DOKUZ

7.3K 321 42
                                    

IX. Bölüm
"Şüphe"


Turgut komutanın yönlendirmesiyle Fırat bize yardımcı olarak lojmanlara yerleştirmişti. Burada güvende olduğumu bilmek içimi huzurla kaplarken birkaç gündür yaşadıklarım sinirlerimi epey bozmuştu. İyi değildim. Fiziksel olarak köylülerden aldığım darbeler bedenimi perişan etmişti. Ağrılarım geçmiyordu. Ruh halimden bahsetmeme gerek dahi yoktu. Zaten tanımlayacak kelimeler de bulamıyordum.

Sanki herkes, her şey hiç durmadan hareket ediyordu. İnsanların etrafımda devam etmekte olan hayatları, hissettikleri duyguları vardı. Bense sadece izliyordum. Durmaktaydım. Elim kolum bağlanmış, ağzım dikilmiş gibi tepkisizdim. Pars'ı gördükten sonra kalbimi söküp almışlardı. Hiçbir şey hissedemiyordum.

İçimde keşkelerin arasında saklanan genç kızın nefes alışverişlerini duymakta zorlanıyordum. Yavaş yavaş ellerimden kayıp gidiyordu sanki. Yılların götüremediği o diri ruhu Pars saniyeler içinde bataklığa sürüklemeyi başarmıştı.

Yoluma bakmam gerektiğinin farkında askeriyede kuracağım yeni düzende onu düşünmeden yaşayacağıma dair kendime söz verdim. Bir daha sınıra gitmeyecektim. Onu görmem imkansızdı. Belki zaten kör bir kurşun günü geldiğinde onu götürecekti. Gerçekten ölecekti. Üstelik adını kahramanca bağıran, cenaze namazını kılan, mezarının başında her gün ağlayan olmayacaktı. Kendini buna layık görmüştü.

İbrenin ucu beni gösterdiğinde de hiçbir şey basit değildi. Ben insanların gözünün içine bakarken yalan söylüyordum. Kirleniyordum. Üstelik bunu beni altı yıl önce bırakıp giden ve vatana ihanet eden adam için yapıyordum. Ben de en az onun kadar hainlik etmiş olmuyor muydum? O zaman neden susuyordum? Bildiklerimi anlatmak vicdanımı rahatlatmak neden bu kadar zor geliyordu? Her şeye rağmen ona olan aşkımın ağır basmasına katlanamıyordum.

"Ahu telefonun çalıyor."

Arayan annemdi. Ne kadar konuşmak istemesem de meraklandırmak istemediğim için çağrısını hemen açtım.

"Efendim anne?"

"Yavrum nasılsın?" Ses tonu sakin geliyordu. Eski endişe parıltıları sönmüş gibiydi.

"İyiyim. Bahsettiğim gibi lojmana yerleştik bugün. Burası güvenli."

İçinin rahat etmesi için açıklama yapıyordum. Sonuçta beni her ne kadar bencilce büyütmüş olsalar da evlatları olduğum için akılları hep bendeydi.

"Seni ziyarete gelelim diyoruz," dedi birden. "Baban dedi aslında."

"Babamın söylediğine emin misin?" Diye sorduğumda beni onaylan bir mırıltı çıkardı.

"Evet. Baban işlerini ayarladığında geleceğiz."

Babamın yumuşamış olması tuhaf geliyordu. Otoritesini bir kere çiğnemiştim. Her dediğini yapan uysal bir kız olmayı bıraktığımdan beri hep zıt düşüyorduk ama bu kez hiçbirine benzemiyordu yaptığım. Beni evlatlıktan reddedecek raddeye geldiğini düşünürsek uzlaşmacı yaklaşımına istinaden kesinlikle kafama taş yağacak olmalıydı.

Özge çalan kapıya bakarken bakışlarım pencereyi buldu. Kar havasıydı. Bir saate kalmadan yağmaya başlardı. Burada Ankara'da olduğundan daha fazla zorlanacağımı tahmin edebiliyordum.

"Nasılsın yenge?"

Fırat işten çıkıp gelmiş olmalıydı. Üniformasını çıkarmış yerime siyah bir eşofman ve beyaz kazak gitmişti.

DELİ KURT (ARA VERİLDİ)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang