26

63 13 28
                                    

Şimdiye kadarki ölü bölümlerden kısa bir özet:

Ormanın içinde bir kasabadayız, kasabanın kendi mezarlığı var. Aynı şekilde kasabanın dışında, ormanın içlerinde artık kullanılmayan eski bir mezarlık daha var. Güneşe çıkamayan ölülerimiz hiçbir şeyin sebebini bilmiyorlar henüz. Bu ikinci mezarlıkta isimlerini hatırlamadıklarından onlara lakaplarla seslendiğimiz Mezbek, Porsuk ve Kızıl var. Porsuk kayıplara karıştıktan sonra güneşe baktığını belli eden kör gözler ile geri geliyor. Kasabanın içindeki ana mezarlıkta, daha çok şey bilen ve başlarında Kont isminde birinin bulunduğu diğer ölülerin yanına geçmiş artık. Porsuk birkaç yandaşı ile kasabada bir cinayet işliyor, Kıra soy isimli genç bir kız öldürülüyor. Ardından cesedi kaçırıyor ve kasaba mezarlığına gömüyorlar. Maksatları kızın yeniden doğması. Ama Porsuk bunu Kont'tan habersiz yaptığından cezalandırılıyor, henüz nerede olduğunu bilmiyoruz. Bu esnada ölü kız da dirildiğinde kimse başında dikilmediğinden kafası karışık halde ailesinin yanına gitmek için kasabaya dalıyor ve insanlar bunu görüyor. Daha sonrasında ölülerle işbirliği yaptığını bildiğimiz Korkuluk'un kızı kaçırıp tekrar mezarlığa geri getirdiğini görüyoruz.

🥀

Gözlerim kapalıydı. Kendimi zihnimin ötesinde bir düş durumuna kapatmış halde yatmaktaydım. Toprağımın üstünde duyduğum hareketlenme ile geri açtığımda kırık tabutumun üstünden Mezbek ile göz göze geldik.

“Çıkmışsın,” dedim.

“Sen de kendini kapatmışsın,” dedi ve geri çekildi. Gün yeni batmıştı, ağaçların üzerinden ışıkların son damlası akıyordu. Dışarı çıktığımda kollarımı kendime sararak sırtımı Bonto’ya dayadım. Beni selamlarcasına yapraklarını saçlarım arasına soktu. “Nasılsın?”

“Bunu benim sormam gerekiyor. Asıl, sen nasılsın Mezbek?”

Mezbek hala nefes alıyormuş gibi davranmayı severdi. Belki de alışkanlıktan. Bunu ona hiç sormamıştım. Derin bir nefes saldı, biraz arkasındaki yavaştan toplananlara baktı ve bana geri döndü. “Daha iyi. Hazmetmek için zamana ihtiyacım vardı, şimdi buradayım. Benden sonra gittiğini söylediklerinde endişelenmiştim ama mezarına geri döndüğünü de eklediler. Nereye gittin Kızıl? Ne yaptın?”

“Porsuk ile konuşma niyetindeydim,” diye başladım fakat telaşla üzerime geldiğini görünce “ama onu bulamadım,” diyerek bitirdim. “Oyalandım. Orman yolunu kullanmadığım için insanların arasındaydım ve dikkatli olmam gerekiyordu.”

“Cinayetten dolayı sokağa çıkma yasağı var sanıyordum.”

“Hepinize söylemem gereken şeyler var. Neden herkesi ortaya toplamıyoruz? O zaman daha düzgün şekilde olanları anlatacağım.”

“Ne demek bu? Bilmediğim ne oluyor?” Fakat cevap vermeyecektim ve bakışlarımdan bunu gördüğünde başını sallayarak arkasını döndü; birkaç dakika sonra herkes bir arada, benim konuşmamı bekler haldeydi.

“Ne zaman olduğu hakkında tam bir tarih veremesem de fazla uzak olmadığını söyleyebilirim. Ormanda, insanların azalmasını bekliyordum. Sonra Porsuk geldi. Kaybolduğunu düşündüğümüz vakitlerdi.” Henüz hiçbir şey söylememiştim bile. Yine de sesleri duyabiliyordum: Hayal kırıklığı içeren geri adımlar. Bunun nereye gittiğini anlayan Mezbek’in başını iki yana sallayışını izledim.

“Bana, onlardan, sizde, güneşe bakmanın güzelliği sakladığımı söyledi. Dedi ki, sizleri gerçek özgürlükten mahrum bırakmışım. Kendim bakmış fakat o kadar korkakmışım ki gözlerimi yummuşum. Sonra arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı ve ben de onu takip ettim.”

güne batanlar | tamamlandıWhere stories live. Discover now