1

1.3K 95 69
                                    

SOO YUN- LOTUS   

BÖLÜM 1- YANG KRALLIĞINDA OLAYLAR

Kim kraliyeti sarayında oldukça hareketli bir gün yaşanıyordu. Sabah her zamanki gibi erkenden uyanmış kılıç ve savaş talimlerini yaptıktan sonra ılık bir duş alıp üzerini değiştirmişti.  Diğer kraliyet üyeleriyle yapılan kahvaltının ardından kral kim ile beraber saray bakanlarıyla toplantı masasında evraklara gömülmüştü.  Aynı ülke içerisinde kim krallığı çok daha büyük, köklü ve kudretli bir krallıktı. Etraflarında olan küçük krallıklar kendilerine itaat ettikleri müddetçe onları yok etmek yerine, tıpkı bir ahtapotun kolları gibi besliyorlardı. Yalnız, elbette ki yabani bir ot misali huzursuzluk çıkaran topluluklar da yok değildi.

Yakınlarında bulunan ve küçük bir krallık olan yang topraklarında iç karmaşa hakimdi. Ticarette yapılan fahiş fiyat uygulamaları, rüşvet, yolsuzluk ve fakirlik gibi halkın sıkıntıda olduğu birçok olumsuzluk vardı.  Kral yang tüm bu sefalete rağmen halkını iyi yaşatmak yerine çevre krallıklara da sorun çıkarıyordu.  

Geçen ay, kim krallığına ait olan ticaret gemilerinden birini alıkoymaları üzerine ikiz kardeşi kim namjoon, yang krallığına gitmiş ve gerekli protokollerden sonra gemiyi kraliyet limanlarına göndermişti. Yapılan bu haydutluğa karşı kral yang'ın halkından mahrum bıraktığı hazinesinden altın dolu birkaç sandık da gönderilmişti. Ancak kardeşi namjoon henüz dönmemişti. Yazdığı mektupta, sarayın hekimi ve onun oğluyla hasta olan insanları tedavi ediyorlardı. Mektubunda sürekli bahsettiği iki şey vardı: yardıma ihtiyacı olan halk ve onunla beraber halkın yaralarını saran jeon jeongguk . 

~

Kim namjoon ve  kim taehyung, aynı anneden doğan ikiz erkek kardeşler. Namjoon, kendisinden bir dakika önce doğarak ağabeylik taslasa bile, o gerçekten de öyleydi. İyilik ve masumiyet dolu kalbiyle tek istediği insanlara yardım etmekti. Ediyordu da. Ancak kralın ikisini de veliaht prens olarak seçmesi saray bakanlarınca memnuniyetle karşılansa da üvey anneleri yani kraliçe amanda tarafından pekte hoş değildi. Kraliçe hırslı bir kadındı, elbette kendi oğlu minho'nun veliaht prens olmasını isterdi ancak minho, sarı saçları mavi gözleri ve hareketleriyle tam olarak annesi kraliçe amanda'nın soyunu belli ediyordu. Saray bakanları da minho'yu veliaht prens olarak görmek istemediklerini dile dökmeseler de hallerinden oldukça açıktı. Bir prens olarak sarayda saygı görmesi ve kraliyet ailesinin bir ferdi olmasında sorun yoktu ancak kraliyet geleneklerine göre asil kana sahip oğlan veya kız evlatların tahta geçmesi daha öncelikliydi. Kraliçenin ise bu gelenekleri alt üst etmek istediği fazlasıyla açıktı.

Prens taehyungun prens minhoya bırakamayacağı bir taht vardı.

Yaptıkları toplantının içeriği, mart ayının son haftasıydı ve baharın  gelişi için şehirde pekte küçük olmayan bir eğlence düzenlenecekti. Bunun için gerekli her şeyin ayarlanmasını bizzat prens taehyung kontrol ediyordu ve bitirmek üzereydi. Toplantı odasının kapısı aniden açılıp içeriye giren, sağ kolu ve en yakın arkadaşlarımdan biri dediği adamı min yoongi girdiğinde onun bu saygısız davranışını o umursamasa da bazı üst düzey bakanlar çoktan yoongiyi azarlamaya hazırdı. ancak yoongi aceleyle selam verdi ve düzene sokamadığı nefesleriyle konuştu. Yoonginin konuşmasından sonra ne orada bulunan bakanlar ne de düzenlemekle uğraşacağı eğlence umurunda olan en son şey bile değildi. 

Yetişmesi gereken bir kardeşi vardı.

'prensim özür dilerim ancak bu çok önemli bir konu. Veliaht prens namjoon...' derin bir nefes aldı, daha o cümlesini devam ettiremeden yüreğinde eşsiz bir acı hissetti. 'Yang krallığında bazı olaylar yaşanıyor bildiğiniz üzere, casuslarımızdan aldığımız habere göre saray içerisinde de kargaşa hakimmiş ve kralımız sizin derhal oraya gidip veliaht prensi getirmenizi emrediyor.' 

*

*

Güneş tam tepelerindeydi. ormanın içinde yoongiyle saatlerdir atlarını koşturuyorlardı. Yanına fazladan  bir asker bile almamıştı fakat babası kral kim'in, yang krallığına bir tabur asker göndereceğini biliyordu. Tek istediği kardeşini ordan alıp gelmekti. Açık bir alana girdiklerinde yoongi uyardı 'prensim dikkat etmemiz gereken bir yer burası, bataklık oldukça genişlemiş.' atının yularını kendisine doğru çekip yavaşlanmasını sağladı. 

Çatık kaşlarının altından dikkatli bir bakış attı etrafa. Sık yetişmiş ağaçlar ve bataklık alan onlara zorluk çıkaracak gibiydi ancak taehyung bunu umursamayacak kadar kaygılı doluydu. Kardeşi için duyduğu endişe her geçen saniye artıyordu. Namjoon, iyi bir kılıç kullanma becerisine ve savunma kabiliyetleri olan biri olsa da, taehyung korkmadan edemiyordu.

Bir ses duydu. Ormanı inceleyen biri tek diğeri çift gözkapağına sahip koyu kahve gözler tek bir yere odaklandı. Alfası bir hareketlilik sezmişti ve duyduğu beyaz gül kokusu içinde çok daha farklı bir duyguya kapı açmıştı.

Ağaçların içinden koşarak çıkan birine. Elleri bağlı ve üzerinde oldukça eskimiş kıyafetler olan, ormanın her tonundan daha güzl denebilecek yeşil harelerin sahibine.  Yoonginin temkinli sesini duyuyordu ancak ne dediğini tam olarak algılayamıyordu. Onlara doğru koşuyordu, arada arkasına bakıp ağlıyordu. Atından inip ona doğru yaklaşmaya başladı, o ayağına takılan bir taş yüzünden düştü. Yoongiye dönüp 'etrafı kolla ben ona bakacağım' dediğinde dikkatli olmasını bir kez daha tekrarlayıp beyaz gül kokan bedene doğru ilerledi.

Yanına vardığında, elleri sıkıca bağlanan iplerden dolayı kesilmiş ve kanamış, yüzünde yer yer morluklar olan, çıplak ayak koştuğu için bacakları dahi yara bere içindeki, sağ ayak bileğinde prangalardan kalan morlukları taşıyan ancak güzel oğlanla karşılaştı.

Kurdu -adı baram- sessizce sözlerini taehyungun beynine fısıldadı bembeyaz cildi morluklarla renklenmiş, yakıştıramadım tenine, yüzünü kirleten kırmızılıkları sevmedim. 

Ağacın dibine oturttuğu küçük bedenin minik dudaklarına su tulumunu yavaşça dokundurdu, suyu dudaklarını oynatarak içmeye çalıştı, anlaşılan çok susuz kalmıştı ki daha fazla istedi. 'Şşh yavaş yavaş.' Gözlerini açmaya başladığı sırada ilk olarak minik burnu alfanın kokusunu aldı. Yağmur sonrası kokan toprak gibi, yoğun bir koku, çam ve toprak kokuyor. Huzur veriyor jeongguk, uyan artık. Kurdu soo yun içten içe fısıldayıp jeonggukun aklına giriyordu.

Prens taehyungu gördüğünde derhal geri kaçmaya çalıştı. O bir alfaydı, silahı vardı ve onu -ne yaptığını bile bilmediği suçundan dolayı- kral yanga verebilirdi. Gözlerindeki korkuyu görebiliyordu prens.

'Sakin ol. Kimsin ve neden kaçıyorsun?' sorusun üzerine telaşlı hali daha da arttı. Yoongi yanlarına geldiğinde 'etraf temiz prensim' dedi. Hala konuşmayan omega ise panikledi, etrafını hızlıca taradı gözleri. 'Merak etme sana zarar verecek insanlar değiliz. Sadece kim olduğunu anlat, neden kaçıyorsun?' ıslak gözlerini ellerine indirdi, giysisinin kollarını bileklerini kapatmak için çekiştirdi ve en sonunda konuştu. 'Ben jeongguk,  sarayın hekimi vasisim olur, kral yangın adamlarından kaçıyorum efendim. Sebebini bilmiyorum' kafasını hızla iki yana salladı 'yemin ederim bilmiyorum. Bir anda gelip beni aldılar iki gündür zindandaydım bugün kaçmayı başardım. Namjoon hyungu bulamadım eğer onu bulsaydım...'

Alfa, kardeşi namjoonun her mektubunda bahsettiği jeonggukla karşı karşıyaydı. Fakat neden bu haldeydi? 

Lafını bitirmeden konuştu prens, 'namjoon benim kardeşim. Mektuplarında senden bahsetmişti. Onu alıp krallığa dönmek için yoldayız, benimle gel. Merak etme ölmene izin vermeyeceğim jeongguk'.

*

Henüz. jeongguk henüz izin vermeyecek. Vahşi alfa ırkından gelen hırslarla ve acılarla büyümüş  vahşi alfa pens kim taehyung, seni ormanda bırakmaz.  Masum olduğunu bildiği gül kokulu omegayı orda bırakmaz.

*

*

ilk bölümü burda bitirmek ne kadar doğrudur canim dediğinizi duyuyorum ama ÇOK KORKTUM ÇOK HEYECANLANDIM NASIL BULDUNUZ 1 ŞEY DİYİN 

NOT: bu kurguda bangtan dışı kullandığım isimlerin hepsini googledan aldım herhangi bir idol olarak düşünmedim

görüşlerinizi mutlaka bekliyorum vote rakamlarına takılan biri değilim sadece görüşlerinizi paylaşmanızı istiyorum. 

GÖRÜŞÜRÜZ KIZLAR 😭😭😭

lotusWhere stories live. Discover now