4. ✔ ꙳Seninle gelirim-꙳

599 52 10
                                    

Önüme bırakılmış soğumuş çaya bakarken sabah neden uyandığımı sorguluyordum. Yorgundum, sadece ve sadece uyumak istiyordum. Oturduğum kafe de dışarıya bakınıyor, yağan yağmurun altında koşarak giden insanları izliyordum.

Zenginlerin oturduğu kafe de kulağıma ulaşan bir kaç iş insanının sesleri kulağıma dolarken, bakışlarım karşım da oturan bedenden başka her yerdeydi. Etrafta dönüp duran garsonlarla her göz göze gelişim de aldığım selamlar onlardan statü olarak farklı olduğumu yüzüme vuruyordu.

Önüme bırakılmış kakaolu pastanın tadına bakmak için çatalı mı zorda olsa kullanarak pastadan tatmıştım. Hayatım gibi pasta da acı geliyordu, üzerine içtiğim su pastanın tadını dengeliyordu.

Karşımda iki kuruş fazla alabilmek için şovmenlik yapan garsonları gördükçe ise dengelenen tat ağzımı burmamı sağlıyordu. Karşımda yapılan şov bile ne kadar lüks bir kafeye getirildiğimi bir kez daha yüzüme çarpıyordu.

Karşımda gülüp duran adama bakarken ise ellerim hafifçe titremişti. Burada ne aradığımı kendime kaçıncı defa sorsam da beynimden bir yanıt asla almıyordum.

Bunalıyordum, insanlar beni sanki kasıyordu... Buraya içim de dindiremediğim sinirle gelmiş olsam dahi, şimdi pişmanlıkla içim de yakınıyordum.

Her şey sanki saydam'dı ve bu sinir bozucu geliyordu. Sanki şehrin köşesin de kalmış, lüks olmayan her ailenin gidebileceği bir yere gidemiyormuş gibi; beni buraya insanların yemek yerken bir hata yapıpta rezil olmamak için çaba gösteren insanların arasına getirmişti.

Bu ise elimde ki çatalı istemesem de tehlikeli şeyler için kullanmamı beynim de çağrıştırıyordu. Neyse ki şiddet yanlısı değildim de aklımda ki olanları geriye ite biliyordum.

"Bu aydan sonra Lee firmasıyla anlaşma yapmayı düşünüyoruz." daldığım yerden sonlara doğru sesini duyduğum kişiye bakarak ne dediğini anlamayarak kaşlarımı havalandırdım.

"Hıı?" anlamadığıma dair bir mırıltı bırakırken, yüzüme bakan gözlerin şaşkın bir hal almasıyla pastadan bir dilim daha almıştım.

"Anlıyorum yazdığın blog yazılarına ve hazırladığın bir kaç makaleye baktım. Aklın dolu olmalı..." diyen bedenle başımı sallayarak elimde ki çatalı tabağın kenarına bıraktım.

"Aklım oldukça dolu doğru... Eee sen ne diyordun? Sadede gel."

"Diyorum ki şirketin karı için sizin şirket ve bizim şirket ünlü Lee firmasıyla anlaşmaya girecek."

"Lee firması ne işiyle uğraşıyordu?" diyerek pek umursamasam bile ona soru yöneltmiştim.

"Gerçekten dünya ile ilgilenmiyorsun."

"Kim dedi bunu? İlgilenmiyorsam ilgi alanıma girmemiş demektir." dediği cümleyle kaşlarım çatılırken, bir anlık savunma mekanizmamı ortaya koymuştum. Çünkü dediğim gibi ben ilgilenmiyorsam, ilgilenmem gereken bir kaide yoktur ortada, ki bu aralar ilgi alanımda fazlasıyla tek bir şey vardı.

'O da sinirlerimi bozan doktor'du.'

"Sinirlenme hemen kötü mana da demedim. Sadece Lee firmasını inşaat alanıyla ilgilenen bir firma genel de herkes tanır şaşırdım bilmemene." demesiyle gözlerinin içine bakarken göz devirdim.

"Gerçekten inşaat firmasını bilmemi bekleyen bir aptal mısın?" diyerek sert çıkışıp soru yöneltmemle bakışları şaşkınlığını dile getirecek türden bakışlar halini almıştı. Elinde ki çatalı tabağının kenarına bırakırken, kırıldığını hissetmiştim.

"Dilin biraz keskin, babana benziyorsun." diyerek eline kahve bardağını almasıyla dudağım kıvrılmıştı.

"Babama benzetecek kadar da cüretkar." derken tek kaşımı kaldırmıştım.

"Cüretkar, birisinin dilinden ilk kez duyuyorum. Senin dilinden bunu duymak onur verici Jimin." diyerek kahvesinden yudumlamasıyla yeniden bir numaralı yavşama modunu açtığını anlamıştım.

"Onur duyduğun faktörler biraz değişik. Kendinle ilgili başka onur duyduğun şeyler var mı peki?" bu sorumun altında yatan soru açık ve netti.

"Tabi ki var, işimde ki başarım." demesiyle dudaklarımı aralayıp 'salak' diyeceğim sıra da susmayı tercih ettim.

"Senin var mı yazmaktan başka onur duyduğun bir kaide?"

"Kaide'lerim ben dışında kimsenin bilebileceği şeyler değil?" diyerek soğumuş çayımı elime alıp, gözlerinden bakışlarımı çekmeden bir yudum aldım.

Sıkılmıştım artık, yağmurun altında ıslanmak daha mutluluk verici etken olabilirdi. Boş muhabbet sevmezdim, karşımda ki şahıs ise tamamen boştu ve zamanı mı boşa harcıyordu.

"İş yemeği var bu hafta sonu benim partnerim olarak gelmek ister misin?" diyerek soru yöneltmesiyle dudaklarımı bir tur yalayıp ne cevap versem diye bir kaç dakika kahve mi yudumlarken düşündüm.

Bana kahve mi yudumlarken istekli bakışlarıyla bakması, onu gözümde gıcık birisi olarak gösteriyordu. Yılışık sevmezdim, ilgimi çekmezdi. O ise bana karşı bu isteklerle gelerek söylediğim her kelimeyi umursamayarak, arkasında bıraktığını bana söylüyordu.

"Ha-" tam ağzımı aralayıp iki harf söylediğim sırada girişte gördüğüm kişiyle ve ona doğru koşup boynuna sarılan farklı bir oğlanla içime derin bir soluk çektim.

Zira nefes borumdan geçen nefes gördüğüm sahne ile tıkanmıştı.

Damarlı büyük ellerin bir başkasının belini okşadığını görmemle ellerim gevşemiş, kasılarak yumruk olmuştu. Bir kaç dakikanın ardından bana değen ani bakışlarla yumruklarımı masanın altına sokup gözlerimin önündekilere bakarken kendimi sıkmaya başladım.

Başıma sanki bir ağrı nükse diyordu... Başım acıyordu.

Esmer tenine değen dudaklarla kalbim de, acıtan bir sızı hissettim. Ardından ise bana bakan gözlerden anında bakışlarımı çekerek, sakin kalmaya çalışırken karşımda oturmuş cevap bekleyen seong hwa'ya baktım.

Benim dudaklarımı değdirmek istediğim yanağa az önce başka dudaklar değmişti. On aydır benim belimi kavramasını istediğim o güzel eller saniyeler önce başkasının belini kavramıştı.

Nefes alamadığımı hissettiğim dakikalar da gözlerim tekrar onu bulurken, hala bana bakan gözlerle karşılaştım. Alt dudağımı kavrayıp ne kadar canım yanıyorsa o kadar dudaklarımı dişleyerek, acımı dudaklarımdan çıkartmaya çalıştım.

Hıçkırıklarım geçen dakikalar da dudaklarımdan lal olup çıkmak istedi. Ellerim sadece beş dakika için de buz kesti, zaman yavaşladı, gözlerim dolu dolu bakmaya başladı. Masaya geçerek oturan bedenlerle bana bakan yöne oturan doktor'un gözlerine bakıp hüzünlü bir tebessüm ettim.

"Seninle gelirim seong hwa." ardından ise karşımda heyecanla diyeceğim cevabı bekleyen oğlana dönüp cevap verdim. Karşımda aldığı cevapla gülümseyen oğlanla bakışlarım bana bakarak, dudaklarımı okuyan onu buldu.

Neden bu kadar canım yanıyordu ki? Yanmaması gerekti. O sadece elde etmeye çalıştığım birisi değil miydi? Öyle diyordu ben doyumsuzdum, sonunda ondan da bıkacaktım.

Daha fazlasını isteyecektim...

Değildi işte, istemeyecektim. Doyumsuz diye gösterilen kimliğim son bulmuştu benim... Onu gördüğümden beridir sadece onaydı deliğimi açma isteğim... Sadece o dildolarla, vibratör gibi aletlerle benimle 'o' oynasın istedim.

Ama o şuan, o istediğim adam bana baksa bile; başka bir oğlanla yemek yiyordu.
___________

Böyle bir bölüm.

O oğlan sence kim?

Umarım beğenirsiniz...

⚜︎You Are My Home⚜︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin