_SEKİZ_

10 3 0
                                    

Üç gün sürmüştü inzivası. Yataktan bile çıkmadan geçen üç günün sonunda yaptığının saçmalık olduğuna kendini ikna edebilmişti. Neden kimden kaçıyordu ki? Yanlış bir şey yapan kendisi değildi. O zaman neden yorganın altına saklanan kendisiydi?  

Dersliklerin olduğu binanın önünde ahşap bir bankta  oturmuş karton bardaktaki sert kahveyi yudumlarken içeriye girmek istemediğini itiraf etti kendine. Emre ile ya da Berna ile karşılaştığı anda gözünün önüne onun geleceğini çok iyi biliyordu. 

"Sanki onlarla karşılaşmadığın zamanlarda aklından çıkarabiliyorsun da!" diye payladı iç sesi bilincini.  

Gözünü kapattığı anda hazla kasılmış bedeni ve tutkuyla yanan bakışları gözlerinin önüne geliyor kalp atışlarını hızlandırıyordu. Bedeninin özel olarak O'nu mu yoksa seksin kendisini mi arzuladığını bile ayırd edemeyecek kadar deneyimsiz olduğu için kendine öfkeleniyordu. Eğer seviştikten sonra onu aklından tamamen çıkaracağına ikna olabilse çoktan soluğu onun yanında almış olurdu fakat kendine güvenemiyordu. Onunla birlikte olduktan sonra daha fazlasını isteyecek duruma gelmek en korktuğu şeydi. Berna dört ay önce onunla birlikte olduğundan beri  toparlanabilmiş değildi. Üstelik daha en başından bunun ciddi bir birliktelik olmadığını bildiği halde fena halde kapılmıştı Tahir'e. Tek bir işaretiyle ona koşmaya hazır, sürekli onunla ilgili birşeyler öğrenmeye çalışarak dolanıyordu etrafta aylardır. 

"Naber len maviş? İyileştin mi bakim sonunda?"

Omuzuna yerleşen el ve  Emre'nin gamsız sesi ile daldığı düşüncelerden çıktı. Kendini gülümsemeye zorlayarak cevap verdi arkadaşına.

"İyiyim iyiyim. Toparladım."

"Aman aman. Toparlan gözünü sevdiğim. Sensiz bu hayat çekilmiyor valla. Mekanın bile tadı tuzu yok iki gündür."

Alaycı bir ifadeyle "siktir" dememek için dilini ısırmak zorunda kaldı Semih. Onun yerine umursamaz bir ifadeyle,

"Hafta içi ne tadı olacak lan mekanın abartma." demekle yetindi. 

Emre parmaklarını dağınık sarı saçlarında gezdirerek güldü. 

"Belli ki huysuzluğun geçmemiş daha. Hastayken de ayrı tatlı oluyormuşsun he eşek sıpası seni."

"Sırnaşma Emre. Hadi başka kapıya."

"Ben senin kapını istiyorum ama onu napıcaz?"

"Efendim?"

"Efendin yesin senin ağzını şu tipe bak ya. Özledim lan iki günde hasta olma sen bi daha."

Semih kusursuz bir rahatlıkla yüzüne bakıp konuşan arkadaşını dikkatle izledi bir süre. Emre her zaman böyle teklifsizce samimiydi. Aslında tavrında değişen bir şey yoktu ama Semih eskisi gibi kayıtsızca eğlenemiyordu bu tavırlarından. Onun ilgisine karşılık vermeyi düşündü tekrar bir an için. Kendini üç gün önce gördüğü manzaranın içinde hayal etmeyi denedi. Aletini karşında durmuş gözlerinin içine gülen  gözlerle bakan adamın ağzına verdiğini hayal etmeyi denedi. Oysa zihninde beliren sahnede karşısındaki yüzden eser yoktu. Üç gün önce gördüğü tablonun içindeydi evet ama umduğu şekilde değildi. Gözlerini bile kapatmasına gerek olmadan gördüğü hayalde dizlerinin üzerine çöküp ağzı becerilen kişi kendisiydi. Gündüz düşünün diğer kahramanı ise Tahir.  Aklından geçeni idrak ettiği anda irkilerek yerinden kalktı Semih. 

"Hadi derse geç kalmayalım."

Emre arkasından gelirken ağzının içerisinde birşeyler gevelese de ne dediğini sormaya yeltenmedi Semih. Kafası haddinden fazla düşünceyle doluydu zaten. Ders boyunca bedeni sınıfta olsa da aklı çok başka bir yerdeydi.  Ders arasında onu neyin dürttüğünü anlayamadan öylesine soruyormuş gibi bir soru attı ortaya ağzına yeni bir naneli şeker atarken. 

"Eee cumartesi işiniz çok uzun sürdü mü Tunahan'la?" 

"Yok ya çok uzamadı bi saate halledip çıktık bizde."

Sadece bir an için duraksayan arkadaşını dikkatle inceliyor ve işin aslını bilmiyor olsa teklemeden söylediği yalanı kolayca yiyeceğini bilmek gerdi Semih'i. Aldatılmış hissetmek için hiç sebebi olmasa öyle hissediyordu.  O sırada masanın üzerinde duran telefonu çalınca gözleri istemsizce ekrana kaydı.  Ekranda yazan ismi görmesi kanının öfkeyle kaynamasına yetmişti. Emrenin eli ayağına dolanıp telefonu kaptığı gibi kantinin çıkışına doğru yönelip cevap vermesi karşısında yüzünü ifadesiz tutmaya zorlandı. Masada başkaları da olmasa tepkilerini kontrol altında tutmak için bu kadar bile uğraşmazdı.  Dişlerinin arasında kıtır kıtır parçaladığı naneli şekerinden çıkardı öfkesini.  Emre suratında geniş bir sırıtma ile masaya geri döndüğünde bakışlarını ondan ayırmayı başaramadı bir türlü. 

"Hayırdır Tahir niye aradı bu saatte?"

"Önemli bişey değil ya yarınki parti ile ilgili bişey sordu."

"Ne sordu?"

"Amma kaşıdın hee. Napcan ne sorduysa sordu? Mekana geçiyorum ben sen eve mi?"

"Yoo ben de geleyim mekana kaç gündür uğramadım. Abisi gitti anında kaytardı demesinler."

"Kim ne dicek oğlum saçmalama. Eve git dinlen sen bu gün de. Zaten hafta içi sakin de olur idare ederim ben."

Emre'nin ondan kurtulma çabası sinirini bozarken yüzünü ifadesiz tutmayı başarabildiği için kendini kutladı bir kere daha. 

"Yok geliyim ben de. Sıkıldım evde yat yat zaten."

"İyi peki sen bilirsin. Sen geçersin o zaman dersten sonra benim bi işim var derse girmicem. Mekanda görüşürüz artık."

Bir şey demesine izin vermeden fırlayıp çıktığında arkasından bakakalmıştı Semih. Belli ki kalan son dersi bitiremeyecek kadar özlemişti aşığını. Öfkeyle ağzına başka bir naneli şeker atarken oturduğu sandalyeyi gürültüyle arkaya iterek dersliğe gitmek için kendini zorladı. Onların yüzünden yeterince geri kalmıştı zaten derslerinden. Daha fazla zihnini meşgul etmelerine izin vermeyecekti. 

Semih'den uzak durduğu süzece kimi isterse sikebilirdi Tahir efendi. Zerre umrunda değildi. 


Bana Biraz Renk Ver    (bxb)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang