4🌼

859 31 0
                                    

Hüray'dan

Öğle arasına girmiştik. Yemekhaneye indim. Yemeğimi yerken bir tablot masaya kondu. Kafamı kaldırdığımda Arzu'yla göz göze geldim. Bayağı berbat görünüyordu.

(Arzu Hüray'ın eski sevgilisi ve aynı sınıftalar)

"Biraz konuşabilir miyiz Hüray?"

"Konuşacak bir şey bıraktın mı ki, Arzu?"

"Özür dilerim. Ben sensiz yapamam. Lütfen bize bir şans daha ver. Çok pişmanım."

"Bu kaçıncı şans Arzu? Kaçıncı? Ben senin oyuncağın mıyım? Git deyince git gel deyince gel. Bitti artık. Bunu anlasan iyi olur." deyip bir şey demesine fırsat vermeden masadan kalktım. Ben de üzgündüm hem de haddinden fazla. Ama olması gereken buydu. Geç bile kalmıştık. Bu ilişkinin geleceği yoktu. Bu yüzden uzatmaya da gerek yoktu. Birbirimizi daha fazla yıpratmadan yollarımızı ayırmak en mantıklısıydı.

Tekrar romatoloji servisine çıktım. 1 saat sonra asistanlar, uzmanlar,doçent ve profesör gelecekti. Bugün yatışı olan hastalara bakacaktık. Hastaların testlerinin çıktısını alıp dosyalarına koymam gerekiyordu. Kafamdaki düşünceleri atıp işime koyuldum.

Visiti bitirmek üzereydik. Son bir oda kalmıştı. Bugün ne kadar yoğun bir gündü veya ben mental olarak yorgun olduğum için zor geliyordu. 306 numaralı odaya girdik.

Sare hanım Yadenur hakkında özet geçmeye başlamıştı. Ben de dinliyordum. Profesör Recep hastaya:

"Kaç yaşındasın?" diye sordu.

"18 yaşındayım birkaç gün sonra 19 olacağım." dedi Yadenur. Demek doğum günü yaklaşıyordu. Zor bir hayatı olacaktı. Şu an şoktaydı sanırım. Hastalar ilk başta idrak edemiyorlardı durumu. Sonrasında çoğunu psikiyatriye yönlendiriyorduk. Umarım Yadenur'un ihtiyacı olmazdı ama tepkisizliği beni biraz tedirgin ediyordu.

"Evli misin?" dedi profesör.

"Hayır. Öğrenciyim."

"Bundan sonra çocuk sahibi olma ihtimalin azalabilir. Hatta pimi çekilmiş bir bomba gibisin veya uçurumun kenarında freni patlamış bir araba gibi." dedi.

Amacı neydi bu adamın? Bunlar hastaya söylenecek şey miydi?

"Anne." deyip annesinin elini tuttu Yadenur. Korkmuştu besbelli.

Doçent doktor Adem hoca olaya müdahale etti. "Hocam bunları hastanın yanında konuşmasak?" Seviyordum bu adamı. Hastalarıyla iletişimi çok iyiydi. Hem karakter olarak hem mesleğindeki başarısı olarak örnek aldığım biriydi.

Poliklinikte ilk muayenesini yapan Harun abi (abi dememizi istiyordu) "Hüray bu hastamızla sen özel olarak ilgileneceksin. Hemşirelerin eline bırakmayalım. Özellikle tansiyonunu sen ölç." dedi.

"Tamam abi." dedim.

Yadenur'a baktığımda bana bakıyordu. Göz göze gelince hemen gözlerini kaçırdı. Bu kız tanımlayamacağım bir his bırakıyordu bende. Çocuksu yüzü, mimikleri insanın içini ısıtıyordu. Özellikle de ela iri gözleri. Farklı bir yaşanmışlık taşıyordu sanki.

Yadenur'dan

Odadan çıkmıştı doktorlar. Recep denen profesör adam beni korkutmuştu. Ne demek pimi çekilmiş bomba, freni patlamış araba? Bazı doktorlar ne kadar acımasız oluyordu.

Ağlama isteği geliyordu. Gözyaşlarımla savaş halindeydim. Duygularımı pek belli eden biri değilim. Çok gülerim ama içimde kopan fırtınaları kimse bilmez. Bir söz vardı. "Gülüşü güzel olanın acısı çok olurmuş." Okan demişti bunu bana.

Okan ile tanışma hikayem biraz komikti. Geçen sene aynı dershanedeydik. Yanımda oturan kızla sevgiliydi ve sınıfın en yakışıklısıydı.

Kendi hesabımdan değil de yan hesabımdan yazmıştım. Anon olarak konuşmak daha rahat hissettiriyordu beni. Kendimi başkası olarak tanıttım. O da inanmıştı. Onu tanımadığımı düşünüp bayağı bir içini dökmüştü. Sevmeye başlamıştım onu. İyi anlaşmıştık. Beni çok güldürüyordu. Sonra yan hesabıma bir mesaj geldi. O hesap da sahteydi. Biraz sohbet ettik. İsmimi sordu. Boşluğuma denk geldi ve Yadenur dedim. Okan'mış o kişi. Çok sinirlendi tabii ki. Kandırmıştım onu. Amacım öyle olmasa da öyle gözüküyordu.

Özür diledim. Bayağı bir zorlasa da yumuşadı. Güzel bir dostluğumuz oluştu. Onun hakkında en çok bilgi sahibi olan kişinin ben olduğumu söyler hâlâ. Buradan size sesleniyorum. Sahte hesaplara içinizi dökmeyin. Herkes ben gibi iyi niyetli çıkmayabilir.

Okan'a en son sabah hastaneye gideceğimi söylemiştim. Bir daha da telefonu elime alamadım. Fırsat mı oldu gerçi.

Yatağa uzanıp interneti açtım. Açar açmaz Okan'dan mesajlar gelmeye başladı.

"Ne dedi doktor?
Kızım kaç saat oldu meraklandırmasana adamı.
Yadenur??
Mesaj da iletilmiyor. Sen bu kadar bakmamazlık etmezdin."

Ufak bir tebessüm ettim. Güzel bir arkadaşlığımız vardı. Çok değer veriyordum Okan'a. O da bana veriyordu ve çokça hissettiriyordu.

"Merak etme iyiyim. Yatış verdi doktor. Bir hastalıktan şüpheleniyorlar. Test yapacaklar. Net bir şey yok ben de bilmiyorum. Bu sefer bulacaklar sanırım." yazıp gönderdim.

Çok yorgun hissediyordum. "Anne ben biraz uyuyacağım."

"Tamam kızım." deyip üstüme çarşafı örttü. Ortam değişikliğinde hemen adapte olamazdım, uyuyamazdım ama kafamı yastığa koyar koymaz uyuyacak gibi hissediyordum. Öyle de oldu.


T.A.KDonde viven las historias. Descúbrelo ahora