin metalini korumak için yeterli değilken hissettiği tek şey buydu: Soğuk.

Oda küçüktü, yine de içindeki boşluk buz gibiydi ve Ender ince gömleği üstüne giydiği kabanına rağmen üşüyordu. Belki de sorun bakışlarıdır, diye düşündü karşısındaki duvarda dimdik duran adama bakarak. Duygulara karşı bir bariyer varmış gibi duran gözleri beni üşütüyordur.

Dedektif Buva son birkaç dakika içerisinde olan hiçbir olayda kontrol sahibi değildi ve bu, adamın çenesini sıkmasına sebebiyet veriyordu. Buva çenesini sıkmayı sevmezdi. Dişlerinin üst üste binişi daha sonrasında ona sadece müthiş bir ağrı ile geri dönüyordu.

Odada yalnızlardı. Polis memurlarından birisinin gelmesini beklerken camdan içeri sızan güneşin yükselişini göz uçlarıyla, aralarındaki masaya düşen gölgelerden takip ettiler; ikisinin de bakışları birbirlerini bir an olsun terk etmemişti.

Bana bakıyor, diyordu Buva. Meydan okurcasına bana bakıyor. Bu bakışı biliyorum, diyordu kendinden emince yüzünü geriye atıp daha da yukarıdan bakarken. Suçlu ama kendine güvenen birinin bakışı bunlar. Bana meydan okuyor.

Oysa Ender ne suçluydu ne de meydan okuyordu. Karşısındaki adama dik dik baktığının farkında bile değildi. Gözlerinin içi boş, diyordu ara sıra. Renkleri de bir tuhaf. Bana bir çiçeği hatırlatıyorlar ama—Hangisi olduğunu anımsayamıyorum. Neydi çiçeğin ismi?

“Neden dışarıdaydınız?” dedi Buva ansızın.

“Efendim?” dedi Ender.

“Duymamış gibi yapmayın.” Oysa gerçekten de duymamıştı.

“Gerçekten, düşüncelere dalmıştım. Tekrar eder misiniz?”

“O saatte, tek başınıza, etrafta bir katil olma riski varken, neden dışarıdaydınız?”

“Sorguya mı başladık? Polisi beklemek daha münasip değil mi?”

“Ben de polisim.”

“Özel dedektif olduğunuzu sanıyordum.”

“Sonuçta yasanın kendisiyim, öyle değil mi? Neden kaçıyorsunuz?”

“Kaçmak mı? Bunu da nereden çıkardınız?”

“Soruyu cevaplamıyorsunuz.” Sakince, tane tane masaya yaklaştı. Ender’in yüzündeki ifade canını sıkıyordu. Masumu oynuyor, diyordu Buva. Kendine çok güveniyor, herkesi aptal yerine koyuyor.

“Sadece usule uygun olması için polisi bekliyordum ama bu kadar ısrarcıysanız, cevaplayayım. Uyuyamadığım zamanlarda yürüyüşe çıkarım, bunu kasabadaki herkes bilir. Sorabilirsiniz.”

“Etrafta gezinen bir katil olduğu gerçeği ile hepinize sokağa çıkma yasağı uygulandı sanıyordum.”

“Öldürüldüğü söylenen kızın etrafta yürüdüğünü gördüğümüz için söz konusu katilin var olmadığını düşünmüştüm.”

“Bunu size kim söyledi?”

“Hiç kimse. Kendi çıkarımım. Özür dilerim, yapmamalıydım sanırım.”

“Uyuyamamanızın özel bir sebebi var mı?”

“Ben hiç uyuyamam.”

“Endişe? Stres? Belki de korku?”

“Hayır, belki de. Hepimiz de yok mu?”

Kapı açıldı. “Affedersiniz, geciktim,” dedi polis Buva’nın yanına geçerken. “Başlayalım.” Fakat gözleri iki adamın birbirinden ayrılmayan bakışması arasında gidip geldiğinde ortamdaki gerginlik üzerine binmişti. “Bir sorun mu var?” dedi.

“Ölen kişiyi tanıyor musunuz?”

“Kişisel olarak hayır."

“Yani daha önce kendisi ile temasınız oldu?”

“Burası o kadar da büyük değil. Elbette oldu.”

“Kendisine karşı kin gütmek için bir sebebiniz var mıydı?”

“Pardon? Tabii ki de hayır. Neden böyle bir soru—“

“Kendisine aşık mısınız? Sizi ret mi etti? Belki de aşağılamıştır.”

“Sorgulanıyor muyum şu an? Sadece olay anını anlatacağımı sanıyordum.”

Buva’ya dokunmaya cesaret edemeyen polisin elleri havada kalmış, müdahale etmeye çalışırken kelimelerini bir türlü araya sokamıyordu. “Hayır,” dedi zar zor. “Sayın dedektif, lütfen.”

Ender hızlanan soluklarının farkındaydı. Dışarıdan sadece çatık kaşları belirgindi belki ama onun kaşları her zaman çatıktı zaten. Sinirlendiğini gösteren tek şey gözleriydi, tabii eğer görmesini bilirseniz.

“Ender, bize neler olduğunu anlatıp gidebilirsin.”

Böylece Ender yürüyüş yaptığını, ağacın arkasından duyduğu çığlığı ve ortaya çıkan kızın yere devrilişini anlattı. Hala nefes alan kızın, belki yardım edebilirim umudu ile nereden geldiği anlaşılmayan yarasına baskı yapmaya çalıştığını ama sonunda başarısız oluşunu başı yere eğik halde söyledi.

“Seni tekrar göreceğim genç adam,” dedi Buva, Ender çıkmak üzereyken. “Fazla uzağa gitme.”

”

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
güne batanlar | tamamlandıWhere stories live. Discover now